Festivalin uluslararası yarışmasında yer alan belgeseller arasında İtalya’da kadın cinayetlerine eğilen Femicidio adlı film, son yıllarda şiddetin iyice artmış olmasına dikkat çekiyor.
Maria Paschalidou’nun yönettiği belgesel ülkeyi allak bullak etmiş bazı vakalara ve kurbanlarına odaklanıyor. Kadınlara yönelik şiddetin altında yatan sebepler irdelenirken bu yolculukta seyirciye rehberlik eden, Veneto bölgesinden yoga öğretmeni Laura Roveri.
Aynı yarışmada yer alan bir diğer Yunanistan yapımı film mülteci meselesini bir kez daha seyircinin dikkatine sunuyor. The Other Half adlı belgesel bir foto-muhabirin 15 senelik çalışmasına dayanıyor.
Yorgos Moutafis’in yönettiği filmde seyirci Avrupa’ya girişte mülteciler tarafından kullanılan karanlık geçiş noktalarında yaşananlara şahit oluyor. Fotoğrafçı-gazeteci ulaşılması gayet zor coğrafi bölgelere kamerasıyla erişip insanlık sınırlarını zorlayan mültecilerin hikâyelerini belgelerken aslında insanlığın “diğer yarısı” olarak görülenlerin hayatlarını bizimle paylaşmış oluyor.
Komşunun Tilos adasında gerçekleşen eşcinsel evlilikler Tilos Weddings adlı belgeselin mevzusunu oluşturuyor. Panayotis Evangelidis’in yönettiği film bizi esasen 2008 yılına götürüyor; o sene adanın belediye reisi Yunanistan’ın ilk gey ve lezbiyen nikâhlarını kıymayı kabul etmişti. Belgeselde mevzubahis nikâhlar sırasında çekilmiş arşiv malzemesinin yanında o yılın Onur yürüyüşünden sekanslar, konuyla alakalı basın toplantıları ve başka yürüyüşlerden görüntüler var.
Açık Ufuklar
Festivalin “Açık Ufuklar” bölümünde yer alanlar arasında, Yunanistan deyince akla gelen müzik aleti buzuki hakkındaki Broken Sound adlı belgesel var. Yönetmenliğini Fivos Kontogiannis’in üstlendiği film, tınısı anında tanınan çalgının mazisine eğildiği gibi çağdaş Yunanistan toplumunun kültürel kimliğiyle bağını da sorguluyor.
Her ne kadar sosyal varoluşumuzdaki tüketim çılgınlığı, küreselleşme ve dijitalleşme yüzünden buzuki ve folklorik müziğin zamanla unutulacağı düşünülse de yeni bir buzuki jenerasyonundan rahatlıkla söz edebiliriz. Son yıllarda buzuki kültürünü layıkıyla sırtlanmış buzuki çalgıcılarıyla karşı karşıyayız ne de olsa.
Film sayesinde buzuki çalgıcısının profili deyince akla gelebilecek ne varsa izliyor, aletin modern Yunanistan tarihi içindeki yolculuğunu takip ediyor, sektörün belli başlı kahramanlarını tanırken filmlerden, televizyon programlarından ve konser performanslarından gayet doyurucu sekanslar izliyoruz.
1821 Yunanistan Bağımsızlık Harbinin kahramanına şefkatli bir bakış. My Grandfather Papaflessas adlı belgeselin yönetmeni Kleoni Flessa.
Papaflessas aydınlanma ve romantizm döneminde İstanbul’a seyahat etmiş ve devrimci ilkelerle kurulmuş örgüt “Filiki Eteria”nın ferdi olmuş; Osmanlı’ya karşı teşkilat arkadaşlarını kışkırtmakta ondan iyisi yokmuş.
Peki komşuda sembol haline gelmiş kahramanın sıradan vatandaşlardan farkı veya üstünlüğü neydi? Kahramanlara hayranlığın yanında başka duygularla yaklaşma ihtimalimiz yok mu?
Yunanistan’da ölüyü yakmak çok uzun yıllar boyunca bir tabuydu. Kostas Pliakos The Promise adlı belgeselle bu mevzuya parmak basıyor. Politikacılar ve Ortodoks kilisesine karşı verilmiş 23 yıllık bir mücadeleden bahsediyoruz.
Farklı katmanlarda gerçekleştirilmiş çalışmalar sonucunda komşuda ilk ölüyü yakma tesisinin inşasına izin verilecek yasal düzenlemeler nihayet yapılabildi. Bir kişinin neredeyse tek başına elde ettiği bu hak hakkındaki film mevzunun bilhassa politik boyutuna eğiliyor.
Yahudiler’in kalabalık cemaatler halinde yaşamış olduğu Yunanistan’da Nazi yaptırımları asırlardır devam etmekte olan bir varoluş biçimini hunharca baltalamıştı. Alessandra Maioletti’nin yönettiği The Students of Umberto Primo adlı belgesel bizi önce Selanik’e götürüyor. Akabinde Naziler’in işgal ettiği coğrafyada hayatını sürdürmekte olan Yahudiler’in yüzde 96’sı Auschwitz’e yollanıyor.
Selanik’teki Umberto Primo İtalyan okulunun 9 Yahudi öğrencisinin maceraları, ümitleri ve hayalleriyle tanışıyoruz. Belgeselde bir İtalyan öğretmenin bulduğu arşiv malzemesinin yanısıra olayları birebir yaşamış iki tanıklıkla konuya vâkıf oluyoruz.
Platform
Aşırı sağcı Altın Şafak Partisinin Yunanistan’da etkileri hâlâ hissediliyor olsa da dehşet estirdiği yıllar geride kaldı diyebiliriz. Ekim 2020’de ülkenin modern tarihindeki en büyük dava sona ermiş ve parlamentoda en büyük üçüncü partinin bir suç örgütü olduğuna karar verilmişti.
Böylesine mühim bir davayı beş buçuk yıl boyunca takip etmek nasıl bir süreçti? Myrto Symeonidou ile Ioanna Papaioannou’nun yönettiği 5½ Years adlı belgesel bizi hazır bulunanların şahitliğiyle baş başa bırakıyor.
Festivalin “Platform” bölümündeki eserlerden komşudaki Yahudi mazisine eğilen bir diğer belgesel Korfu adasının cemaatine odaklanıyor. The Jews of Corfu adlı belgeselde yönetmen Mirjan Gjergjeviça Yahudiler’in ada hayatındaki mühim rolünü ön plana çıkarıyor, hem tarihî hem de iktisadi olarak adaya katkılarını seyirciyle paylaşıyor. Fakat Nazi döneminde başlarına gelenler insanlığın utanç dolu geçmişindeki karanlık sayfalardan pek farklı değil!
Anadolu’ya yakın Ege adalarından Arki (Nergizcik) The Last Child of Arki Island filmine konu olmuş.
Yönetmen hanesinde Clémentine Athanasiadis ile Sébastien Daguerressar adlarını gördüğümüz belgeselde Christos birkaç gün sonra ilkokulun son sınıfından mezun olacaktır. Kendisi adanın son çocuğudur; belki ağabeyi gibi eğitimine son verip ailesine ait çiftlikte çalışacaktır. Fakat öğretmeni Maria başka bir adada burslu okumaya devam edebilmesi için elinde geleni esirgememektedir…
(MT/EMK)