Festival boyunca tüm eğlence ve kutlamar dışında, açılış töreni gibi kapanış töreni de ulusal yas atmosferinin etkisiyle iptal edildi. 2-12 Mart arasında gerçekleşen festivalde ödüller etkinliğin internet sitesinden duyuruldu; festivalin kapanış filmi öncesinde organizatörler kısa ve sade bir konuşmayla Olympion sinemasında hazır bulunanlara, en kısa zamanda tekrar buluşma temennisiyle veda etti.
Festivalin uluslararası yarışma jürisi bu sene Alin Taşçıyan, Rea Apostolides ve Jeffrey Winter’dan oluşuyordu. Altın İskender ödülüne layık görülen, yönetmenliğini Heba Khaled, Talal Derki ve Ali Wajeeh’in paylaştığı Under the Sky of Damascus adlı film Suriye’de kadın olmanın ne demek olduğunu ayrıntılarıyla teşhir ediyordu.
Ataerkil bir toplumda savaşın getirdiği yıkımla beraber kadınların nelere maruz bırakıldığını, kadınlardan müteşekkil bir tiyatro grubunun hazırlamakta olduğu bir piyes üzerinden bilgilendiriliyoruz.
Gümüş İskender ödülü, Güney Afrika’da cinsel kimlik meselesini toplumun kalıplarına sığmayan iki kahramanın üzerinden irdeleyen Who I Am Not adlı belgesele verildi.
Yönetmenliğini Tünde Skovrán’ın üstlendiği ve festivalin birçok ödülüne layık görülen filmde güzellik kraliçesi Sharon-Rose Khumalo interseks kimliği yüzünden kimlik bunalımı yaşarken Dimakatso Sebidi erkeksi görüntüsüyle bir türlü iş bulamamaktadır. Biri kadın kimliğine, diğeri erkek kimliğine yakın hisseden iki karakterin hikayesi paralellikler taşıdığı gibi aralarında bir dayanışma ruhu doğmasına da sebep oluyor.
Ödüllü iki filmde de seyirciyi tesir altında bırakabilecek güçlü sekanslar olmasına rağmen bütünlük açısından eksiklikleri olduğunu, iddialı imajlarını taşıma hususunda zaafları olduğunu düşünüyorum.
Jürinin Özel Mansiyona layık gördüğü film ise mütevazı kimliğiyle seyirciyi ele geçiren, Macaristan’da genç iki Roman erkeğin aşkına odaklanmış Narrow Path to Happiness adlı belgesel oldu. Geri kafalı toplumların tümünde olduğu gibi Viktor Orban’ındiktası altındaki memlekette de gey olmak hiç kolay değildir. Kahramanlarımız Gergo ve Lenard’ın gençlik enerjisi ve istikbale ümitle bakabilmeleri cinsel kimliklerinin ötesine uzanan, heyecan dolu bir maceraya atılmamıza neden oluyor. Yönetmen hanesinde Kata Oláh adını gördüğümüz filmde kahramanlarımızın aileleriyle ilişkileri, toplumun önyargılarına karşı direnmek için gerekli gücü sağlıyor, sevgi mevzubahis olduğunda toplumun aşağılamaya meyilli olduğu eşcinselliğin önemini tamamıyla yitirdiğini ıspatlıyor.
Giulia Amati’nin yönettiği Kristos the Last Child festivalin muhtelif jürileri tarafından birden fazla ödüle layık görülürken Gregoris Rentis’in Dogwatch "Paralı Askerler" adlı belgeseli de ödül almaya hak kazandı.
Selanikli Yahudi bir ailenin kızı olan Chelly Wilson’ın New York’a uzanan olağanüstü hayat macerasına odaklanmış Queen of Deuce Yunanistan Eleştirmenler Birliğinin ödülünü aldı. Times Square porno dünyasına sinemaları, film prodüksiyonları ve dağıtımlarıyla 70’li yıllarda damga vurmuş Chelly, geniş aile kavramını hayatının sonuna kadar layıkıyla sürdürmüş, ilerici görüşleriyle yakınındaki insanlar için adeta çığır açmıştı. Valerie Kontakos’un yönettiği film, geleneksel belgesel klişeleri üzerine dayandırılmış olsa da seyirciyi bir hayli eğlendirdi, güldürdü, arada ağlattı ve kentin Yahudi mazisiyle tekrar yüzleşilmesini sağladı.
Seyirci ödülleri
Festivalin seyirci ödülleri muhtelif klasmanlarda sahiplerine dağıtıldı. Yunanistan yapımı filmlerden biri komşunun çok da eski olmayan bir mazide eşcinsellikle imtihanı hakkındaki AKOE/AMFİ: The Story of a Revolution(*Just to sleep on their chest…) adlı belgeseldi. İossif Vardakis’in imzasını taşıyan film 70’li yıllarda, zamanın jargonuyla, kızkardeşleri ve travestileri bir araya getiren baskıcı yasanın nelere yol açtığını ayrıntılarıyla aktarıyor.
Direnmek için organize olmak zorunda hisseden, toplumun ikiyüzlülükle görmemeyi ve baskı altında tutmayı tercih ettiği kesim, AKOE adlı destek grubunu kuracak ve AMFİ adlı dergiyi çıkarmaya başlayacaktı. Militanlığın âlâsı, polisten ve serserilerden neredeyse her gün dayak yiyen, Atina’daki Singrou caddesinde cinselliklerini pazarlayanlardan gelecekti.
Kısa bir süre önce bir trafik kazasında hayatını kaybeden genç müzisyen Yorgos Tsalampounis hakkındaki My Cut da seyircinin dikkatinden kaçmadı. Kendine has kimliği, hassas ve sessiz tavrıyla arkadaşlarının gönlünde taht kurmuş gitar virtüözü Yorgos’un hatırasını canlı tutmaya karar vermiş dostu Thanasis Tatavlalis aynı zamanda komşuda geleneksel müziğin gençler tarafından canlı bir hazine gibi yaşatıldığını ıspatlıyor ve Yorgos’u kısa filmiyle uğurluyor.
Festivalin ödülleri hakkında teferruatlı malumata buradan ulaşabilirsiniz
(MT/EMK)