“Koşuyordum ama koştukça yılan balığına dönüşüyordum. Koşu pisti kadar büyükmüşüm. Bu yüzden pisti göremiyormuşsunuz. İçimde kıvrılıp duran başka bir yılan balığını hissedebiliyorum ve onun içinde de başka bir yılan balığını daha. Böyle sonsuza kadar uzayıp duruyordu. Ve sadece yılan balığı ben, yılanbalıklarıyla dolu değildi. Ben de başka bir yılan balığının içinde olan bir yılan balığının içindeydim vs. İçinden kaçılamayan bir sonsuz yılan balığı döngüsü… Siyah ve sümüksüydü.”
“Ben de rüyamda kuştum. Ama kafam kendi kafamdı. Uçuyordum ama yön duygum yoktu. Sonra arkadan böyle büyük bir bulut dümdüz yukarı uçan kuş sürüsüne daldı. Yön değiştirdim ve sürüye katıldım. Yakalanıverdim ve uçmaya devam ettim. Yukarı, daha yukarı… Güneş daha da parladı. Parladı… Ve ben bu sürünün başına doğru uçtum. Ama sürünün başına geldiğimde hiçbir şey göremiyordum. Sadece bembeyazlık ve hiçlik…”
“Ben de büyüdüğüm ormandaymışım. Ama gerçekte büyüdüğüm orman değil. Çünkü her şey sapsarıydı. Kendime bir baktım ben de sapsarıydım. Ama sarı hoşuma gitmedi, kırmızı olayım dedim ve oldum. Ve ben kırmızıya döndüğüm anda orman da kırmızıya döndü. Sonra kendimi pembeye çevirdim. Ve orman da pembe oldu. Sonra gümüş, sonra turkuaz, sonra milyonlarca renk…”
Bu ifadeler psikiyatristler tarafından, sentetik uyuşturucu veya çeşitli halüsinojen maddeler kullanmış ya da dozu kaçan “yeşil peri” kullanımı sonrasındaki vakaları gözlemlemek için yapılan deney sonuçlarından birer alıntı değil.
Bu sözler, İngiliz illüstratör Henry McCausland’ın yazıp çizdiği, Karakarga Yayınları’ndan Sinem Sal çevirisiyle yayımlanan “Sekiz Kulvar Firarileri” kitabında, “firarilerin” daldıkları maceranın tuhaflığına, absürtlüğüne ama galiba da en çok avangartlığına vurgu yapan sözel sembollere birer örnek sadece.
Orman
Bruce, Mykol, Oplo, Freddo, Natalie, Bobby, Khoklakola ve Blace, başı önü belli olmayan, uçsuz bucaksız bir maratonda koşmak için müphem bir ormanda hazır vaziyette işaret atışının yapılmasını bekliyor.
Hayli garip bir kostüme sahip hakem, startı verince 8 koşucu da yerlerinden fırlıyor. Ancak daha iki adım atamadan hakem koşuya müdahale ederek içlerinden birine, sopaya benzer bir şey veriyor ve bir de balon şişirerek gidip onu yakalamasını istiyor.
Henüz ilk adımda macera başlıyor ve koşucular, dağlar, bayırlar, tepeler, düzlükler aşıp hülyalı kulvarlara dalıyor. Rotaları onları çeşit çeşit karakterle tanıştırırken, yarışmacılarımız sadece birincilik rozetinin peşinden değil, kendileri için ayrı anlam taşıyan hedeflerin ardından da yol tepiyor.
“Sekiz Kulvar Firarileri”, Henry McCausland’ın, Yaz Olimpiyatları için yaptığı fantastik bir güzelleme. Okuru, olimpiyatların vazgeçilmezlerinden maratonlara ait büyülü bir atmosfere sokan Causland’ın sonsuz kulvarında cebir köpekleriyle, içeriği türlü çeşit maddeyle dolu bir meyve suyu enstitüsüyle, kılavuzu Ay olan uçurtmalarla karşılaşırsanız şaşırmayın.
Zira “firariler” de sizin geçtiğin “yollardan” geçiyor…
(BS/EMK)