İngiltere’de hastane, okul yapım ve hizmet ihalelerini alan dev şirket Carillion’un iflasıyla mızrak çuvala sığmaz oldu. Kamu özel ortaklığının (public private partnership) ne olduğu ve ne olmadığı daha çok konuşulmaya başlandı. İngiliz Hazinesi’nin Sayıştay’ı (NAO) özel bir rapor hazırladı.
Sonuç malum; kamu özel ortaklığı, kamuyu hem hortumlar hem tırpanlar.
Şirket ve finansman aleminde çok havalı söylenen “3P-PPP”, bugün parazit kelimesiyle anılıyor mesela. Hatta İngiltere Başbakanı Theresa May, İşçi Partisi’ni “bu işi asıl siz başlattınız” diye eleştiriyor. Tony Blair dönemindeki “Yeni İşçi Partisi” dönemini anımsatıyor. İşçi Partisi iktidara geldiğinde tüm sözleşmeleri kamulaştıracaklarını söylüyor. Başkaları “o işler öyle kolay değil, alırlar o paraları” diyor.
Bazı uzmanlar araştırmalarını “taşeron aşkına son” başlığıyla sunuyor. Ancak bu araştırmanın muhafazakarların kendilerini aklama çabası olduğunu söyleyenler de var. İngiltere’nin bu tehlikeyi Afrika ülkelerinin yanında Türkiye’ye niye pazarladığını sorgulamaya devam ediyorlar.
Çatışma başlayınca haber çoğalır derlerdi. Gerçekten öyleymiş. Mesela 1980’li yıllarda hastane temizlik hizmetleri özelleştirilirken ilk ihaleleri alan şirketin sahibi gün gelmiş Lord olmuş. İşte Lord Ashcroft da yediğini inkar etmemiş, muhafazakarların en büyük mali destekçisi olmuş. Yıllardır bulunamamış “çok gizli” sözleşme taslakları meğer arşivdeymiş! Onlar da ortaya çıkıyor.
Hasılı İngiltere 25 sene sonra bataklıktan nasıl çıkacağını tartışıyor.
Benim en çok dikkatimi çeken uyarı şu oldu: Bu tartışmanın altında “devlet ihale yapmayı da beceremez, herkes kendi ihalesini kendi yapsın, kimden hizmet alacağını insanlara bırakın” demeye getirme çabası var. Olur mu olur.
Bizim memleket bazı işlerde İngiltere’ye bayılır malum. Kamu özel ortaklığını da İngiliz Hazinesi Kamu Özel Ortaklığı Tanıtım Birimi’nden aldık. Bu birim öyle “başarılı” olmuş ki özelleştirmişler. Şirketin yüzde 6’sı Royal Bank of Scotland’ın (RBS). Banka dünya çapında bolca ihale alan, altyapı işi yapan bir şirkete sahip ve 2008 krizinde epey dolaşık ilişkileri ortaya çıkmış. Bu şirketin başındaki Sir Howard Davis mealen diyor ki “Kamu özel ortaklığının dolandırıcılık olduğuna dair inanç var”.
Haberleri okurken aklıma geldi, 80’li yıllarda bizdeki temizlik ihalelerini alanlar sonra ne oldu acaba? Aristokrasi olmayınca lord falan olunmuyor tabii, ama belki mebus olmuştur, kim bilir.
Paraya tapanlar karşılarında inatçı bir insan topluluğu hep buluyor malum. Geçen zamanda modelin bütçelere deva hizmetler eda edeceği propagandası yapılırken “hayır” diyenler vardı tabii. İngiltere’de Allyson Pollock, David Price, David Hall, Jane Lethbridge ve daha nice halkını seven halk sağlığı hocası, iktisatçı, siyaset bilimci inatla, yılmadan, usanmadan bu işin fenalıklarını anlattılar. Dile kolay 25 yıl boyunca uğraştılar, yazdılar, araştırdılar, söylediler. İngiltere’nin bir sağlık bakanı Allyson Pollock’a “kaçık” dedi mesela. Bu isimler, İngiltere’de 40 sene sonra doktorlar greve çıktıklarında İngiliz Tabipleri Birliği’nin danışma konseyindeydiler. Koskoca Times birinci sayfadan fotoğraflarını vererek “marjinaller”, “bağlantıları belli” diye haber yaptı.
Türkiye’de Türk Tabipleri Birliği, 80’li yılların başından itibaren sağlıktaki özelleştirmelere karşı çıktı. Kamu özel ortaklığıyla yapılan şehir hastanelerinin halka zararını da anlatmaya devam ediyor. Neler yaptıklarını sayfasına göz atarak öğrenebilirsiniz.
Sözün özü, 40 sene sonra “marjinaller” haklı çıktı. Neo-liberalizm öldü. (ÖE/HK)