Güzel bir araziniz var diyelim. Biri gelip size “Burayı bir süreliğine benim üzerime geçir, ben buraya inşaat yapayım, bunun parasını ben bulurum ama biraz pahalıya bulurum, ama yine de sen bana kefil ol, buraya para koyacak banka da biraz pay ister, bir de tabii banka buraya sigorta yaptırır, hani sakat bir durum olur, deprem olur, savaş çıkar diye; o vakit banka gider sigortadan payını alır, eh tabii ben de alırım, ama sana veremeyiz. Tabii parayı biz verdiğimiz için sen bize 25 yıl kira ödersin. Sana kapıcı, bahçıvan, güvenlik kamerası, özel güvenlikçi, temizlikçi de ayarlarım. Asansör bakımı da benden, ama tabii bunların parasını da senden alırım” dese…
Tabii ki kabul etmezsiniz.
Etmezsiniz değil mi?
Ama koskoca Sağlık Bakanlığı kabul ediyor. Yukarıda unsurları sayılan teklif sadece benzetme olsun diye değil, şehir hastaneleri aşağı yukarı böyle yapılıyor. Örneğimizin içine sağlık hizmeti ekleyelim mesela. Şirket size “evde sağlık hizmetlerini de veririm, eve gelen gidene otopark hizmeti veririm, senin yemek yapmana gerek kalmaz, çayını kahveni de yaparım. Tabii bunların parasını da senden alırım” diyebilir.
Gördüğünüz gibi tek bir şey için girip hiç gerekli olmayan koca bir araba dolusu şeyle çıkılan marketler gibi kamu-özel ortaklığının mantığı. Hiç lazım olmayan büyüklükte, hiç gerekli olmayan şeyleri çok iyiymiş gibi satıyorlar. Üstelik bunun muhatabı bizler gibi gariban tüketici değil, koskoca Sağlık Bakanlığı. Koskoca değil mi? Gerçi Sağlık Bakanlığı Bilkent Şehir Hastanesi ihalesine eklenen bonusla kendi ana hizmet binasının kiracısı olmayı başardı.
Başa dönecek olursak Adana Şehir Hastanesine, Dünya Bankasının finans birimi IFC ortak oldu. Hatta burayı bir de DB’nin sigorta birimi MIGA’ya sigortalatmış. Güvenli ve garantili yatırım yapmayı bizden öğrenecek değil tabii koskoca Dünya Bankası. Nasıl iş? Güzel! Güzel değil mi?
Yani parayı verenle şirketin ortağı bir olmuş. Biz bunları nereden öğreniyoruz? İngiltere’de, dili kamu-özel ortaklığından yanan vatandaşların kurdukları yapıların raporlarından.
Raporda “bu çıkar çatışması yaratmaz mı?” diye sormuşlar. Ben kendi adıma “daha oraya kadar okuyamadım öğretmenim” dedim. Bilenler buyursun.
Rapordan daha güzel bilgiler de alıyoruz. İngiltere’nin kamu-özel ortaklığı pazarlama birimi Sağlık Bakanlığı ve şirket yetkililerini ağırlamış, güzelce bu işlerin nasıl yapılacağını öğretmişler. Raporu yazanlar diyor ki “Bizim başımıza açtığınız dertler yetmedi de gidip başkalarının başına neden bela oluyorsunuz?”. İngilizler haklı! Kendi milli projelerinin sonuçlarını biliyorlar elbet.
Yıllardır bakla falı bakar gibi konuşuyorduk. Sonunda söylenenler olmaya başladı. Adana Şehir Hastanesi açıldı diye yılların Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi fiilen kapanmış vaziyette. Hastalara şehir hastanesine gidin diyorlarmış. Eskiden eze eze hatta döve döve çalıştırılan doktorlara da çok fazla hasta bakmamaları tembihlenmiş! İyi mi? O halde şehir hastanelerinde şirketler bir koyup beş alma fazına geçmişler, dersek çok da yalan olmaz. Yalan olmaz değil mi? (ÖE/HK)