Ankara’da muhabirlik yaptığım yıllarda, Çankaya köşkünün önünde, içerden çıkıp açıklama yapacak (başbakan) Demirel veya Ecevit’i beklerken gazeteci arkadaşlarımla şakalaşırdım: "Keşke (o zamanki cumhurbaşkanı) Fahri Korutürk’’ün kızı olsaydım, şu demir parmaklıkların arkasından görünen yemyeşil çim bahçeye bir hamak kurup sallansaydım. Elimde romanım. Ne keyif olurdu!"
Çankaya demir parmaklıklarla çevrili çimenli bahçenin ortasında bir köşk ve içeri girmek de yasak. Yani? İçerde seçkinler oturuyor, biz de parmaklıkların arkasından bakıp duruyoruz.
Başbakan Tayyip Erdoğan haklı kardeşim. Çankaya’yı seçkinlerden kurtarmak lazım. Çankaya 70 milyon halkımızın. Seçkin cumhurbaşkanları çimlerin ortasında yapayalnız oturmasın. Halkımız gelsin şöyle çimlere yayılsın piknik yapsın, mangal yaksın, karpuz kessin. Acaba o zaman Sayın Tayyip Erdoğan’ı keser mi bu manzara. Yani Çankaya yeterince halka ve 70 milyon insanımıza açılmış olur mu?
AKP iktidarını destekleyen gazete yazarları, AKP’ye karşı çıkanları “seçkinciler, elitler” diye suçluyorlar.
Öyle bir hava yaratıldı ki:
Bir yanda mavi kanlı bir avuç yönetici, Karşılarında da 70 milyonluk halk kitlesi.
Sosyalist mi bu yazarlar ?
AKP destekçisi yazarlar “sosyalist bir ideolojiyi savunur gibi” mavi kanlı elitlere karşı "halkımızdan yana" tutum içindeler.
Onlara göre “mavi kanlılar” kimler? Çankaya’da Ahmet Necdet Sezer’den başlamak üzere seçkinler. Bir de seçimle değil de atama ile işbaşına gelmiş bürokratlar!
Şu anda işbaşında olan sivil bürokratların hemen tümü AKP iktidarında göreve geldiklerine göre, kastettikleri o bürokratlar olmasa gerek. Bürokrat derken yüksek rütbeli generalleri üstü kapalı olarak söylemek istiyorlar. Bir de üniversite profesörleri, sanatçılar, aydınlar filan…
Bu söylem çok tekrarlandı. Giderek bir illüzyon yaratıldı. Başbakan Erdoğan bile aynı söylemi benimsedi. Bakın ne diyor:
“Bu Çankaya kimin? Birilerinin mi, yoksa bu Çankaya 70 milyon vatan evladının mı? Çankaya, şunun bunun veya belli bir seçkinci grubun değil. Bu Çankaya hepimizin, 70 milyonun, Türkiye Cumhuriyeti'nin.”
Bu sözleri duyunca sevindim doğrusu, çünkü test etme fırsatı çok yakında. Hep birlikte izleyip göreceğiz bakalım “başbakanın kankası” Abdullah Gül, Çankaya’yı 70 milyon vatan evladına nasıl açacak?
Ah şu elitler,mavi kanlılar
Benim asıl takıldığım ise “seçkinler ve elitler” söylemi… Çevreme bakıyorum da hiç elit, seçkin, mavi kanlı kimse göremiyorum.
Galiba, AKP’yi desteklemek için, kamuoyunu manipüle etmek üzere, kitleleri sürükleyecek bir ‘sosyalist söylem’ buldu uyanık yazarlarımız. Türkiye’de elit ve seçkinler diye özel bir zümre yok ki… Bunu onlar da biliyor ama AKP’yi başka nasıl desteklesinler ki? 301. maddenin savunucusu iktidara başka nasıl “Demokrasi kılıfı” geçirebilirler?
Kimmiş bu Türkiye’nin elitleri, nasıl elit oldular, kanlarını kim maviye boyadı? Bu soruların yanıtı yok. Seçkin, elit bir zümre olarak nitelenen kişilere şöyle bir göz atalım.
Haydi gelin Çankaya’dan başlayalım.
“Elit” denilen Cumhurbaşkanlarından şimdiye dek 10 tane seçilmiş.. Atatürk’ün elitliğine bakalım önce. Ne annesi, ne de babası padişah soyundan. Orta halli bir aileden geliyor. Baba ölünce annesi, çocukları ile kardeşinin evine sığınıyor, sonrası bildik öykü. Yoksul çocukların kurtuluş yolu askeri lisede yatılı eğitim. Sonra Yemen’den Cezayir’e kadar çöllerde ve savaş alanlarında geçen bir yaşam. Kurtuluş Savaşı sonrası, Ankara adında bir minik kasaba. Yolu olmayan bir tepede (Çankaya) bahçe içinde küçük bir bağ evinde başlayan cumhurbaşkanlığı köşkü macerası. Mustafa Kemal seçkin ise, bu seçkinlik babasından değil, kendi çabası ve kişiliğinden geliyor. Yani kişisel bir çalışma ve başarı öyküsü. Aileden mavi kan, hanlar hamamlar, zenginlik, asalet, torpil filan yok.
Çankaya’nın sonraki sakinlerini de hızla düşünün. İsmet İnönü de aynı koşullarda Malatya’dan çıkmış bir asker. Anadolu’da savaşlarda geçen yıllar.
Celal Bayar asker değil ama o da asalet ünvanı olmayan bir sivil komitacı. Sonra gelenler Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren asker. Yani her biri Anadolu’nun yoksul ailelerinin çocukları. Turgut Özal Malatya’dan orta halli bir öğretmen ailenin çocuğu, Demirel malum Isparta’dan çoban Sülü. Yatılı okuldan mühendis çıkıyor. Sezer de Afyon’da orta halli bir ailenin çocuğu. Hukuk fakültesi, hakimlik yılları, Anayasa Mahkemesi ve Çankaya. Yani hiçbirinin Abdullah Gül’den farklı “mavi kanlı” asalet ünvanı yok…
Peki neden onlar “seçkin, elit” olarak tanımlanıyor da, Gül ve Erdoğan “halk çocuğu”? Onlar azınlık bir zümre de, bunlar 70 milyonun temsilcisi?
Bürokrasinin elitleri diye eleştirilen ordunun generallerini de köken olarak araştırın. Hepsi Anadolu’nun yoksul ailelerinin çocukları. Zengin çocukları zaten harp okullarına gitmezler.
Ayrıca Türkiye’nin zenginleri de “elit ve seçkin” değil. En babayiğit zenginleri düşünelim. Sabancı ailesinin dedesinin hamal olduğunu Sakıp Sabancı anlatıp dururdu. Koç ailesinin Vehbi dedesi de Ankara’da bakkallık yaparken nasıl yabancı markaların komisyoncusu olduğunu anlatırdı. Eee, seçkinlik, elitlik nerede?
Elitler, seçkinler diye suçlananların da, aynen Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül gibi bir kişisel başarı öyküsü var. Fazlası da yok. Yani çalışmışlar, didinmişler, kazık atmışlar, kazık yemişler, şansları yaver gitmiş, akıllı işler yapmışlar filan falan ve bir noktaya gelmişler. En zengin holding sahiplerinin bile henüz üçüncü kuşakları işbaşında. Güler Sabancı, Mustafa Koç, beş asırlık isimler taşımıyor ve kurucu dedeyi tanıyorlar, öyle asaletmeaplık taslayacak halleri yok. Kısacası Türkiye’de asırlardır süren aileler, seçkinler, elitler, asiller filan yok. Kişisel başarı öyküleri var.
Peki AKP kesiminin derdi ne?
Çalışarak didinerek bir yerlere gelen insanların, geldikleri yerlere el koymak mı? Eee, işte koyuyorlar zaten. Tüm bürokrasi, hükümet, bakanlıklar. AKP zenginleri..
Bir yerlere gelmek için söylenen söz şudur: “Çalışın, sizin de olur”. Çalışın ama belden aşağı vurmayın. Yani din istismarcılığı yapmayın, tarikat şeyhi gibi hayali güçlere biat ederek değil, çalışarak bir yere gelin. Kimsenin önü kapalı değil bu ülkede. Kapalı olsaydı hamalın torunu Sabancı Holding CEO’su ol(a)mazdı? Muallimin oğlu da cumhurbaşkanı.
Bugünkü tartışma ve insanların korkusu, yükselmek için başka ölçütlerin ortaya çıkması. Akıl, bilim ve çalışma değil, etek öpme, çorap koklama yöntemleri geçerli olmasın diye çekinceler konuyor.
70 milyon insanın Çankaya’sı ne demek? 70 milyon gidip de Çankaya’da piknik mi yapacak? Ben de cumhurbaşkanı kızı olmayı hayal ettim ama o sıcak yaz günlerinde saatlerce kapı önünde bekleyip, hınzırca sorular sorup, sıkı haberler yaparak gazetecilikte bir yere geldim. Öyle karpuz kesip çimlere yayılmakla Çankaya halkın malı olmuyor. “Karpuz kesip çimlere yayılmayalım arkadaşlar, çalışalım, öğrenelim, dünyayı iyi algılayalım” diyenler de “halka hakaret eden seçkinciler” değil. Ayrıca seçkin de yok ortalıkta. Burjuva olduklarını iddia edenler/zannedenler bile kalitesizlikten dökülüyor..
Seçkin(!) işadamlarının/zenginlerin sünnet düğünleri haberlerine bir göz atın. Konuklara en büyük sürpriz, İbrahim Tatlıses’i getirip, başından aşağı dolar saçmaktır. İnşaatlarda demircilik yaparken, sesini ve aklını kullanıp çok çalışarak kendi başına bir holding gibi kazanan İbo da “elit” elbette. Çünkü çalışarak bir yerlere gelmiş. Yani 70 milyon halk çocuğundan değil. Bu nedenle AKP’den koymadı elbet adaylığını!!
Bizim AKP destekçisi gazete yazarlarına göre, üniversite profesörü de, general de, şarkıcı da, işadamı da, yazar da, aydın da, her kim bir yerlere geldi ise “elit, mavi kanlı”. Onların karşısında ise AKP’li 70 milyon halk çocuğu var memlekette. Bir yerlere gelmemişler ve çaba da göstermemişler, şansları da yaver gitmemiş, okumamışlar, çalışmamışlar. Artık o bir yerlere gelenler, geldikleri yerleri boşaltsınlar bakalım, 70 milyona yer açalım. Onlar gelsin bu yerlere. Gelsinler de sonucu da hep birlikte görelim..
Bu akıldane gazeteci elit ağabeyler, ablalar da kendi köşelerini bu halk çocuklarına bıraksalar da, biraz da biz eğlensek…
Çankaya’nın çimlerine ben artık gidip hamak filan kurmam ama Abdullah Gül eğer Çankaya’nın çimlerini 70 milyona açarsa, Hasan Cemal ile Nazlı Ilıcak, bu “demokrasi ortamında”, seçkin ve elit olmayan halkımızla birlikte karpuz kesip şöyle karşılıklı bir çimlere yayılsınlar isterim. Bu fotoğrafı bir göreyim, vallahi çimlere hamak kurmuş kadar büyük keyif alacağım. (FÖ/EK)