Kaybedince moral bozukluğu yaşanması doğaldır. Benim burada sebepleri üzerinde durmak istediğim bu moral bozukluğunun derecesinin fazla oluşu.
Önce Erdoğan’ın ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesinin bazı kesimlerde yarattığı hayal kırıklığı üzerinde durmak istiyorum. Bu hayal kırıklığını besleyen olaylardan biri İnce’nin seçim mitinglerinde topladığı büyük kalabalıklardı. “İnce’nin topladığı kalabalıkları Erdoğan toplayamadı ama Erdoğan kazandı” diyenler oldu TV programlarında. Hatta Erdoğan bu kalabalıkları hiçbir zaman toplayamadı, diyenler oldu.
Buradaki hata şu: İnce’nin daha fazla kalabalık toplaması kendi tabanının bu seçimlerde daha mobilize olduğunu gösterir, o kadar. İnce daha çok kalabalık topladı, öyleyse neden kazanamadı yanlış bir akıl yürütmedir. Kaldı ki Muharrem İnce CHP’nin oy oranını epey aşarak yüzde 30’u rahatça geçti.
Bir başka hata da şu: Erdoğan 16 yıldır ülkeyi yönetiyor ama hala kendisini muhalif olarak, mazlum olarak yutturmayı başarıyor, diye düşünenler var. Buradaki hatayı da şöyle anlatmaya çalışayım. Erdoğan siyaset bilimi kitaplarındaki popülist lider tanımına cuk oturuyor ve her popülist lider gibi bir yanıyla mazlumu oynuyor.
Popülist liderler müesses nizama karşıdırlar veya karşı oldukları izlenimini verirler. Türkiyede nüfusun yaklaşık yüzde 25’ini oluşturan laik ve iş güç meslek sahibi bir kesim var. Cumhuriyet bu kadarını yaratabildi yaklaşık yüzyıl içinde. Çoğunluğu oluşturan kesim aslında bu insanlara gıpta ediyor, kıskanıyor ama bu duygular bir düşmanlık biçimi de alabiliyor. İşte Erdoğan çoğunluğun yüzde 25’e karşı duyduğu düşmanlığı temsil ediyor. Bu anlamda hala mazlumu hala muhalifi oynuyor olmasının gerçek bir yanı da var. Buradan bakarsak bu daha epey bir süre Erdoğan’ın seçilmesini sağlayabilir. Nitekim siyaset bilimi çalışmalarında bu tür rejimlerin bir kez oturduğunda kendi içinde istikrarlı ve devamlı olduğu belirtiliyor.
Çeşitli kuruluşlar tarafından yayınlanan ülke raporlarının en itibarlı olanlarından Economic Intelligence Unit (EIU) da seçim öncesinde Erdoğan’ın kazanacağını, hatta cumhuriyetin yüzüncü yılından sonra da iktidarını sürdürme ihtimalinin olduğunu yazmıştı.
Erdoğan kitlesine ne veriyor? Sadece daha iyi sağlık ve daha iyi cenaze hizmeti, makarna, kömür, para v.b. vermiyor, belki daha da önemlisi islami kimlik veriyor.
Birçok değerli sosyolog insanlar için kimliğin çok önemli olduğunu, hatta kimliğin maddi çıkardan da önemli olduğunu, insanların kimlikleri gerektirdiğinde kendi maddi çıkarlarından vazgeçebileceklerini yazıyorlar. Kaldı ki islami kimliği elde etmek çok kolay. Hem masraf gerektirmiyor (laik ve batılı yaşam biçimi belli bir gelir düzeyini gerektirir) hem de çok çabuk ilerleme sağlıyor. Bizim eve temizliğe gelen Zeynep hanımın torunu işsiz güçsüz biri iken biraz çabayla hoca mertebesine ulaştıydı. Muhtemelen kendisine hoca denileceğini rüyasında görse inanmazdı.
Erdoğan devletin desteğini de sağladı. Başta laiklik meselesi üzerinden devlet ve Erdoğan arasında çelişki var gibiydi ama devlet asıl derdi olan Kürt meselesi üzerinden Erdoğan’la uzlaştı ve bir taşla iki kuş vurmuş oldu: Hem Erdoğan devletin bu konuda istediğini yapmasını sağladı hem de devlet ilk defa olarak, dolaylı da olsa kitle desteğine sahip olmuş oldu.
Bazıları da Türkiye’de insanların siyasi davranışlarını belirleyenin ekonomi olduğu kanısındalar. Bu görüşe göre ekonomik kriz olduğunda o sırada hükümet olanlar siyasi desteklerini kaybediyorlar.
Burada ekonomik kriz dendiğinde herhalde iflasların artması ve işsizliğin hızla yükselmesi kastediliyor. Buna göre 24 Haziran seçimlerinin öncesinde doların değerinin hızla yükselişi ile ekonomik kriz başlamış oldu. Bunu zam dalgası izleyecek ve onun ardından da iflasların ve işsizlik artışının gelmesi bekleniyor. Eğer böyle olursa Erdoğan bir miktar kayba uğrayabilir ama bunun çoğunluk desteğini kaybetmesi anlamına gelecek boyutlarda olması oldukça düşük bir ihtimal. Çünkü ona inanan kitle, bir TV anketinde dendiği gibi ‘o ne söylüyorsa doğrudur’ diyor ve muhtemelen krizin faturası yabancılara, merkez bankasına veya başka bir yerlere çıkacak.
Belki karamsar bir metin oldu ama önce gerçekle yüzleşmek gerekir diye düşünüyorum. (AÇ/HK)
Fotoğraf: Erçin Top - Ankara/AA