İtalya’da seçmenler 4 Mart 2018 Pazar günü genel seçim için oy verecek. Oy verenlerin önüne sunulan tabak bir hayli zengin. Ancak ben yükselen ve çeşitli hale gelen sağ parti ve hareketleri irdelemek istiyorum.
Seçim sahnesinde kendini “Halkın gücü” olarak tanımlayan komünistlerden, “Eşit ve özgür” adlı merkez solun solu gruba, “+ Avrupa” adlı Avrupacı sosyalistlerden, sahneye geri dönen seksenlik Silvio Berlusconi ve Floransa belediye eski başkanı Matteo Renzi’nin genel sekreterliğini yaptığı “Demokrat Parti”ye kadar bir çok grup var.
Mozzarella, domates ve fesleğene ek olarak bu sıcak pizzanın etrafında birçok yeni veya eski olup da büyüyormuş gibi görünen sağcı parti ve gruplar da var.
Lega Nord – Kuzey Ligi
En basit, popüler ve ucuzuna yakından bakmamız gerekirse ayrılıkçı, ırkçı ve cinsiyetçi “Kuzey Ligi” partisini görüyoruz. İtalyancası “Lega Nord” olan, genelde kuzey bölgelerde daha aktif olan parti 1989 yılında kuruldu.
İlk yıllarında Berlusconi’yi “mafyanın adamı” olarak tanımlayan Umberto Bossi, Kuzey Ligi’nin kurucusu. İlerleyen zamanlarda ise uzun seneler boyunca bu Milanolu çapkın iş adamı ile koalisyon hükümetleri kurup kurup eğlenmişti. Kuruluş nedeni olarak İtalya’nın kuzeyini güneyinden ayırmayı hedefleyen bu anayasaya aykırı parti, güneydekileri asalak ve tembel olarak tanımlar. Sözleri, parti ve seçim programı ve afişleri ile bu fikri yayan parti altın yıllarında yüzde yirmi oya merdiven dayamış ve kuzeyde birçok belediye ve eyaleti yönetmişti. Televizyon programlarında yöneticileri İtalyan milli marşını okumayı reddeder, liderleri Bossi İtalyan bayrağı ile poposunu sileceğini söyler ve milletvekilleri de her türlü şiddet ve suç içeren işlere karışırdı. Roman kampı yakmaya çalışmaktan silah kaçakçılığına kadar güzel eserleri olan bu “cici insanlar” eşcinsel karşıtı söylemlerini son senelerde göçmen karşıtı söylemle harmanladılar.
Umberto Bossi’nin “bizimkisi serttir”i zamanla “kıçlarına tekmeyi vuracağıza” dönüşürken kuzeyi güneyden ayırma fikri de tarih oldu. Bossi’nin 2004 yılında geçirdiği beyin kanaması onun ekarte olmasını sağlamış ve yerine 1973 doğumlu Matteo Salvini geçmişti. Bu sırıtkan ve “cici genç” ile “İtalyanlık” sloganı hakim olmaya başlamıştı partide. O kadar ki bir kaç ulusal eylemde faşistlerle meydana bile inmişlerdi. Ayrılıkçılar ile milliyetçiler. Daha neler görecekti bu gözler. Devran döner ve zaman geçerdi ama her sağcı parti gibi Kuzey Ligi de göçmenlerden beslenmese olmazdı.
Nitekim bu seçimlerde de Kuzey Ligi’nin ilk hedefi göçmenler, yasadışı göçmenler, ilticacılar ve tüm bunlara yapılan “ayrıcalıklı” davranışlar, ödenen paralar ve tanınan haklar. Bu son noktada tabii ki merkez solun meclisten geçirmek istediği “ius solis” yasası da var, yani “İtalya’da doğan İtalyandır” yasası denebilir kısaca. Memleketin iktisadi buhranı ve dünyanın delirmesinden faydalanıp partinin kimlik krizini elinin altındaki ilk ve kısa vadede kazandıracak kart ile aşmaya çalışan bu yeşil logolu insanlar seçime bir koalisyon ile giriyor. Milliyetçi “İtalya’nın kardeşleri” ve Berlusconi’nin “Haydi İtalya”sı ile el ele hükümete talip olan bu üçlünün ciddi bir oy alacağı düşünülüyor. Belki eski lider Umberto Bossi artık yok ve efsane üçlü koalisyondaki milliyetçi Gianfranco Fini de yok ortada ama bu ilginç merkez sağ bloğunda her daim var olan Silvio Berlusconi gene var.
Haydi İtalya - Berlusca
Hayır bunu yapmayacağım. Milanolu, futbol ve kadınlara düşkünlüğüyle bilinen seksenlik iş adamı hakkında çok yazamayacağım. Berlusconi’yi kim tanımaz ki? 1994 yılında siyasete atılmaya karar verince bir futbol maçı sloganı gibi “Haydi İtalya” (Forza Italia) partisini kurdu, 2009 yılında “Özgürlükler Partisi” şemsiyesi altında tüm merkez sağı toplamak için kendisine siyasi kariyer yaratan bu partiyi kapattı. Bu ikinci deneyim bir çok dahili ve harici sebepten dolayı kısa sürede ölünce 2013 yılında “Haydi İtalya” gene sahneye çıktı.
Berlusconi artık Milan futbol kulübünün ne sahibi ne de yöneticisiydi, eskisi gibi genç değildi, hakkında birçok dava olumsuz sonuçlanmış ve siyaset yapması yasaklanmıştı. Ama yeni sevgilisi, Dudu isimli kaniş köpeği ve eski hayalleri ile sahneye çıktı yeniden ve etrafına eski tayfaya yakın aktörleri alıp adından söz ettirmeye başladı. Berlusconi her zamanki gibi vergileri düşürmeyi, yeni iş olasılıkları yaratmayı ve göçmenlerin yarattığı güvensizlikle mücadele etmeyi vaat ediyor. Kısacası hep aynı Silvio, çok sıkıcı, sonrakine geçiyorum.
Meloni – “Soft” sağcılar
İtalyanların kısaca Berlusca dediği güler yüzlü dedemiz yanına genç Salvini ile bir de Giorgia Meloni’yi aldı bu sefer. Az önce dediğim gibi tayfada aktörler farklı ama muhabbet gene aynı. Merkez sağcı iş adamı, ayrılıkçı kuzeyli ve milliyetçi bir parti. Bu sefer üçüncü aktör bir kadın.
1977 Roma doğumlu Meloni öğrencilik yıllarından beri milliyetçi ve sağcı gruplarda yer aldı. Mussoli’den yadigar bilinen MSI ve AN gibi sağcı partilerde belediye, ulusal meclis vb gibi çeşitli adaylıkları biriktiren Meloni bu sefer “soft” sağcılarla çıktı sahneye. Bir kaç arkadaşı ile 2014 yılında kurdukları “İtalya’nın Kardeşleri” adlı parti ismini milli marşın dizelerinden alıyor. İtalyanca ‘kavunlar’ anlamına gelen Meloni bu seçimlerde sloganlarını ve propaganda videolarını ‘vatanseverlik’ üstüne kurdu. Yerli şirketlerin yurt dışında doğal kaynakları ve insan gücünü sömürmek için çekip gitmesini sağlayan bir Berlusconi ile beraber olup da nasıl ‘vatansever’ olunur bilmiyorum ama bu kız çocuğu da diğerleri gibi ‘göçmenlikle mücadele’yi programına sokuvermiş.
Meloni’nin tabağında iç borcu düşürmek, iktisadi kalkınma projeleri gerçekleştirmek, doğum oranını arttırmak, internete yatırım yapmak, çevreyi korumak ve okulları yeniden inşaa etmek var. Bir çok maddesi ve söylemi ile bilhassa kuzeydeki genç milliyetçilerin oylarına talip Giorgia Meloni ilk defa bu kadar büyük bir koalisyonda yer alıyor.
CasaPound - Anti-komünistler
Merkez sağ böyle takılırken anti-komünistlerin “hard” cephesi de uzun bir süre sonra ilk defa bu kadar çeşitli ve güçlü gözüküyor. İlk olarak CasaPound ile başlayalım.
2008 yılında Roma’da kurulan bu parti ilk senelerde başkent ve etrafında bilhassa yerel seçimlere ve mahalle militanlığına yatırımı ile tanınıyor. Sosyal merkezler, terk edilmiş bina işgalleri, İtalyan evsiz ve fakirlere sosyal yardımlar ve merkez sağ protestoları ile kısa zamanda ‘nostaljik faşistler’in sempatisini kazanan bu parti ilk defa kamuoyu yoklamalarında yükselişte gözüküyor. İsmini Amerikalı yazar Ezra Pound’dan alan bu parti, ilk başlardan beri faşizm ve etrafında dönen siyasi-edebi-sanatsal düşünce dünyasına konsantre olmuş ve bunları örnek alıp kendisine diğer sağ hareketlerden biraz daha farklı bir imaj yarattı. CasaPound söylemlerinde açıkça komünizm karşıtı ve bir o kadar da kapitalizm düşmanı ve sık sık nasyonal sosyalist hayranı olarak beliriyor. İtalyan Anayasası gereği ‘faşizm propagandası’ yapmasından dolayı kapatılması sürekli gündeme gelen bu parti, sokakta anarşist, komünist, sendikal ve öğrenci hareketi ile çatışmasıyla ünlü. Bilhassa Lazio futbol takımının tribünlerinde kendine geniş bir yer bulan CasaPound, bir sokak militarizmi ve şiddet sahneleri ile ünlü aktif bir faşist grup. 2013 seçilmelerinde yüzde birin altında kalan bu parti için bu seçimlerde ciddi, ama yeterli olamayan, bir yükseliş ön görülüyor.
Başbakanlık için aday Simone Di Stefano olan CasaPound seçim videosunu da faşizm zamanında kurulan ve kuzey İtalya’da bulunan Redipuglia kasabasındaki devasa askeri anıtta çekti. Di Stefano bu anıtın tepesine çıkarken, arka planda seçim programından tadımlık sloganlarla bahsediyor ve zirvede bulunan kocaman üç çarmıhın önünde poz veriyor. Bu Romalı faşistler bu seçimleri kazanırlarsa ulusal üstünlük amacıyla İtalya’yı Avrupa’dan çıkartmayı ve Avro para birimini reddetmeyi ön görüyorlar. Tabii ki CasaPound da göçmen karşıtı bir siyasetsiz olamazdı. Bunun yanında ‘sabit ve adil maaşlı iş, tarihi varlıkların korunması, sağlık hizmeti gibi sosyal hakların ücretsiz olmasını, anne olma hakkının korunmasını, enerji bağımsızlığını, sosyal krediler ile herkesin ev sahibi olmasını, eğitimin ücretsiz olmasını ve NATO’dan çıkmayı’ vaat eden CasaPound birçok fırsatta bu süreçte Meloni, Salvini ve Berlusconi üçlüsünü ‘sahte sağcılık’la suçladı.
Yeni Güç - Mussolini nostaljisi
Liste çok uzayacak, tamam sağcılardan bahsetmek önemli ama o kadar da değer vermeye gerek yok. Bu sebeple son olarak ‘Yeni Güç’ partisini tanıtmak istiyorum. 1997 yılında kurulan parti CasaPound ile beraber bugün rahatlıkla Mussolini nostaljisinde faşist bir oluşum olarak tanımlanabilir. 2003 ve 2006 yılları arasında Benito Mussolini’nin torunu Alessandra Mussolini ile ortak kampanyalar yürüten bu hareket, bugün ilginç bir liderle çıkıyor karşımıza.
İtalyanca ismi Forza Nuova olan bu partinin 4 Mart 2018 ulusal seçimlerdeki başbakan adayı Roberto Fiore. Hakkında 240 adet şiddet içeren hareket sebepli şikayette bulunulan Fiore silahlı örgüt kurmaktan da yargılanmış. Kendilerine ‘ne sağcı ne de solcu’ diyen “Üçüncü Alternatif” adlı bir hareketin kurucusu olan Fiore’nin yol arkadaşlarını Espresso dergisi şu kelimelerle tanımlıyor: “katiller, hırsızlar, stratejisiler ve insan kaçıran kimseler”. İçeri girmemek için bir süre Londra’da zengin bir hayat yaşayan Fiore memlekete dönüşte Forza Nuova hareketini kurar.
İsminin tercümesi ‘çiçek’ olan bu dikenli liderin partisi eşcinselleri aşağılayan ve tanımayan, heteroseksüel aile yanlısı, göçmen düşmanı, kökten dinci ve Yahudi soykırımı inkarcısı bir siyasi gerçeklik olarak bu seçimlerde boy gösterip oy isteyecek. Forza Nuova ‘göçmenlere karşı ulusal direnişi, sosyal hakların İtalyanlara tanınmasını, nüfus artışını, Avrupa, Avro ve NATO’dan çıkmayı’ seçim programı olarak sunuyor. Ah bu arada Roberto Fiore’nin eski ‘yoldaşları’ Valerio Fioravanti, Francesca Mambro ve Luigi Ciavardini 2 Ağustos 1980’de seksen beş kişinin ölmesi ile sonuçlanan ve sağcı terör örgütü NAR tarafından yapılan Bologna katliamını gerçekleştiren kişiler.
Kaybeden faşizm olsun
Baktım şimdi o kadar da uzun olmamış. İtalya bu genel seçime birçok parti ile giriyor ve bunların içinde irili ufaklı birçok sağ parti var. Birçoğu programına ilk madde olarak göçmenlikle mücadeleyi alırken büyük bir kısmı da Avrupa’dan hoşnutsuzluk ve iktisadi buhrandan yararlanarak İtalyan kimliğine bağlı sosyal ve ekonomik kalkınmayı vaat ediyor.
2018 yılında İtalya'da hala babasının Mussolini olduğunu düşünen, onu öldüremeyen ve onun sistemine hayran büyük bir kitle var. Bu aslında aynı rüzgarın estiği Avusturya, Almanya, Fransa, Polonya veya Macaristan gibi Avrupa’nın mustarip olduğu hastalığın küçük bir parçası.
Kim kazanırsa kazansın ama kaybeden faşizm olsun. Aynen İtalya’nın ilk ve tek partizan Cumhurbaşkanı Sandro Pertini ve önemli gazeteci ve siyasetçisi Giacomo Matteotti’nin de dediği gibi, “Faşizm bir düşünce veya siyasi inanç değildir, bir suçtur. Faşizmi yenmek ve bunun için onunla mücadele etmek gerekir". (MÇ/HK)