Antep Demokrasi Meydanı (yeni adıyla 15 Temmuz Demokrasi Meydanı) bir hafta içerisinde üç miting ağırlardı. Parti bayrakları Muharrem İnce, Pervin Buldan ve Recep Tayyip Erdoğan için art arda asılıp kaldırılırken, meydan seçmenlerle ve neredeyse bir o kadar da polisle dolup taştı.
Demokrasi Meydanı dolup boşalmaya devam ederken, seçimlerden beklentiler ve siyasete ilişkin kaygılar çarşıda, pazarda, kapı önlerindeki sohbetlerde gündem konusu.
Türk, Kürt, Suriyeli, Roman pek çok halka ev sahipliği yapan kent, etnik ve sınıfsal ayrımlar ekseninde mekansal olarak bölünmüş durumda. Haliyle seçim sohbetleri farklı mahallelerde çok çeşitli muhtevalara bürünüyor.
Bir yanda, çocuk yaşta Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında hapsedilmiş bir gencin “değişir belki bu sefer; CHP’liler ilk turda destekleyecek bizi (HDP’yi), biz de ikinci turda İnce’yi” sözleri beklenmedik bir uzlaşının umudunu doğuruyor. Diğer yanda, bir başka çocuğun elindeki HDP broşürünü kapıp buruşturup fırlatan öfke, umudu yarıp geçiveriyor.
Bir dönem CHP’nin kalesi olarak anılan Antep 7 Haziran’da AKP’den altı, HDP, CHP ve MHP’den ikişer vekil; 1 Kasım’ da ise AKP’den sekiz, CHP’den iki, HDP ve MHP’den birer vekil göndermişti Meclis’e.
Yeni seçim düzenlemelerine göre, 24 Haziran seçimlerinden sonra mecliste 12 yerine 14 Antep milletvekili yer alacak. Özellikle Suriye’yle yaşanan ve Suriye’de yaşatılan siyasi krizler, yüzde yirmiye yakını Suriyelilerden müteşekkil Antep nüfusu üzerinde derin etkiler bırakıyor. “Doğunun sanayi kentine” yakından bakmak, ekonomik krizin seçmen üzerindeki etkilerini anlamaya da yardımcı oluyor.
Kentin ilk misafiri Muharrem İnce
18 Haziran’da, İnce’nin mitingiyle başlıyor Demokrasi Meydanı’nın mesaisi. Meydan kalabalık. Kimi sol seçmene göre, 7 Haziran öncesindeki Selahattin Demirtaş mitingini hatırlatırcasına kalabalık.
“Daha kalabalık mitingler yaptım mı yaptım ama bundan daha coşkulusunu görmedim” diyerek başlıyor söze İnce. Ama meydan işten çıkıp da gelen insanlarla dolmaya devam ediyor o sıra.
En çok alkışı, “barışacağız” iddiası, kıraathane tartışmalarıyla ilgili seçmene izleterek eleştirdiği Erdoğan konuşmaları ve Suriye politikasına dair sözleri topluyor. “Şam’a büyük elçi atanacak, Suriyeliler güle oynaya memleketlerine gidecekler” diyor İnce. Hükümetin Suriye politikalarını “Rusya bizim kuzey komşumuzdu, şimdi Rusya hem kuzey komşumuz hem güney komşumuz, Rusya Suriye’de” diyerek eleştiriyor.
Bu sözlere alkışlarla verilen destek koşulsuz bir kabul edişin işareti değil. Aksine, her biri farklı açılardan, çoğunlukla yapıcı eleştirilere tabii tutuluyor sokak aralarında.
Barışmaktan söz ederken Şehit Kamil’in, Şahin Bey’in torunları diye selamlıyor Antep halkını Muharrem İnce. Resmi tarihten hızlıca silinen Kürt direnişçi Karayılan’a da bir selam gönderseydi bu barışma vaadi kulağa daha dolu gelmez miydi diye düşünmeden edemiyor insan.
Kadınlarsa, erkeği kamusal alanda kadını ise evde konumlandıran kıraathane tartışmalarının cinsiyetçi muhtevasına dikkat çekerek, tartışmayı buradan sürdürmeye davet ediyor İnce’yi.
Suriye ile ilgili ise Antep seçmeni daha somut bir politika beklentisi içerisinde. Öte yandan, Rusya’nın Suriye’deki varlığını eleştiren İnce’nin, Türkiye’nin bölgedeki varlığıyla ilgili sessiz kalması bir diğer eleştiri konusu.
Eleştiriler, İnce’nin seçim çalışmasını toptan mahkum etme amacını taşımıyor. Aksine, “Biz söyleyelim de, belki ikinci tur öncesi yeniden konuşulur” sözleriyle tamamlanıyorlar sıklıkla… “Olur mu olur.”
“Selo’ya Selam, İnce’yle Devam”
İnce mitingi başlamadan evvel HDP’liler, vekil adaylarıyla esnafı ziyaret ediyor çarşıda ve ertesi gün gerçekleşecek HDP mitingine davet ediyor halkı.
Ben esnafın tepkili olabileceğinden endişelenirken beklediğimden daha fazla ilgiyle karşılanıyor HDP’liler.
Broşürü buruşturup dağıtan çocuğun eline sıkıştıranlar, küfürlerle provoke edenler oluyor. Ama broşürü almayı önce reddeden sonra dönüp “Verin bakayım bir tane” diyen teyzeler, “Barajı geçeceksiniz” diyerek destek veren kim bilir hangi partiye yakın gençler başka türlüsü de mümkün diye düşündürtüyor insana.
Özellikle İnce mitingine giderken HDP standına uğrayıp “Birlikte kazanacağız” diyerek hoplaya zıplaya miting alanına ilerleyen insanlar, HDP’li gençlerin bunun üzerine “İnce mitingine katılım yapmamız lazım” diye hararetli konuşmaları umudu tazeliyor.
Umut, mitingde seslendirilen “Selo’ya destek” mesajıyla güçleniyor. Bir pankartta, “Selo’ya selam, İnce’yle devam” yazılı. Kasketli bir amca gölgeye sığınmış, “Doğru söylüyor” diyor “Değişmeli artık.”
Sıra Pervin Buldan'da
HDP’nin 19 Haziran’daki mitingi ısrarla sokakta yeşeren bu umudu seslendiriyor. Gerek milletvekili adaylarının gerek Pervin Buldan’ın gerekse ekranlara yansıtılan Selahattin Demirtaş’ın TRT konuşmasının vurgusu hep umut, hep barış.
Alana gelenlerin ilk tepkileri ortak: “Selocan olacaktı ki şimdi burada…” Malum, cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş seçim kampanyasını meydanlardan değil hücreden sürdürüyor. Onun yokluğunda yerini HDP Antep milletvekili adayları ve Eş Genel Başkan Pervin Buldan alıyor Demokrasi Meydanı’nda. Kalabalığın tepkileri en az sahnede konuşulanlar kadar dikkat çekici.
“Ah memur gördüm, helal olsun!”
Demirtaş’ın “Bana uygulanan bu zorbalık, bu hukuksuzluk benimle sınırlı olsaydı bunları dile getirmeyi çok da gerekli görmezdim ama sizler bu tür zorbalık ve hukuksuzlukları her gün yaşıyor ve çevrenizde yaşandığını görüyorsunuz” sözleri tekrar tekrar gerçeklik buluyor meydanda.
Alana gelen memurlar birbirleriyle karşılaşınca yüzleri gülüp “Ah memur gördüm, helal olsun” diyerek sarılıyorlar birbirlerine: “Bakalım bu defa kurtulabilir miyiz ihraç olmadan…”
Etraftaki sivil ya da üniformalı polislerin yoğun varlığından rahatsız olmasını bekleyeceğiniz seçmenler “Aman olsunlar, yeter ki doğru düzgün güvenlik sağlasınlar” diyorlar Antep patlamasının hafızasıyla. Giderek birbirine düşen, muhbirleşen halktan ve olası bir patlamadan derin korkular duyanlar ise mitingin bitişini alanın dışında bekliyor.
Seçmenin tedirginliği onları yalnızca alanın dışında tutmuyor. Yoğunluklu olarak Kürtlerin yaşadığı mahallelerde HDP seçmeni kapılarına gelen anketörleri “HDP yerine AKP’ye oy vereceğiz” diyerek gönderiyorlar: “Kimin ne olacağı, ne yapacağı beli olmaz.”
Kimin ne olup ne yapacağıyla ilgili korkular, yalnızca ihraç, polis, gözaltı tehdidinden kaynaklanmıyor. Antep’in IŞİD ile imtihanı, olası bir paramiliter oluşuma karşı da tedirgin kılıyor insanları. Bu tehditlerin, sadece AKP’nin kazanması halinde değil kaybetmesi durumunda da, özellikle seçim günü ve gecesi geçerli olabileceğinden endişe ediyor insanlar.
Tüm bu korkuların ötesinde, seçmenler ve Pervin Buldan sandıkları korumanın önemine işaret ediyor. Seçim çalışmasından yorulmuş bir kadının “Şu 25 Haziran gelse de bitse” sözlerine, “Yok orada bitmiyor ki daha ikinci tur var” diye cevap veriyor bir HDP’li.
“Çalışacak mıyız ikinci turda da?” sorularına da, “Eh onlar (CHP) ilk turda bizi destekleyecek, biz de ikinci turda onları” cevabını veriyor kimileri, kimileriyse “İlk turda görelim bakalım desteği, ona göre çalışacağız biz de” diyor.
İki miting arası Bakırcılar Çarşısı
Pazartesi günü gerçekleşen İnce ve salı günü gerçekleşen HDP mitinginin ardından çarşamba günü boş kalıyor Demokrasi Meydanı, ertesi gün Tayyip Erdoğan gelecek.
Esnafla sohbet etmek için Bakırcılar Çarşısı’nda bir dükkana giriyorum. Dükkan sahibi “Memleket neresi?” diye soruyor ve böylece ben daha konuyu açmaya yeltenmeden seçim tartışmasını başlatmış oluyor. Memleket Yalova; İnce’nin memleketi…
“Bakma sen, korkudan böyle söylüyoruz”
İnce’den umutlu dükkan sahibi. “Biz kuşaklardır CHP’liyiz” diyor, oğlunu da işaret ederek. Civardaki dükkanlardan birinde çalışan Suriye’den gelmiş bir genç dikiliyor kapı eşiğinde o sıra. “Bunların hepsi AKP’li” diye yükleniyor baba oğul.
Suriyeli genç önce istikrardan, devamlılığın öneminden bahsediyor sonra da yanıma yanaşıp sessizce “Abla bakma sen, korkudan böyle söylüyoruz, yoksa AKP’den ne görmüşüz” diyor, “Oy kullanamıyorum zaten. Ama ters gidersek gönderirler bizi buradan, barış olmadan gider de ne yaparız...”
Önceki gün HDP standına uğrayıp İnce mitingine giden CHP’lilerden aldığım güçle HDP’yi soruyorum, CHP’li baba hızla “Cerme onlara oy, olmaz onlarla” diyor. Oğlu araya giriyor: “Barajı geçsinler bence, geçsinler de o zaman bana buralar çok karışır gibi geliyor, hükümetin ne yapacağı belli olmaz…” O sırada dükkana giren bir MHP’li mevzuyu açmış olmamdan dahi rahatsız olup homurdanıyor.
Herkes kendince fikrini belirtirken hep bir ağızdan “Siyasetle işimiz olmaz” diye tekrarlamaya da devam ediyorlar. Ama konuşulan başka mevzu da yok. “Kriz, kriz” diyor CHP destekçileri “Şu ekonomik krizden belimiz bükülmüş olmasa biz de bu kadar siyaset konuşmayız ama çözüm orada.”
Siyasetteki çözüm, Erdoğan ve krizle yönetmek
21 Haziran’da, Erdoğan’ın mitingine geliyor sıra. Ciddi bir seçmen ve polis kalabalığı var. “30 katrilyon yatırım yaptık Antep’e” diyor Erdoğan. “Benzin olmuş altı lira, yatırım yaptın kime” diyor bir taksici. Sonra ekliyor “Gece sekizden sonra sokağa çıkmaz oldu Antepliler; biri saldıracak, bomba patlayacak diye, hayat mı kaldı.”
Öte yandan ciddi bir kalabalık var mitingde. Alan dışındaki insanlar “Fabrikalardan para verip getiriyorlar işçileri, belediyelerden insanları gelmeye zorluyorlar işten çıkarma tehdidiyle, olur tabii kalabalık” diyorlar. AKP’nin Antep’ten son seçimlerde aldığı yüksek oy oranı da ortada elbette, ancak kitlenin diğer mitinglerdeki kadar coşkulu olduğunu söylemek güç.
Erdoğan’ın vurgusu da Suriye politikalarından yana. Sınırda bir yapılanmaya izin vermeyeceklerinden, Suriye’de istikrarın Türkiye’nin güçlü olmasından geçtiğinden, Afrin operasyonundan dem vuruyor. Ekonomik krizi reddederken, ısrarla siyasi krizlerden ve tehditlerden bahsediyor ve “Güçlü Türkiye”nin öncüsü olarak kendini öne sürüyor.
Siyasi tehditler, siyasi krizler argümanlarının kimi ne kadar ikna ettiği bilinmez. Fakat ekonomik krizi pek çok kentte olduğu gibi yoksullaşarak, siyasal krizleri ise ölümlerle, sokağa çıkmaya ve kendini ifade etmeye dair korkularla tecrübe eden Antep halkının azımsanmayacak bir kısmı beklenmedik bir uzlaşının umudunu yeşertiyor. Bu umudu seçim sonrası, özellikle de seçim günü ve akşamı gerginleşmesinden korktukları bir siyasal iklime rağmen yeşertiyorlar.
Bu umut güzel, orada buluşalım… (HH/BK)