Diyarbakır, Van, Mardin ve bölgedeki pek çok kent batının aksine seçim sürecine cenazeler eşliğinde hazırlandı. Son bir ayda Rojava’dan Diyarbakır adli Tıp’a nerede ise cenazenin gelmediği tek gün olmadı. Kimi zaman 6, kimi zaman 7, bazen 3, ya da 4… sayı hep değişti ama bu halk neredeyse her gün gencecik kadınlarını ve oğullarını toprağa verdi.
Çözüm süreci başladığında hükümetin en önemli hedeflerinden biri olarak cenazelerin gelmediği bir ortamda seçimleri gerçekleştirmek olduğu çokça tartışıldı. Motto: Analar ağlamasın!
Ne var ki şu satırları yazdığım sırada bile Diyarbakır adli Tıp 4 YPG-YPJ’li cenazesini karşılamaya hazırlanıyordu. Batı için gerçekleşen, doğu için hala uzak bir temenni… Büyük kalabalıklarla karşılanan, bir tür doğal miting havası içinde defnedilen cenazelerin büyük çoğunluğu yurtsever ve HDP’li ailelerin çocukları. Ve nerede ise her törende en az bir HDP’li vekil, aday veya DBP’li belediye Eşbaşkanı hazır bulundu. Bu törenlerde istisnasız bir biçimde IŞİD aleyhine sloganlar kadar AKP iktidarı aleyhine sloganlar atıldı, IŞİD kadar AKP’de bu ölümlerden sorumlu kılındı.
Şimdi oralardan birileri belki de şunu söyleyecek: Bu gençler IŞİD ile savaşta yaşamlarını yitirdiler, AKP ile ne alakası var? Oysa Bölge insanı nezdinde bu alaka Kobanê’nin Cizire’nin, Êfrin’in Türkiye ile alakası olduğu kadar sahici. Çünkü buralarda IŞİD’in ve açık biçimde El Nusra öncülüğündeki Fetih ordusu ittifakının AKP iktidarı tarafından desteklendiğine; silah, mühimmat, lojistik, istihbarat gibi katkıların devlet tarafından sunulduğuna dair söylem, genel bir bellek ve hakikate dönmüş durumda. Silahı kullanan el IŞİd olsa da; O silahı veren, O silahın Kürtlere doğrulmasını sağlayan güç olarak AKP iktidarı ve onun dış politikası görülüyor. Bunca zaman içinde AKP bu yargıyı değiştirecek güçlü bir ikna çabası içine girmediği gibi Adana’da durdurulan MİT TIR’larında çıkan silah ve mühimmat bölge insanı için malumun ilanından başka bir anlam ifade etmiyor…
Hal böyle iken son haftalarda ülkenin doğu ve güney sınırları buyunca yaşanan askeri hareketlilik, zırhlı araç hareketliliği seçim sonrasında Irak-Suriye sınırları boyunca iktidarın bir askeri harekata hazırlandığına dair şüpheleri derinleştiriyor. Seçim sath-ı maili içindeki bölgede seçim kampanyaları tam olarak bu zemin üzerinden yürüyor. Seçim kampanyalarının vazgeçilmezi olan coşku, talepkarlık, söylem kurma halleri gibi unsurlar bu zeminin el verdiği biçimde içerik kazanıyor. Rojava’da süren savaşın Adana, İstanbul, Diyarbakır, Ankara ile nasıl alakası kuruluyorsa, seçim sürecinin sonuçları ile IŞİD-El Nusra ağırlıklı Rojava savaşının kaderi arasında da alakalar kuruluyor.
Bu nedenle Bölge insanı için HDP’nin yüzde 10 barajı geçmesi basit bir parlamenter temsil hakkının bedenleşmesi anlamı taşımıyor. Kürdistan barışının da kritik eşiği olarak okunuyor. Seçim sonrasında parlamentoda güçlü temsil bulan bir HDP ile iktidar ve devleti oluşturan gücün çözüm sürecini sürdürmeye mecbur kalacağına inanıyorlar. Son iki yıldır batıya artık gelmeyen ama doğuda eksik olmayan, hatta hiçbir zaman olmadığı kadar çok sayıda olan cenazelerin önüne geçmenin bir yolu olarak görüyorlar…
***
Seçimlere bir hafta kala kamuoyunda en fazla yer bulan bir diğer tartışma; HDP’nin yüzde 10’u aşmaması durumunda bölge insanının refleksinin ne olacağı üzerine kurulu. Saha araştırmalarının büyük kısmı HDP’nin kritik eşikte de olsa barajı aşacağına dair veriler sunuyor ve Kürtlerin büyük bir kısmı barajın HDP için aşıldığı kanaatinde. En büyük kaygı, sandık ve sayım aşamasında açığa çıkacak olan sanal, sayısal ve cebri hileler! Tüm bunlarla beraber HDP’nin barajı aşmamasının bazı arızaları olacağını gözlemlemek mümkün. Kimileri demokratik bir yarışta sonuçlara ‘demokratik olgunlukla’ yaklaşmak gerektiğini vaaz etse de unuttukları gerçek şu ki: ne yüzde 10 barajı demokratik, ne seçim kampanyaları eşit olanaklarla sürüyor, nede bu barajla seçime girilmiş olması bu barajın bölge insanı nezdinde meşru ve kabul edilir olduğu anlamına geliyor. Ancak çözüm sürecinin dondurulmuş olmasının yarattığı endişeye rağmen; hile, şaibe ve bazı provokasyonlar olmazsa bu barajı da aşacaklarına dair duydukları inanç bir tür fren rolü oynuyor.
Bu nedenle demokratik olmayan bir seçimin sonuçlarına ‘demokratik olgunluk’ adı altında itirazsızlık ve gönül rahatlığı içinde rıza oluşacağını düşünmek bölgedeki tartışmalara baktığımda bana pek mümkün görünmüyor. Umarım yanılırım, ama eğer seçim sonunda HDP’nin hile hurdalarla baraj altında kaldığına dair bir yargı ağırlık kazanır ise bunun en azından bölgede kimi gerilimlere vesile olabileceğini öngörmek mümkün! Hele hele iyi gitmeyen bir çözüm süreci meselesi orta yerde dururken! Hele hele artan askeri hareketliliğe ek olarak AKP’nin müsebbip tutulduğu cenazeler her gün bölgeyi acıya boğarken!
Özetle; HDP’nin barajı geçmemesi, uzun vadede Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde ciddi bir kırılma riski barındırırken, kısa vadede bölgede gerilimli bir kırılmaya da vesile olabilir… Aman dikkat! (YG/HK)