Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru yol alırken, üç aday da “program”larını açıkladı. Her ne kadar Erdoğan atmosfer gibi etrafımızı sarmış, kendimizi bir tür “ona maruz kalıyor” durumunda hissediyorsak da, diğer adaylara ilişkin bilgilere de erişme olanağımız oluyor. (1)
Üç adayın programına baktığımızda kadınlarla ilgili önerilere en fazla yer veren partinin Erdoğan olduğunu görüyoruz. Tahmin edilebileceği gibi bu hacmin sebebi, kadınların bireysel olarak varoluşlarını güvence altına alan önlemlerden çok programa hakim olan muhafazakar çerçevede aile ve gelenek vurgularının kadınların emeği, cinselliği, hareket alanları, kısaca kadının yaşayışı üzerine kurulu olması. Nitekim LGBTİ’lere yer veren tek programın Demirtaş’ın programı olduğunu da bu noktada hatırlamak gerek.(2)
Tahmin edilebileceği gibi, adayların kadınların ve LGBTİ’lerle ilgili yaklaşımlarını somut olarak kadınlarla ve/veya LGBTİ’lerle ilgili önerilerinden yola çıkarak ele almak eksik bir değerlendirme olacak. Kadın, ibne, trans, biseksüel ve interseksüellerin özgürlüğünün, ancak özgür bir dünya tahayyülü içerisinde yer bulabileceği aşikar. Bu açıdan bakıldığında, kendisinin de belirttiği gibi, Demirtaş’ın Yeni Yaşam Belgesi evvelki mücadelelerde ortaklaşılmış eşitlik ve özgürlük taleplerin bir hatırlatması, bütün sömürülen kesimlerin ve doğanın özgürlüğünü içeren bir metin olarak öne çıkıyor.
Feminizm açısından kadınların ve LGBTİ’lerin varlığı, temsilden çok bir katılım meselesi olarak ele alınır. Bu nedenle bir yanda kadınların sadece temsilci olarak yer aldığı, ancak kadınların siyasi üretimin tam anlamıyla katılımcısı haline gelemediği, kadın ve LGBTİ’leri kapsayan bir politikanın kurumsallaşmaksızın temsilci vekillerin potansiyeline bırakıldığı bir yaklaşımın hakim olduğu, dolayısıyla kadınların dahiliyetine “medeniliğin vitrini” olarak önem veren CHP dururken, öbür yanda kadınların “siyasetin bakıcısı” konumunda tutularak temsiliyet alamadığı bir AKP duruyor. Bu nedenle, Demirtaş’ın Yeni Yaşam Belgesi’ni açıkladığı konuşmasında kadınlarla ilgili sözlerine yönelen teşekküre adres olarak Kürt Kadın Hareketini göstermesi, özellikle önem taşıyor.
AKP içerisinde kendisine temsiliyet verilmesini beklemeyecek kadınların, bu temsiliyeti alamamaları ise, yukarıda değindiğim gibi, AKP’nin ve özellikle Erdoğan’ın, genel olarak savunduğu muhafazakar politikanın kadınların bireysel olarak varlığını öne çıkaran bir siyasi adıma kapalı olmasından kaynaklanıyor. Öte yandan, mekanizmalara ulaşma, her bir seçimin büyük bir risk olarak deneyimlenmesi gibi açılardan dezavantajlı olan kesimlerden söz ettiğimizde, kapsayıcılık politikasının engel oluşturmamanın ötesinde, alan açmak, teşvik etmek boyutunda olmadığı sürece ancak dezavantajlı grup içindeki avantajlıların dahiliyetine izin verecek kadar kapsayıcı olabileceğini hatırlatmak isterim.
Şimdi kısaca adayların programlarındaki kadın ve LGBTİ’lere yönelik önerilere bakalım:
CHP Seçim Belgesi’nde LGBTİ’lere yönelik hiçbir şey yer almıyor. 2013 yılında CHP’li Binnaz Toprak LGBTİ’lerin maruz kaldığı şiddet konusunda önemli bir önerge sunarak Meclis’te önemli bir adım atmışken, bu konuda hiçbir önerinin yer almıyor olması Belge’nin hazırlanış biçimi konusunda bir ipucu olarak akılda tutulmalı. Kadınlarla ilgili olarak ise; kadın haklarını hemen insan haklarının yanına iliştiren, kadınlara yönelik baskıları erkek egemen şiddetle, önerileri ise toplumsal duyarlılık ve Meclis iradesini seferber etmekle sınırlı tutan yaklaşımı ile fazla sembolik, oldukça üstünkörü duruyor. Ek olarak, internette arama yaptığınızda İhsanoğlu’nun kadınlarla ilgili açıklamalarına rastlamak zor.
Kadın haklarının insan hakları ile aynı cümlede yer alması, “kadınlara önem veriyoruz ama biz ayrımcı değiliz” diyen, CHP’nin din odaklı olmayan bildik muhafazakar tonunu hatırlatıyor. Kadına ve LGBTİ’lere yönelik baskıların neredeyse övünülerek sunulduğu bir siyasi atmosferde bile şöyle göğsünü gere gere kadınlara yönelik önerilere yer veremeyen korkak bir metinle karşılaşıyoruz. Kadınlar şiddetin çok farklı boyutuna maruz kalmakla birlikte, AKP döneminde şiddet kadar hasar yaratan başka baskılarla da yüzleşmek zorunda kalıyor; sosyal adalete bu kadar çok vurgu yapan bir adayın programında özellikle kadın istihdamının eğretileşmesi üzerine kurulan istihdam politikası üzerine tek bir söz olmaması dikkat çekiyor.
AKP Vizyon Belgesi’nde kadın erkek eşitliği yerine kadın erkek fırsat eşitliğine vurgu yapılıyor ve “kota sisteminin kadınlara kısıtlayıcı bir sınır çizdiğini düşünerek, kadının toplumda ve siyasette hiçbir kotaya tabi olmaması gerektiğini ifade ettik” cümlesi kadınlara verilen önemin bir göstergesi programda yer alıyor. Belgenin çelişkisi, bir yandan kadınların hayata katılımına yönelik geçici özel önlemlere karşı çıkarken, bir yandan da pozitif ayrımcılığı öngören düzenlemelere değinilmesi. Bu çelişki, hem meseleye olan mesafeden, hem de cinsiyetçiliğin erkek egemenliği olarak yapısal bir sorun değil; ahlaksız, sarhoş ya da öfkeli erkeklerin, ananelere uygun davranmayarak sınırları fazla zorlayan kadınların kişisel eksiklikleri olarak görülmesi. Oysa erkek egemenliğinin yaygın olduğu bir toplumda eşitliği fırsat düzeyinde bir ideal olarak ortaya koymak, varolan eşitsizliğin başka düzeyde muhafaza edilmesinden başka bir anlam ifade etmez.
Belge’de kadınların önündeki sosyal engelleri kaldırmak için iki temel öneri karşımıza çıkıyor: gelir desteği ve girişimcilik. Ekonomik özgürlüğü özgürlüklerin temeli, girişim özgürlüğünü ise ekonomik özgürlüğün temeli olarak gören bu liberal yaklaşım, kadınlara yeni istihdam imkanları sağlanacağını vadediyor. Oysa yapılan mesleki eğitim konularına, verilen teşviklere bakıldığında kadınların geleneksel rollerini muhafaza eden, kadınları çocuk ya da yaşlı bakımı üzerinden esnek istihdama razı eden istihdam biçimlerinin öne çıktığını görüyoruz. Kadınların herhangi bir alana katılımı, bağımsızlaşmalarını ifade etmedikçe, kadınlar için yeni bir yükümlülükten öteye gitmiyor.
Artık herkesin malumu olduğu gibi, kadınların dahiliyeti “milletin temeli” olarak ifade edilen aile kapsamı ile sınırlı olarak ele alınmış. Metinde kadınların, “kadınlarımız” olarak geçmesi dahi bu aidiyet hissini vurguluyor. Metinde “yuvayı dişi kuş yapar” mantığı ile düzenlenmiş evlilik öncesi eğitim programlarına değinilerek, ailenin yıkıcı her türlü etkiden korunmasına yönelik önlemlerin alınacağı vurgulanıyor. Bu noktada elbette, çoğunlukla eşleri tarafından öldürülen kadınlardan bahseden yok. Peki Erdoğan’ın bir mitingin ortasında karısı Emine Erdoğan’ı nasıl azarladığını hatırlayan var mı?
Yine kadınlara yönelik faaliyetlerden bahsedilirken Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın, Bakanlık’ın isminden “kadın” çıkartılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülmesinden bahsedilmeksizin, 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın kurulduğu ifade ediliyor. AKP’nin daha önceki yasalarda tanınan hakları, yeni yasal düzenlemelerle bir yandan kırparken bir yandan da yeni bir hak düzenlemesi olarak kendine mal ettiğini biliyoruz.
“Siyasi hayatımız boyunca kadının toplumsal ve siyasal hayatta yer edinmesine özel bir önem verdik” ifadesi, AKP içinde kadınların temsiliyet oranına bakınca (3) inandırıcı gelmiyor. Öte yandan AKP kurmaylarının özellikle Rakel Dink, Gülsüm Elvan ve BDP’li kadın vekiller üzerinden politika üreten kadınları nasıl kriminalleştirdiğini hatırlayınca, siyasal hayata dahiliyetin, yukarıda ifade ettiğim “siyasi bakıcılık” kıvamında tutulduğunu akla getiriyor.
Programda evlat edinme oranının iki katına çıkarıldığı, sevgi evlerinin sayısının 15 kat artırıldığı ifade ediliyor. Ancak önce Kamu Tesislerine İlişkin Tebliğ, ardından bütçeye yönelik düzenlemelerle 2012 yılından itibaren kreş sayısındaki düşüşü göz önünde bulundurunca, çocuk politikasının da annenin çocuk bakımının daimi sorumlusu olarak kurgulandığı muhafazakar bir algıyla buluştuğu dikkat çekiyor.
Demirtaş’ın Yeni Yaşam Belgesi’ni sona saklamamın sebebi yazıyı bir umutla bitirmek.
Metin “Yeni yaşam ancak kadınların öncülüğünde örgütlenebilir” cümlesiyle öne çıkıyor. Elbette bu tespiti kadınların varoluşunun özgüllüğü ile değil, Kürt Kadın hareketinin Kürt siyasal mücadelesinin örgütlenişindeki rolü çerçevesinde ele almak gerekiyor. Nilgün Toker’in dediği gibi, kadınların katılımı kadınlar çok özel varlıklar olduğu için değil, “dünya eksikliğinden kurtulsun diye” gerekiyor. Yeni Yaşam Belgesi kadına yönelik ayrımcılıklarda ilkesel tutuma referans veriyor. Bu ifade, CHP ile ilgili olarak değindiğim, bu alandaki politikaların kurumsallaşması anlamında önem taşıyor. Çünkü bu alandaki politikalar birkaç kadının temsiliyeti ile değil, çok sayıda kadının katılımı ile, süreci doğrudan kendilerinin ördüğü bir yaklaşımla yer buluyor. LGBTİ’lere yer veren tek metin olan Yeni Yaşam Belgesi “Yeni yaşamda bütün cinsel kimlikler eşit yurttaşlık haklarıyla, ayrımcılığa uğramadan, hayatın her alanında özgürce onurlu bir varoluş sürdürebilecekler” cümlesi ile nefes aldırıyor.
Her metnin, somut olarak içerdiği kelimeler, cümlelerin ötesinde, bize yazılanların yerleştiği yaklaşıma ilişkin genel bir fikir veren bir ruhu var. Son yıllarda ruhumuz performans, para ya da ahlakın dikenli dalları ile sarılmışken, yeni yaşamla çağrılan bir ruha ihtiyaç var gibi görünüyor. (GE/ÇT)
Üç adayın programlarında kadın ve LGBTİ'lerle ilgili bölümleri okumak için tıklayın.
(1) Yanısıra, seçim için Hazineden yardım almayan tek adayın Demirtaş olduğunu hatırlatalım. Bu konuda önemli bir yazı için Çiğdem Toker, “Demirtaş Neden Haklı?”, Cumhuriyet, http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/94841/Demirtas_Neden_Hakli_.html#
(2) KA.DER Cumhurbaşkanı adaylarının, kadın örgütleriyle bir araya geldiği ve onların sorularına cevap verdiği toplantılar düzenliyor. Toplantılardan ilki, 17 Temmuz’da Ekmeleddin İhsanoğlu ile gerçekleştiriliyor
(3) AKP’nin üye sayısı 5 milyonu aştı ve üyelerin 2 bine yakını kadın. Buna karşın 1389 belediye başkan adayından 18’i kadındı (Bkz http://www.kadinkoalisyonu.org/tr/node/192). Başkanlıklar içerisinde sadece kadın kolları başkanı kadın. 20 üyeli MYK’nın ise 3’ü kadın.