Önceki gün (28 Eylül) erken saatlerde Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) Diyarbakır'daki grup toplantısından büyük ihtimalle meclise dönme kararının çıkacağı haberini alınca resmi açıklamayı bekleyip beklememe konusunda bir süre kararsız kaldık.
Sonuçta toplantının başlamasına 10 dakika kala haberi yayımladık.
Barışa doğru atılmış önemli bir adım olarak gördüğümüz için umutlanmıştık çünkü. Görüştüğümüz BDP çevreleri çok emin konuşuyorlardı. Dolayısıyla gönül rahatlığıyla "BDP Meclis'e Gidiyor" dedik.
Toplantı sonrası BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku bileşenleri adına yaptığı açıklamayla dönüş kararını bu kez "kesin" ifadeyle verdik.
Sonraki günün (29 Eylül) siyaset zemininde çözüm arayışlarının yeniden başlayacağı umuduyla bianet'i tamamladık.
Gazetelerin manşetlerinin bu yönde olacağı, barışın konuşulacağı bir güne uyanmak mümkün olmadı. Yazılı basının büyük bir kısmının manşetinde "Ciğerim yanıyor, ciğerim" sözleri vardı.
Medya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) Genişletilmiş il başkanları toplantısında sözlerini 12 Haziran 2011 seçimleri sonrası kilitlenen siyasetin yolunun açılıyor olmasından daha çok önemsedi.
Bir ülkenin başbakanının sözleri tabii ki önemlidir velev ki, çözümsüzlüğe, kavgaya ve anlaşmazlığa neden olmasın. Hele ki siyasi müzakere için yeni bir dönem umudu belirmişken.
Başbakanın üslubunun sert olduğu bilinen bir gerçek.
Hatta aynı konuşmada kendisi de şöyle diyor: "Sayın Başbakan sert konuşuyorsun' diyorlar. Ciğerim yanıyor ciğerim. Neyin sertini konuşuyorum?"
Demirtaş kararı açıklarken "Boykotun başladığı ilk günlerde eğer AKP'ye pratik bazı adımlar attırabilmiş olsaydık, o günden bu güne kadar yaşanan birçok ölümü de engellemiş olacaktık. Bu nedenle; bizlerin AKP ile uzlaşma ve protokol arayışı teknik bir yemin meselesi değil gerçek bir barış arayışıydı" diyordu.
Demirtaş'ın Erdoğan'dan aldığı yanıt şu oldu: "Bunlara gönül verenler, bunları destekleyenler bunlara oylarını verenler, bunun tarihe hesabını nasıl verecekler soruyorum. Burada kalkıp da Kürt kökenli vatandaşlarımın istismarını yapmanın hiçbir icabı yoktur. Bu istismardan öte hiçbir şey değildir."
Siyasette söylem eylem kadar önemli. Gazeteciler için ha keza. "Barış gazeteciliği" yapmak her zaman gerekli ama şimdi daha da önemli. Gündemin yine saldırılar, ölümler ve cenazelerle belirlendiği şu günlerde barış konuşmak o kadar zor mu?
Başbakan Erdoğan bugün manşetlere taşınan konuşmasında şöyle soruyor "Bu mabetlerinizi roketatarlarla bombalayan bu örgüte nasıl destek veriyorsunuz?"
Bunca gecikilmişlikten sonra, hemen şimdi artık "nasıl" değil "neden" sorusunu sormak gerekmiyor mu?
Silahla çözüme ulaşılamayacağını anlamak için kaç insan canından olacak? (HK/NM)