Almanya Silahlı Kuvvetleri gezegenin muhtelif köşelerindeki müdahalalerine devam ederken askerlerini en etkin biçimde eğitmekte. Asya, Afrika veya Ortadoğu'nun çetin tabiat şartları dikkate alınarak askerî personelin tehlikeli sürüngenlerle nasıl baş edeceği mevzubahis eğitimin bir parçası. Münih'teki sürüngen kurtarma merkezinde Doktor Markus Baur'un ilgilenmek zorunda kaldığı nispeten istisnai bir durum da var: Suriyeli kadın göçmen Kinda'nın ülkesinden Almanya'ya süren uzun yolculuğu boyunca yanından ayırmadığı kaplumbağa Ayşe!
Ne de olsa, Almanya'da takıntılı biçimde uygulanan Avrupa Hayvan Hakları yasaları uyarınca Kinda'nın memleketinden tek yadigârı olan Ayşe'yle yaşaması mümkün değil.
Yönetmenliği, senaryosu ve yapımcılığı Tuna Kaptan'a ait, Almanya'nın en köklü ve saygın belgesel festivali Dok Leipzig'den ödüllü Turtle Shells (Kaplumbağa Kabukları) adlı belgesel İstanbul Film Festivalinde yarışıyor. Bu sene 37. kez düzenlenmekte olan etkinliğin Ulusal Belgesel Yarışmasında yer alan 30 dakikalık eser insanlık, hayvan alemi, savaş ve tabii ki özlenen barış hakkında seyirciye beyin jimnastiği yaptırıp epey düşündürüyor, tıpkı Ersan Bayraktar'ın Saraybosna Yürüyüşü adlı belgeseli gibi.
Hayvan hakları
Turtle Shells kısa süreye derin bir içeriği sığdırmış, mesajlarını yoğunlukla yansıtan bir eser. Türkiye'de birçok seyircinin aklına ilk gelebilecek, klasik TRT belgeselleriyle alakasız, çağdaş belgesel diline sahip, çarpıcı bir yapım;
insanlığın hayvanlar âlemiyle geliştirdiği girift ilişkiye dair seyirciyi epey düşündürüyor. Özellikle Batı dünyasında bir yandan hayvan haklarını korumak için katı kurallar uygulamaya konuluyor, diğer yandan insanlar için tehlike arzedenleri bertaraf etmekte sınır tanınmıyor. Ayrıca savaşlarda insanlarla birlikte hayvanların da yaşam hakkının ihlal edildiği, yaşadıkları çevreye verilen zararların uzun yıllar boyunca telafi edilemeyecek seviyelere ulaştığı da hatırlatılıyor.
Tuna Kaptan belgeseli seyredenleri sarsmayı gayet iyi biliyor. Doğayla ilişkisi iyice kopuk, tabiatın en büyüleyici temsilcileri karşısında âciz duruma düşmüş şehirli insanların tüylerini ürpertebilecek timsah, örümcek veya yılan görüntülerini zarafetle kullanıyor. Bu sayede seyirciyi provoke edip uyarısını güçlendiriyor.
Göçmen kaplumbağa
Filmin esas kahramanlarından Kinda'nın olağanüstü kaplumbağa macerası da Almanya'nın göçmenlere kucak açan politikasıyla tezat oluşturan ayrıntılara işaret ediyor.
Türkiye'den sonra, tüm Balkanları, hatta Avrupa Birliği üyesi Avusturya'yı geçip Almanya'ya ulaşmış olan sertifikasız kaplumbağa Ayşe, ülkeye kaçak sokulmuş hayvan muamelesi görüp koruma altına alınıyor. Kinda, hayvanların gayet iyi bakıldığı merkezi sık sık sık ziyaret edip kaybettiği yakınlarını hatırlatan evcilleşmiş kaplumbağa ile hasret giderebilmekte, fakat onu yanına alıp beraber yaşaması bürokratik sebeplerden dolayı imkânsız.
Ve ne gariptir ki aynı merkezde, yeni insan göçlerine, hayvan teleflerine sebep olacak askerî müdahalelerin başarısı için eğitim de verilmeye devam edilmekte.
Genç yönetmen Tuna Kaptan başarı grafiğini artıran bu belgeselle gelecekte parlak bir sinemacı olacağının işaretini veriyor. Almanca adıyla Schildkröten Panzer yalnız coğrafyamızda değil, tüm dünyada muhtaç olduğumuz barışa girift bir çağrı, kulak vermekte fayda var.
Saraybosna kuşatmasında güvercinler
Ulusal Belgesel Yarışmasında yer alan bir diğer filmin de harp karşıtı olduğunu yadsıyamayız.
Yönetmenliğini Ersan Bayraktar'ın üstlendiği Saraybosna Yürüyüşü, Sırplar tarafından Boşnak
Müslümanlara uygulanan katliamları birbirinden çarpıcı arşiv görüntüleri ve tanıklıklarla tekrar hatırlatıyor.
Yugoslavya'yı oluşturan çeşitli halkların sulh içinde yaşadığı dönemler özlemle anılıyor ve filmin bazı kahramanları tarafından halkların dostluğunun altı özenle çiziliyor.
Fakat ne yazık ki adaletin tecelli etmesi beklenirken günümüzde suç işleyenlere karşı fazlasıyla müsahamakâr davranmaya devam edildiği de gözler önüne seriliyor.
Saraybosna kuşatması sırasında bombalar patlarken hayvanat bahçesindeki kafeslerinde dehşet içinde bekleyen kaplan ve arslanların gözlerindeki korkuyu da görüyoruz 84 dakikalık belgeselde. O zamanlar açlıkla mücadele eden Saraybosnalılar'ın hayatta kalabilmek için, günümüzde meydanları tekrar şenlendiren güvercinleri yiyip bitirdiklerini de öğreniyoruz, savaş denen acımasız kavga sırasında... (MT/HK)