Sir Winston Churchill İngilizlere, "Size kan, zahmet, gözyaşı ve terden başka verebileceğim bir şey yok" diyerek girdiği II. Dünya Savaşı'nı ülkesi için zaferle noktaladı. Hitler'e karşı direnişin simgesi oldu. Adolf Hitler "silah fabrikaları" kurdu. Tüm dünya için kin, kan, gözyaşı ve ölüm kusarak en korkunç insan hakları ihlallerinin sistematik biçimde yaşandığı II. Dünya Savaşı'nı yarattı. Führer'in en yakın arkadaşı faşist diktatör Benito Mussolini Hitler'in kuklası olarak savaşa katıldı.
Yüzyılımızda dünyanın jandarması kesilen ABD Başkanı Bush ve İngiliz Tony Blair Hitler ve Mussolini ile aynı çağda yaşasaydılar ruh gibi arkadaş olurlardı. Tony Blair hafızası silinmiş bir savaş yanlısı... Başkan Bush geçmiş tarihini unuttu... O Kongreden "savaş" harcamaları için para isterken, Amerikan halkını savaşlardan kurtarmak isteyen Roosevelt tüm uluslar için barış istiyordu.
II. Dünya savaşı sürerken ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt 6 Ocak 1941 tarihinde Kongre'de "Dört Özgürlük Üzerine" bir konuşma yaptı. Başkan Roosevelt şunları söylemişti: "Tehlikelerden korunmaya çaba harcadığımız önümüzdeki günler için, dört temel insan özgürlüğü üzerine kurulu bir dünya bulacağımızı umuyoruz. İlki, dünyanın her yerinde, konuşma ve ifade özgürlüğüdür. İkincisi, dünyanın her yerinde, her kişinin Tanrısı'na kendi istediği biçimde tapınma özgürlüğüdür. Üçüncüsü, dünyanın her yerinde, yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür; ki bu, her ulusa kendi vatandaşları için sağlıklı bir barışçıl yaşamı temin edecek ekonomik yakınlaşmanın kurulması anlamına gelir. Dördüncüsü, dünyanın herhangi bir yerinde, korkudan kurtulma özgürlüğüdür; ki bu, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olamayacağı bir noktaya ve davranış aşamasına gelene dek sürecek dünya çapında etkin ve tam bir silahsızlanma anlamına gelir."
Roosevelt ve Churchill anlaştı. Aynı yıl barış için "kapsamlı ve sürekli bir sistem" önerdiler. Böylece sekiz maddelik "Atlantik Şartı" Birleşmiş Milletler örgütlenmesinin ilk habercisi oldu. İnsan haklarını ve adaleti korumak için dünyayı egemenliği altına almak isteyen "vahşi ve kaba kuvvetlere" karşı ortak bir tavır geliştirmek gerektiğine inanıyorlardı. 51 ülke 25 Haziran 1945 tarihinde "Birleşmiş Milletler Antlaşması"nı imzaladığında Avrupa'da II. Dünya Savaşı sona ereli 50 gün olmuştu. Dünya üzerinde savaş biterken, insanlık Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombasının dehşetine tanık oldu. Bu gün Japonlar 6 bin kişinin katıldığı gösterilerle savaşa karşı çıkıyorlar. Güney Kore'de 10 bin kişi Seul'de savaş karşıtı şarkılar söyledi. Malezya'da, Endenozya'da, İspanya'da, Irak'ta, Roma'da, Yunanistan'da ve dünyanın her yerinde savaş karşıtı gösteriler sürüyor.
Savaş vahşetini durdurmak için Amerikanın vahşi ve kaba kuvvetine dur demek gerekir. Katliama evet demeyelim... Savaş isteyerek geçmiş acıları yok sayıp yeniden insanlık suçu işleyenlerden olmamak için barışa oy verelim. O yüzden;
"Sayın milletvekili,
Bizler, Türkiye toplumunun yüzde doksan dördü, yabancı askerlerin Türkiye'de konuşlandırılmasına ve savaşa hayır diyor, sizin de hayır demenizi istiyoruz. Sizi Meclis'e biz gönderdik, kulağınız grup başkanlığında değil, millette olsun. Üstelik siz de biliyorsunuz ki, milletin sesi, vicdanınızla aynı komutu veriyor: "Savaşa hayır de!"
Evet derseniz, bütün dünyayı karşısına alacak pervasızlıktaki bir süper gücün yoksul Irak halkını yok edişine, yıllarca sürecek bir kaosa, bir katliama evet demiş olacaksınız. Buna savaş bile denemez. Türkiye'nin çıkarları, insanlığa, hukuka, ahlaka aykırı olamaz. İçlerinde, BM Güvenlik Daimi Konseyi üyelerinden bazılarının da bulunduğu devletler, barış için yeni formülleri zorluyor, silah denetçileri süre istiyor.
Türkiye, uluslararası toplumu ve kurumlarını tanımayan Bush'un yanında savaşı kolaylaştıran devlet olmamalıdır. Türkiye, insanlıktan, barıştan yana tavır almalıdır. Neye 'evet' demenizi istiyorlar, bir düşünün. Elbette, savaş çıkarsa, Irak'ta yalnızca düşen bombaları göreceğiz. Bombalanan bedenleri, bakışlarındaki kırgınlığı, küskünlüğü hiçbir zaman görmeyeceğiz ekranlarda. Hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz: O, neler yaşadı? Hayalleri, acıları, sırları neydi? Kimi sevdi; onu kimler sevdi? Mektupları, fotoğrafları, giysileri, diplomaları, anıları, geçmişi, geleceği... Binlerce beden, binlerce yaşam... Hepsi, hepsi bombaların altında kalacak. Belki Iraklı çocuklar, dünya zorbaları için bir yüz, bir isim, bir ses bile değildir. Oysa onların da isimleri, yüzleri, hayalleri var. Savaşa 'Hayır' derseniz, bir gelecekleri de olacak.
Savaş çıkarsa, binlerce mahkemenin binlerce dosyasını dolduracak kadar çok sayıda suç işlenecek. Irak'a ölüm, insanlığa keder yağdıracak bombaları atanlar, onlara emir verenler ise yargılanmayacak. Savaş, bütün suçların üstünü örtecek. 'Evet' derseniz, belki ortak olduğunuz suç için mahkemede yargılanmayacaksınız. Ama kamu vicdanındaki mahkûmiyetinizi ilk seçimde alacaksınız. Vicdanınızın sesini ise hiç susturamayacaksınız. Unutmayın, siz bir vida değilsiniz. Oyunuz size, sizin kişiliğinize ait. Vereceğiniz oy, Türkiye'nin ve Irak'ın kaderini değiştirebilir. Savaşa, size rağmen de 'evet' diyenler çıkacaktır. Ama siz bu suça ortak olmayabilirsiniz ve biz cinayete 'Hayır' dediğinizi hiçbir zaman unutmayız.
Unutmayın, siz oy kullanırken, Irak'ta bir kadın saçını tarıyor, genç bir erkeğin gelecek düşleri bombalarla bölünüyor, bir bebek annesinin sütünü emiyor olacak. Hayat, henüz yanı başlarında duruyor; 'Savaşa hayır' dediğinizde, gülümsemek üzere. BARIŞ GİRİŞİMİ"