Savaşlar sadece devletlerarası güç dengesini değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda hem yenen, hem de yenilen ülkelerin toplumsal yaşamlarında kalıcı etkileri olan değişimler ortaya çıkardı.
Örneğin Birinci Dünya Savaşı birçok ülkede ilk defa kadınların toplumsal hayata atılmasının önünü açarken, aynı zamanda devletlerin "totaliter" yönelimlerine de ideolojik ve pratik bir tarihsel zemin sağladı.
Benzer şekilde Nazilerin iki savaş arası dönemde uyguladıkları birçok iktisadî ve toplumsal pratik aslında Birinci Dünya Savaşı'nın "devletçi" deneyimlerinin üzerine bina edildi.
Merkezi rol askerlerin
Bunun genç Cumhuriyet Türkiye'sinde de benzer etkilerle gözlemlenebileceğini hatırlamak lazım. Yeni Cumhuriyet de savaşlar sonrası ortaya çıktı ve büyük ölçüde askerlerin merkezî bir rol oynadığı bir ülke olarak gündeme geldi.
Savaşların en ilginç özellikleri elbette ki sonuçlarının tam anlamıyla kestirilememesidir. Savaşların sonuçları sık sık ironik gelişmeleri de beraberinde getirir.
Bugün Irak'a yönelik Amerika Birleşik Devletleri (ABD) şiddeti de, sanıyorum, dünya tarihi açısından bakıldığında ironik sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
ABD kazansa bile
Belki askerî güçler dengesine bakarak ABD'nin Irak'a karşı savaşı kazanabileceği düşünülebilir, ancak uzun dönemde dünya halklarının gözünde ve de hatta Amerika'nın uzun vadeli kendi devlet çıkarları açısından dahi ne derece olumlu etkileri olabileceği çok tartışma götürür.
Tarih bize bu tür ironilerin yaşanabileceğine dair birçok ipucu vermektedir. Bir paylaşım savaşı olarak başlayan Birinci Dünya Savaşı Rusya'da yönetime sosyalistlerin gelmesiyle sonuçlanmıştı ki bu gelişme bile kendi başına bütün bir 20. yüzyıla damgasını vuran son derece önemli bir olay olarak varlığını hissettirdi.
Aynı savaşta Osmanlı gibi çok uluslu imparatorluklar pastadan pay kapma hesaplarına girerken, savaş sonrası bu çok uluslu imparatorluklar büyük ölçüde tarihe karıştı.
Beklenen olmadı
İkinci Dünya Savaşı başlarında en önemli beklentilerden birisi Nazilerin Stalinist rejimle savaşımı sonucunda her iki rejimin de çökmesi iken, savaş sonrası Doğu Avrupa'nın bir bölümünün Sovyetler Birliği'ne kaptırılmasıyla sonuçlandı.
Vietnam savaşını anmak bile gereksiz, dünyanın en büyük askerî ve ekonomik gücü Vietnamlı köylülere yenildiğini kabul etmek zorunda kaldı.
Bugün ABD'nin Irak savaşı, ki savaş bile demek buna ne derece doğru tartışılır, tarihin ilginç ironilerini ortaya çıkarmanın ipuçlarını şimdiden vermektedir. Çok büyük bir ihtimalle bu savaş 21. yüzyılın en önemli belirleyenlerinden birisi olacaktır, hatta şimdiden olduğu bile rahatlıkla söylenebilir.
Ya savaşın sonrasında?
Bu savaşın nedenleri, haklılığı haksızlığı gibi konularda çok şey söylendi ve söylenmeye devam edecektir. Peki ya savaş sonrasında ortaya çıkabilecek değişiklikler ne olabilir? Bunlar üzerinde şimdiden zihin jimnastiği yapmak bence son derece önemlidir.
Amerika'nın Irak'a saldırısı ilk başta uluslararası hukuk kavramını neredeyse temelinden yok etmiştir. Artık uluslararası hukuk diye bir şeyden söz etmek tamamen abesle iştigaldir.
Üniversitelerin bu bölümlerinin kapatılması ya da yeniden yapılandırılması gerekecektir, çünkü ortada Birleşmiş Milletler denilen ve İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan bu hukuk düzeni artık pratikte tarihin çöp sepetine atılmıştır.
Gerilimli bir farklılık
İkincisi bu savaş Batı demokrasilerinin yüzeysel niteliklerini hiç olmadığı kadar ortaya sermiştir. Halkın çok büyük bölümünün savaşa karşı olduğu İspanya ve Danimarka gibi ülkelerde hükümetler vatandaşlarıyla neredeyse dalga geçmektedirler.
"Egemenliğin kayıtsız şartsız millette" olmadığı, Türkiye'de az çok tartışılmış bir olgu olsa da, o kendilerinden demokrasi havarisi gibi bahseden birçok ülkede bu kadar açık seçik daha önce sanıyorum hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır.
Üçüncüsü bu saldırı Avrupa Birliği'nin (AB) ve NATO'nun yapısını kökünden değiştirecek dinamikler taşımaktadır. Avrupa Birliği şimdiden çatırdamaktadır. Almanya ve Fransa'nın farklı çıkarları savunduğu İngiltere ve İspanya gibi ülkelerle 180 derece ters düştüğü ortadadır. Bu tür ciddi ve gerilimli bir farklılık da İkinci Dünya Savaşı'ndan beri pek de görülmüş bir olgu değildir.
Kitlelerin globalleşmesi
Dördüncüsü dünya çok uzun yıllardır görmediği kitle hareketlerine sahne olmaktadır. Globalleşmenin bir de "kitlelerin globalleşmesi" anlamına gelebileceği Bush, Blair gibi "benzerleri az bulunur" türde siyasetçiler için sanıyorum çok öğretici olacaktır.
Gelecek için, çocuklarımızın yaşanabilir bir dünyada var olmaları için umut kesinlikle bu kitlesel muhalefetin serpilip gelişmesi, Türkiye'de ve dünyada küçük bir azınlığın çıkarlarının yılmaz savunucuları olan savaş lobisinin hem savaşta, hem de barışta geriletilebilmesinden geçiyor.
Türkiye'ye gelince... Amerika'nın Irak'a yönelik kanlı saldırısından en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Bunun nedeni ise kısaca şudur: Modern tarihin bize gösterdiği bir ülkenin devletlerarası sistemdeki yeriyle ülke içindeki güçler dengesinin bileşiminin ülkenin kaderini belirlediğidir.
Sosyal devrimler, karşı devrimler
Yani bir ülke devletinin devletlerarası sistem içindeki kayma, ülke içi ekonomik kriz ve toplumsal huzursuzluklar ve toplumsal hareketlerle birleştiğinde, sosyal devrimlerin ya da karşı-devrimlerin yolu açılmış demektir.
Böyle bir durumda devletler kendi içinde esneyebildikleri ve gelişmelere karşı uygun politikalar geliştirebildikleri oranda ayakta kalmayı başarırlar. Aksi takdirde çok ciddi alt üst oluşların olması kanımca kaçınılmazdır.
Türkiye'nin "müttefiki" ABD ile ilişkileri ve Orta Doğu'daki olası yeni yapılanmalara karşı düşebileceği "çaresizlik" son derece ciddi sonuçlar doğurabilir.
Tarihçilerden heyecanlı izleme
AB ile ilişkilerin ve Kıbrıs meselesinin parlak olmayan durumu da ortadadır. Bu gelişmelerin ülke içindeki zaten bozuk olan iktisadî ve toplumsal şartları tetikleyebileceğini beklemek için kâhin olmak gerekmiyor.
Dolayısıyla Türkiye, çok muhtemelen, önümüzdeki dönemde tarihçilerin çok heyecanla izlemesi gereken bir ülke görünümü arz ediyor...(MAK/NM)
Dr. M. Asım Karaömerlioğlu: Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi