“Aldığımız ödülü, bu oyunu tasarlamamız için gerekli siyasi eğitimi veren Marx ve Engels’e adıyoruz”
Disco Elysium isimli oyunun yazarlarından Estonyalı Helen Hindpere, ABD’de düzenlenen Game Awards 2019’un töreninde bunları söyleyerek, geliştirdikleri oyunu bilimsel sosyalizmin iki büyük teorisyenine ve devrimcisine adar. Tabii salondan bir an için çıt çıkmaz[1]. Ne de olsa oyun endüstrisi, böylesi net ve devrimci bir perspektifi kolay hazmedebilecek bilince sahip değildir. Bugün ise Türkiye’deki öğrencilerin eylemlerinde kullanılan dövizlerde yer yer karşımıza Disco Elysium çıkıyor.
Peki bu nasıl bir oyun? Marx ve Engels’in nasıl bir katkısı var? Neden öğrencilere ilham kaynağı oluyor?
ZA/UM isimli bağımsız bir stüdyo tarafından tasarlanan Disco Elysium, bize daha önce oynadığımız oyunlardan çok daha farklı bir deneyim sunuyor. ‘Kazanmanın’ değil, oyundaki sürecin ön planda olduğu RPG[2] türündeki bu oyun, teknik açıdan özgün yanlara sahip. Ama asıl alametifarikası yarattıkları bu hayali dünyada ve onun içerisindeki ideolojik arka planda saklı.
Oyun, yenilmiş bir komünist dünya devriminin ardından diğer emperyalist güçlerle işgal edilen hayali bir ülkede geçiyor: Liman kentinin varoşlarında, liman işçilerinin grevini bastırmakla görevli şirketin tuttuğu bir paralı asker öldürülür. Sürekli zihnindeki iç seslerle boğuşan bir dedektif olarak sizden beklenen ise bu cinayeti çözmektir. Ancak oyunun çok küçük bir kısmı bu cinayetle ilgili. Gerçek ‘oyun’ iz sürerken verdiğiniz kararlarla şekilleniyor.
Çoğu kişi tarafından ‘komünizm propagandası’ olarak değerlendirilse de, aslında bakarsanız oyunun dikte ettiği hiçbir şey yok. Hatta oyun size faşist, orta yolcu, komünist ya da bu hayali dünyaya ait diğer farklı ideolojileri benimseme seçeneğini sunuyor ve kendi keşfinize alan açıyor. Buna rağmen yıkıntılar içerisindeki bir dünyanın sadece eleştirisi yapmıyor, aynı zamanda dermanını didaktik olmayan yollarla işaret ediyor. Yani komünist arka plana sahip geliştiricilere sahip olsa da ‘kaba’ bir anlatıya rastlamıyoruz.
Ayrıca Disco Elysium’dan etkilenmek için oyun dünyasının gediklisi olmaya da gerek yok; özgün mekaniği ve özellikle de yaratılan dünyanın hikayesi, bir oyundansa ‘interaktif bir roman’ okuma hissi veriyor.
O halde nasıl bir evrende geçiyor? Nedir bu hayali dünyanın ‘tarihi’? Teknik anlamda da ‘devrimci’ mi? Nasıl bir ideolojik bir arka plana sahip? Marx ve Engels’in bu işteki payı nedir? Gelin bugün ‘spoiler’ vermemeye çalışarak Disco Elysiyum’un hayali de olsa tandık dünyasına doğru bir yolculuğa çıkalım.
Nasıl bir dünyada geçiyor?
Oyuna hayatınızın en kötü akşamdan kalmalığına uyanarak başlıyorsunuz. Öyle bir baş ağrısı ki kendinize ve çevrenize dair hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Kimsiniz, yaşadığınız dünya nasıl bir yer, siz nerelisiniz, nasıl birisiniz? Yavaş yavaş cinayeti takip ederken bu sorulara çeşitli yanıtlar buluyorsunuz. Nasıl bir yere uyandınız? Nedir bu hayali dünyanın hikayesi?
Genelden başlayalım. Bazı açılardan ‘bilim kurgu’ dünyası olarak görebileceğimiz Elysium adlı bir dünya burası. Ancak tamamı keşfedilmemiş, düz mü yuvarlak mı o bile bilinmiyor. Bunun nedeni yedi büyük kara parçasının (isola deniyor) etrafını ise kuşatan Pale adı verilen esrarengiz bir sis. Bu sisin bir şekilde aşılması ‘coğrafi keşifleri’ andıran bir tarihsel-dini sürecin kapısını aralar.
Elysium tarihindeki eşiklere genelde peygambervari özellikler sergileyen ‘innosence’ (masumiyet) ismi verilen kimi egemenler öncülük eder. Tarihin nasıl mitolojiye dönüştürülerek iktidarın meşrulaştırıldığını gösteren innosence’lar arasında en çok adı geçen Dolores Dei’dir. Hümanizmin temsilcisi olarak gösterilen Dolores Dei, aynı zamanda parlamenter demokrasinin ve devletler arası ticari-diplomatik ilişkileri düzenleyen Moralist Enternasyonal (Moralintern) gibi kurumların kurucusudur. Mesih-benzeri barış getirici olarak tasvir edilir, ancak arka planda aslında şiddetli bir yerleşimci-sömürgeci düzenin ve kapitalist hegemonyanın temsilcisidir. Bu ikircikli durum, gerçekte kutsalların pek de ‘masum’ olmadığını ve ideolojik boşluktan yararlanarak kurumsallaştığını gösteriyor. Dolores Dei ile özdeşleşen ve genellikle statükoyu korumaya, ılımlı reformlara ve düzenin sürdürülmesine odaklanan ‘moralizm’ oyundaki 4 temel ideolojiden biridir[3]. Moralintern ise bir nevi NATO gibi görülebilecek, uluslararası sermayenin temel organıdır.
Elysium'u sarsan bir devrim zinciri
Oyunda bunun gibi günümüz dünyasına benzeşen pek çok siyasi organ ve ülke var[4] (hatta AB benzeri bir birliğe sürekli aday olan, ancak bir türkü giremeyen, ılıman bir iklime sahip Kedra ülkesi, muhtemelen Türkiye’yi temsil ediyor). Fakat hikayenin geçtiği Revachol isimli şehir ise özgün bir karaktere sahip. Oyunu yaratanlar bu ismi seçmiş olmaları dikkat çekici. Zira bu isim 19. Yüzyılda yaşamış ‘Ravachol’ lakaplı François Claudius Koënigstein isimli anarşistten alınan ilhamı işaret ediyor. 1 Mayıs’ta katledilen emekçiler için hakimlere, savcılara ve askerlere bir dizi bombalı eylem düzenleyen Koënigstein, giyotinle infaz edilir. Yapımcılar için bu isim, oyundaki ‘yenilmiş devrim’ ile birleşiyor olabilir.
Böylece geliyoruz oyundaki dünyanın ‘devrimci’ köklerine.
Oyunun geçtiği tarihten yaklaşık elli yıl önce, dünya bir devrim dalgasıyla sarsılır. Diyalektik materyalizmin ve komünist düşüncenin teorisyeni Kras Mazov’un Graad isimli Rusya benzeri ülkede öncülük ettiği devrim, tıpkı Ekim Devrimi gibi tüm Elysium’u sarsar. Bu dönemde hem üretim araçlarının mülkiyetinde hem de toplumsal cinsiyet rollerinde çeşitli dikkat çekici adımlar atılır. Babasoylu soyadlar yerine annesoylu soyadlar tercih edilir, ya da kolektif tarımda dikkat çekici gelişmeler yaşanır. Komünarların sembolü ise iki geyik boynuzları arasında ters bir yıldızdır. Boynuzlar, insanın doğa ile olan mücadelesinde, uyum ile var olabileceğini ancak yine de üstün rolünü koruduğunu sembolize ederken ters yıldız yıkılan ancien-regime’lerin simgesidir.
Graad’daki devrim altı yıl sonra karşı devrimcilerce ezilir. Revachol’un devrimi ise biraz daha farklıdır, hatta daha hazindir. Moralintern’in dolaylı kontrolündeki bir konsüllük olan Revachol’da son derece yozlaşmış bir monarşi vardır. Fakat devrimci dalga ile birlikte komünarlar kralı tahtından indirir. Böylece Revachol Komünü kurulur. Ancak içerideki devrim, dışarıdan gelen tehlikelerin önüne geçemez. Sermaye düzenini temsil eden diğer ülkelerin oluşturduğu Koalisyon Güçleri, Revachol’ü bombalar ve ardından işgal eder. Kentte bulunan neredeyse tüm anarşistler ve komünistler öldürülür. Kanlı cadı avı uzun bir süre devam eder, ta ki devrimden geriye sadece sayısız kurşun izleri ve bir yenilgi kalıncaya kadar.
Modern dünyanın çürümüşlüğü
Böyle bir toplumsal mücadeleler tarihini ardında bırakan Revachol, devrimden sonra korkunç derecede yoksuldur. Havada kıyamet öncesinin çürümüş kokusunun hissedildiği bu kent her anlamda yozlaşmıştır. Sermayenin sınırsız ‘özgürlüğü’, emperyalizmin koynunda uyuşturucu bağımlısı çocuklardan, türlü taciz ve tecavüzlerden, alkolizmden, ırkçı saldırılardan ve açlıktan kırılan bir kent ile karşılaşıyoruz.
Devrimden geriye pek bir şey kalmasa da sınıf mücadelesi hâlâ Revachol için önemli bir gündemdir. Her ne kadar kiraladığı savaş suçlusu tetikçilerle şirketlere oranla daha tercih edilebilir bir konumda olsa da ‘sendikalar’ ve diğer işçi örgütleri son derece yozlaşmıştır. İşçi mahalleleri, sendika ağalarının ve onlara bağlı bir çeşit milis gücün kontrolündedir. Ancak bu sendikal yönetimin ideolojik arkaplanı, devrim dönemine göre kıyasalanamayacak derecede erozyona uğramıştır.
Moralizm ve onun beş para etmez maskesi düşmüş, sermaye ve emperyalizm tüm çıplaklığıyla dünyayı kokuşarak yok oluşa doğru tüm hızıyla götürürken, komünizm kaybettiği tüm kana rağmen tam anlamıyla ölmüş değildir. Küçük ve yenilgi kokulu da olsa, hatta bu kopuk tarihsel bilinçten kaynaklı yer yer ‘çocuksu’ kimi sapmalar da yaşasa komünizmin izleri Revachol’de farklı şekillerde bir hayalet olarak varlığını sürdürür.
Şiddetin dolaylı formları
İçerikten ve ideolojik arka plandan söz ettik. Son olarak teknik anlamda Disco Elysium’un özelliklerine dair de birkaç şey dikkat çekici noktanın altını çizmemiz gerekiyor. Çünkü her ne kadar başta alakasız gelse de oyunun mekaniğinde de marksist izlere rastlıyoruz.
En yüksek skor ya da kazanmak gibi kriterler yok. Bunun yerine oyun, ana karakterden yola çıkarak sizi kendi yolculuğunuza çıkartıyor.
Bir diğer devrimci yaklaşım ise ‘şiddet’ meselesi. Son dönemde üretilen oyunların hemen hemen hepsi ‘iyilerin’, ‘kötülere’ karşı uyguladığı anlamlı/anlamsız şiddetinden ibaret. Bazen bu şiddetin yanına bir hikaye eşlik ediyor. Şansınız varsa kırk yılda bir o hikayede sistem karşıtı bir iki sos buluyorsunuz. O kadar. Merkezde daima doğrudan ve anlamsız şiddet bulunuyor.
Bu oyun, her ne kadar içerisinde ‘cinayet’ geçse de şiddeti çok daha farklı yorumluyor. Şiddetin sadece namlulardan çıkan kurşunlardan ya da bir kavgada atılan yumruklardan ibaret olmadığını gösteren Disco Elysium, sınıflı toplum yapısında çok daha korkunç dolaylı şiddet formları olduğunu vurguluyor. Bunu yaparken yeri geldiğinde kurşunların ya yumrukların da anlamlı kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor. Oyun sizi sürekli bu ikilemlerde bırakmak istiyor.
Bununla birlikte oyunu basit bir bulmacadan farklı kılan pek çok şey var; örneğin siz cinayetin gizemini çözmeye çalışırken devamlı iç seslerinizle mücadele ediyorsunuz. Zihninizin çeşitli bölümleri, yer yer birbirleriyle çelişerek sizin düşüncelerinizi şekillendiriyor. Zaaflarınız, sosyal becerileriniz, entelektüel birikimiz... onlarca iç ses seçeneğini oyun süresi boyunca geliştirebiliyorsunuz. Bir de hikaye boyunca karşılaştığınız düşünceler üzerine kafa yorabileceğiniz bir bölüm var. Feminizmi, üstün ırklar teorisini ya da Mazovcu ekonomi-politiği öğrenmek sizin tercihlerinize kalmış. Her biri sizden bazı özellikler alıp, başka özellikler katıyor.
Her devrim, geçmişin molozlarıyla inşa edilir
Saydığımız tüm bu unsurlar, çok iyi bir mizahla birleşince ortaya bir başyapıt çıkıyor. Unutmamak gerekir ki ödül törenindeki konuşmada sadece Marx ve Engels’e teşekkür yok. Aynı zamanda Sovyet şair Vladimir Mayakovski ve Sovyet rock yıldızı Viktor Tsoi’in ismi zikrediliyor. Disco Elysium gerçekten de bu dörtlünün birlikteliğinden ortaya çıkmış bir anlatı: Marx ve Engels’in düşüncesi Mayakovski’nin öfkeli ancak köküne kadar gerçekçi satırları ve Tsoi’nin soğuk ancak dizeleriyle buluşunca...
Fakat Disco Elysium’u ilgi çekici kılan asıl neden, bugünün dünyasına ait oluşu. Kasveti tüylerimizi ürpertiyor çünkü biliyoruz bu hayali dünya fazlasıyla gerçekçi. Bugün biz de hiç yaşamadığımız devrimlerin enkazı altından çıkmaya çalışıyoruz. Kimi kuşaklar için yıkım anına tanıklık etmenin travması, onları umutsuzluğa, nostaljiye ya da reddiyeye itmiş. Oysa gençler için bir yenilgi yok, zira tadına bakılmış bir zafer de yok. Bugün sokaklardaki gözler okul haritalarında kızıla boyalı ülkeleri görmedi.
O sebeple karanlık ve depresif yollar, her zaman umutsuzluğa çıkmıyor. Çünkü yenilginin ve yozlaşmanın çürümüşlüğünden çıkış yolunu, geçmiş devrimlerin harabelerinden arda kalan taşlardan döşemek zorundayız. Hayali referanslara, laf cambazlıklarına ya da illüzyonlara değil, tarihin yenilgiyle dolu ancak sağlam taşlarına ihtiyacımız var. Çünkü her devrim, geçmiş yenilgilerin molozlarıyla inşa edilir.
İşte Disco Elysium bu yüzden, özellikle gençler arasında büyük bir yankı uyandırdı. Çünkü bizim çağımızın hikayesini anlatıyor. Geçmişin pesimist mirası ve buna karşı gelişen gençliğin devrimci tutkularını anlatıyor. Dolayısıyla hem oyunun hayali evreninde, hem de o evrenin referans aldığı bugünün dünyasında etrafımızı çevreleyen mahşeri atmosfer bizi kaçınılmaz olarak nihilizme sürüklemiyor, çünkü yenilgi geçmiş zamana, karamsarlık ise şimdiki zamana ait. Gelecek ise her gün yeniden türlü ihtimalle şekilleniyor. Bu sebeple oyun dünyasına ne kadar uzak olursanız olun, eğer biraz bu hisleri paylaşıyorsanız, Disco Elysium şüphesiz fazlasıyla zihninizi açacaktır.
Bir Revachol komünarının, karşı-devrimci işgali beklerken siperlerde yazdığı dizeleriyle bitirelim:
“Karanlık zamanlarda, yıldızlar da mı sönmeli?”
NOT: Bu oyunu bana önerdiği için dostum Ozan Mirkan Balpetek’e teşekkür ederim.
[1]https://youtu.be/DOz4QcRZu_g?si=8WQeG6ej2OWUJm7N&t=330
[2]Rol Yapma Oyunu
[3]Diğerleri komünizm, faşizm ve ultraliberalizm. Oyundki bir orta-sınıf burjuva ideoloji olan ultraliberalizm, sermayenin serbestliğini, özelleştirmeyi ve vergisizliği savunur. Tabii komünizm içerisinde de farklı kollar vardır. Klasik diyalektik materyalizmin yanı sıra İnfra-Materyalizm’e rastlıyoruz. Bu, maddenin bilinçten önce geldiğini savunan radikal bir materyalizm yorumudur. Ancak geleneksel Marksist diyalektiğin aksine, ‘gerçekliğin altındaki’ matematiksel/mekanik yapıya (örneğin The Pale'in kuantum benzeri kaosuna) odaklanır; neredeyse fizik yasalarının sınıf mücadelesini belirlediğini iddia eder. Bu teori, oyunda kapitalizmin kaçınılmaz bir doğa yasası gibi sunulmasına eleştirel bir göndermedir – sanki sömürü düzeni, insan iradesinden bağımsız bir ‘kozmolojik kader’miş gibi.
[4]Aşağı yukarı bir tablo çizmek gerekirse: Mundi (Avrupa) Seol (Kore/Japonya), Samara (Çin/Güneydoğu Asya), Iilmaraa (Afrika), Graad (Rusya), Katla (İskandinavya), ve Insulinde (Karayipler/Yeni Dünya).
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
1- https://communist.red/review-disco-elysium-political-poignant-but-pessimitic/
3- https://www.vice.com/en/article/disco-elysium-was-too-afraid-of-sincerity-to-be-revolutionary/
4- https://discoelysium.fandom.com/wiki/Elysium
5- https://discoelysium.fandom.com/wiki/Revachol
6- https://discoelysium.fandom.com/wiki/Communists
(HA)