Toplumsal gelişmeler farklı bakış açılarından ve bunlara uygun kavramlarla değerlendirilebilirler. Toplumsal gerçeklik, söz konusu bakış açılarından bir tanesiyle değil, önemli olanlarının tümünün bileşkesiyle açıklanabilir.
İnegöl ve Dörtyol'da yerleşik Kürt insanlarına yönelik saldırılar, 26 yıldır sürmekte olan savaşın Fırat'ın batısında da yoğunlaşması olarak değerlendirilebileceği gibi, iç göçün yarattığı tepkilerin savaş ortamında şekillenmesi olarak da ele alınabilir.
Ekim 2008'de Altınova'da çıkan benzeri olaylar sonucu işyeri tahrip edilen bir Kürt'ün sözleri bu bakış açısı için aydınlatıcıdır:
"Aramızda hiçbir sorun bulunmayan komşularım dükkanımı taşladı."
Aralarında muhtemelen hiçbir kişisel sorun yoktur.
Sorun, Kürt'ün oradaki varlığıdır.
Geçen yıllarda çok sayıda Kürt, köylerinin boşaltılması ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle Diyarbakır gibi bölgenin büyük kentlerine ya da ülkenin batısındaki büyük kentlere göç ettiler. Bunun sonucu İstanbul başta olmak üzere İzmir, Bursa, Adana, Mersin gibi geçinme olanaklarının görece daha iyi olduğu büyük kentlerin yanı sıra, ekonomik olarak daha hareketli kasabalar da önemli bir Kürt göçüyle karşılaştılar.
Eskiden dikkat çekecek kadar fazla kürdün bulunmadığı yerleşim birimlerinde Kürt mahalleleri oluştu.
Bu sürece kısaca "iç göç" adı verilebilir. Yoğun ve görece kısa sürede gerçekleşmiş bir iç göç...
Bu ülke ilk kez yoğun iç göç yaşamıyor. 1950'li yıllarda tarıma traktörün girmesinin ardından, 1960'lı yılların başlarında kırsaldan kopan çok sayıda kişi kentlere gelmişler ve gecekondu mahalleleri oluşmuştu. Bunların bir bölümü Almanya'ya işçi olarak giderken (dış göç) kalanı da o yıllarda dışa bağımlı olarak görece hızlı gelişen montaj sanayisinde istihdam edilmişti.
Büyük oranda Kürtlerden oluşan şimdiki iç göçün birkaç farklı yanı vardır:
Birincisi: Savaş tarafından hızlandırılmış bir iç göçtür ve savaş ortamında gerçekleşmekte ve şekillenmektedir.
İkincisi: Dışa bağımlı da olsa görece hızlı bir ekonomik büyüme söz konusu değildir. 1960'lı yıllarda iç göçün baskısını önemli oranda hafifletebilen dış göç yolu ise neredeyse kapalı durumdadır.
Kısıtlı geçim olanaklarını paylaşmak için yeni ortaklar geliyor ve yerliler yeni gelenlere "git, geldiğin yere geri dön" diyorlar.
Yıllarca Almanya'da göçmen değil de yabancı olarak bulunan Türklere, "geldiğin yere geri dön" demek daha kolaydı. Aynı ülkenin vatandaşına bunu açıkça söylemek mümkün değildir.
Bunun yerine savaşın öne çıkardıkları kullanılır: asker cenazeleri ile "bölücülük" ve "terörizm" gibi kavramlar...
Türkiye toplumu yeniden yapılanıyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri aynı ülkede ama önemli oranda birbiriyle doğrudan ilişki içinde olmadan yaşamış iki halk, yoğun olarak aynı mekanlarda yaşamaya başlıyor. Bu, aynı zamanda, farklı yaşam tarzlarının da daha fazla birbirine karışmaya başlaması demektir.
Kendi başına alındığında bile sürtüşmelere açık olan böylesi bir gelişme, yoğun işsizlik, ekonomik sıkıntılar ve sürüp giden savaş ortamında şekillendiğinde ve buna kışkırtmalar da eklendiğinde vahim olaylara kaçınılmaz olarak yol açacaktır.
Toplumun yeniden yapılanması kendi teorisyenlerini ve bu yapılanmanın sorunlarını kullanarak örgütlenmek isteyen politik güçleri de öne çıkarır.
"Kürtten alışveriş yapma" talebi, yeni rakibini bulunduğu mekanda istemeyen Türk küçük ticaret erbabının talebidir aynı zamanda...
"Kürt var, ama bize uymaz" ya da "tanıyarak dışlama" anlayışı, Türk küçük burjuvazisinin aydın kesimi içinde yayılma potansiyeline sahiptir.
MHP ve BBP ön planda olmak üzere değişik partiler, başka ülkelerde de örneklerinin görüldüğü gibi, hoşnutsuzluğu ırkçı kanallardan örgütlemek için kullanmaya çalışacaklardır.
İnegöl'deki Kürt gettosunda seçimlerde ağırlıkla AKP tercih edilmiş, BDP'ye görece az oy çıkmıştır. Burada ön planda önemli olan, iç göçmen Kürt'ün kimi tercih ettiğinden ziyade, Kürt'ün kendisidir, o mekandaki varlığıdır.
Fırat'ın batısındaki Kürtleri bütünüyle karşıya alan böyle bir politikanın -kışkırtmalarla belirli patlamalar yaşansa bile- sürmesi zor görünüyor. Bunun yerini, kısa sürede, "iyi Kürt ya da bizim Kürt" ile "kötü Kürt ya da PKK'li Kürt" ayrımı alacaktır. Böyle bir ayrım zaten bulunmakla birlikte, Fırat'ın batısında daha hızlı yayılacaktır.
Daha önce Fırat'ın doğusunda yaşanan, Kürt toplumunu savaş temelinde bölmek (korucular) politikasının Fırat'ın batısında nasıl şekilleneceğini birlikte göreceğiz.
Yazının sonunda, bu gelişmeleri konu edinen kültürel çalışmalara acil olarak yoğunlaşılması gerektiğini belirtmeliyim. (EE/TK)