Bağdattan dönünce kendini savaştan barışa dönmüş gibi hissettin mi?
Hayır savaş burada, İstanbulda daha çok hissediliyor. Savaş hazırlıkları, savaş ruh hali, savaş lobisinin faaliyetleri, bunun yarattığı gerginlikler... Ama Bağdatta hiç öyle hissetmedim. Sokakta günlük hayat son derece olağan sürüyor. Silahlı insanlar, askeri araçlar görünmüyor.
Oradayken sizlerle ilgili burada süre giden tartışmalardan haberiniz oldu mu?
Bağdata vardığımız andan itibaren savaş lobisinin bize karşı kampanya başlattığı haberini almıştık.Özellikle eylemin amaçlarını kendi sınırlarından taşırarak fedailik çerçevesine sokmaya yöneldiler.
Bizleri de bu şekilde sundular. Bu, en azından benim kendi eylemimin etkisi ve gücüne biçtiğim değeri hiçe sayan bir tutumdu.
Bunun başta gelen nedenlerinden biri de insan kalkanı seferini aramızdan, içerden izleyen gazetecilerin habercilikten çok paparazzilik yapmalarından kaynaklandı. Eylemin gerçek içeriğini aktarmak yerine magazini öne çıkardılar ve savaş lobisine malzeme hazırladılar.
Peki, neydi içeriği eylemin?
Giderken ve orada bulunurken, ben, kendimi bombalara göğsünü siper eden bir fedai olarak hiç görmedim. Yaptığıma daha çok tersine göç ya da barış kervanı demek isterdim.
Yapmak istediğimiz, sıradan insanlar olarak insani ilişkileri, insanlar arası dayanışmayı teşvik etmek, hükümetlerimiz bombalamak için temsilciliklerini Bağdattan çekerken insani varlığımızla Irak halkını hükümetlerimizden korumaktı İnsan kalkanı sözü bunu anlatıyor aslında. Canlı kalkan denilerek bu anlamının da bulanıklaşmasına yol açıldı ayrıca.
Iraka gidiş kararı tam olarak nasıl şekillendi?
Bu esasında örgütlü bir gidiş değildi. Herkes kendi adına yola çıktı. Benim temel nedenim şuydu: Buradaki savaşa karşı mitinglere, gösterilere katılıyordum zaten. Bunların bir tür devamı olarak bu kervanla Bağdata gitmek gerektiğini düşündüm. ABD, Afgganistana saldırmadan hemen önce de Pakistana gitmiştim. Aynı şekilde oradaki kültüre, günlük yaşama, insanların davranış biçimine tanık olmak için gittim Iraka.
Batıdan gelen çok sayıda barış eylemcisine İstanbuldan 23 kişi katıldı. Sınırdan çıkarken Türkiyeden çıkarken 27 kişiydik, 45 kişi de Belçika, Hindistan, Hollanda, İngiltere, Yunanistan, Filistin, Avustralya gibi yerlerden gelmişlerdi. Yabancılar iki otobüs, bir de küçük arabayla geldiler. Biz de iki minibüs, üç küçük araba ve bir cip ile bir konvoy oluşturduk. Türkiyeliler içinde beş kadın vardı. Ama dışarıdan gelenler arasındaysa yarı yarıya. Yol boyunca önemli sayılabilecek mitingler, gösteriler yapıldı. Suriyeden geçerken de bu gösteriler sürdü.
Bu girişimi başlatan OKeefe ile ilgili kimi tartışmalar oldu. Bunların doğruluk payı neydi?
Ken OKeefe Türkiyeye giremedi. Dünya yurttaşı pasaportu kabul görmedi. Ancak yol boyunca iki problemin yaşandığı izlenimi edindik.Birincisi kendisini çok fazla öne çıkararak bu kampanyayı kendi hesabına örme çabası. İkincisi de bir takım kişisel nedenlerle konvoyu yolundan alıkoyup yaptığı hatalar, grup içinde hem psikolojik hem taktik çelişkilere yol açmıştı. Biz Bağdata vardıktan sonra da bir iktidar çatışması diyebileceğimiz durum orada da devam etti grup arasında. Ama çok yüzeye çıkmadı. Türkiyeden gidenler, hem sayımız çok olduğundan hem de kendi memleketimizde olduğumuzdan çatışmanın iki yanında da yer almayarak bağımsız bir tavır koyabildik.
Irakta sizi ne karşıladı?
Iraka girişimiz 14-15 saat sürdü. Toplam 70 kişiye fotoğraf makinelerinizi çıkarın denince masanın üstüne 80 fotoğraf makinesi, 5-10 dijital kamera, cep telefonları, uydu telefonlarından oluşan müthiş bir ekipman döküldü. Yetkililer şoke oldu giremezsiniz dediler. Ama Bağdatla yapılan görüşmelerden sonra giriş onayı alabildik. Bizi Irak Toplumuyla Dayanışma Komitesi diye bir sivil bir kuruluş karşıladı. Doktor Haşimi adında bir üst düzey bürokrat yönetiyor. Günlük ilişkiler bu kanalla kuruluyordu.
Ama bu kanal hiç bir zaman bir denetleme unsuru olmadı. Çok hoş karşılandık. Barış elçisi olarak kabul edildiğimiz söylendi
Iraklılar aslında ne olmakta olduğunun farkındalar mı?
Galiba esas problem de orada. Çok farkında değiller. Çünkü bilgi kaynakları devletin bir iki televizyonu ve gazeteler ile sınırlı.
Gazeteler hükümet kontrolünde mi?
Evet hükümet kontrolünde. Herhangi bir muhalif yapılanma yok. Tek kanallı bilgilendirildikleri için olayın vahametinin çok farkında değiller. Ama bu onların günlük hayatlarının daha rahat geçmesine de vesile oluyor. Öte yandan savaştan hakikaten bıkmış durumdalar. Bunu herkes ifade ediyor.
Körfez savaşının, İran-Irak savaşının izleri hissediliyor mu?
Bağdatta bildik savaş sonrası görüntüleri yok. Kent gayet mamur. Geniş bulvarlar, büyük meydanlar, meydanların ortasında büyük havuzlar, fıskiyeler...
Körfez savaşından sonra Irakta siyasi İslamın ya da dine dönüşün güç kazandığına dair haberler vardı. Senin gözlemin ne?
Sokakta, günlük hayatta böyle bir durum sezmedim. Birkaç Cumayı sokakta geçirdik. Karşılaştırmak gerekirse Pakistanda siyasi İslamın ya da Talibanın etkisi Özellikle Cuma günleri ve namaz saatleri çok net görülüyordu. Pakistanda buna tanık olmuştum. Irakta gündelik hayatta, sokakta böyle bir hava yok ama TVde her program besmele ile başlıyor, aynı biçimde bitiyor.
Iraka girdikten sonra insan kalkanı olarak kendinize seçtiğiniz hedeflere yönelebildiniz mi?
İlk gün katıldığımız toplantıda bize petrol tesisi, elektrik santrali, su dağıtım merkezi, gıda deposu ve telekomünikasyon merkezi gibi beş alan sundular. Buraları bize göstereceklerini ve hangisinde kalmak istersek orada kalabileceğimizi söylediler. Biz arkeolojik sitlere, müzelere, okullara ve hastanelere yerleşmek istediğimizi söyledik. Önce bunu sağlayabiliriz dediler ama döneceğimiz güne kadar onların gösterdikleri yerlerde kalmak zorunda kaldık.
Sizin açınızdan bu kabul edilemez miydi? Onların önerilerinin size uymamasının nedeni neydi?
Ben giderken, kendi adıma, Irakta sivillerle buluşabildiğimiz ve ilişki kurabildiğimiz, manipüle edilmediğimiz sürece kalacağım, demiştim. Irakta kendi inisiyatifimle hiçbir şey yapamaz hale gelirsem artık orada kalmamın bir anlamı olmayacaktı. Dönüş kararı vermemin altında bu gerekçeler yatıyor.
Toplam kaç gün kalmış oldunuz?
İstanbuldan çıkışımızdan dönene kadar toplam 27 gün. Sivillerle ilişki kurabileceğimiz olanaklar ortadan kalkar hale geldiğinde de döndüm.
Dönüş kararı her hangi bir gerilime neden oldu mu?
Doktor Haşiminin bütün gruplarla yaptığı son toplantı gergin geçti. Daha önce de bizim neye ihtiyacımız olduğunu biz biliriz, siz değil, türünden ağır bir deklarasyon yapılmıştı. Bunun üzerine sert tartışmalar oldu. Sonunda da yardım etmek istiyorsanız gidin, buralara yerleşin, yerleşmek istemiyoruz diyorsanız da geri dönün, denildi.
Bu anlaşmazlık olmasaydı ve savaş başlasaydı ne yapacaktınız?
Savaş başlasaydı büyük olasılıkla bir sığınma yeri bulup saldırı ne kadar sürecekse onun bitmesini bekleyecektik. Bunu da bize söylediler...
Yani gerçekten göğsünü siper etmek isteyen de edemeyecekti?
Hayır öyle bir şey olmayacaktı. Zaten o koşullarda şehir içinde normal hareket etmek mümkün olmayacaktı. Kaldı ki öyle bir ortamda yabancı insanların dolaşması bir çok açıdan olumlu olmazdı.
Oradan burada süre giden tartışmaları, siyasi gerilimleri izleyebildiniz mi?
Çok az izleyebildik, İnternet üzerinden erişim çok zordu. Ama çok yakıcı olan haberler geliyordu. Mesela Ankara 1 Mart mitingi ve tezkerenin meclisten geçmemesi hem sokakta hem de bizim grup içinde çok olumlu bir hava yarattı, biz de büyük bir miting yaptık. Zaten orada her gün en az iki miting yapıyordu.
Kimler katılıyordu?
Irak kampanyalarla gelen bütün yabancıların yaptığı, en büyüğü 300 kişilik mitinglerdi bunlar. Sürekli eylem yapabilecek koşullara sahiptik. İlk gün şunu söylediler: Ne istiyorsanız nerede yapmak istiyorsanız yapabilirsiniz gösterinizi. Ancak bize yarım saat önce haber verin!
Bağdat deneyimlerinizi özetleyip açıklamayı düşünüyor musunuz?
Evet gelecek hafta böyle bir şey yapacağız. Ortak sonuçlara varabilecek miyiz, bunu şimdiden söyleyemem. Ama kişisel düşüncem, bu tersine göç eyleminin yeni bir deneyim olarak bundan sonra da savaş karşıtı hareketin bir enstrümanı halinde yaygınlaşacağı...
Türkiyeliler olarak bu insani dayanışma eylemlerinde çok deneyimsiz ve örgütsüz olduğumuz görüldü. Marmara depreminde edinilen deneyimden bile elle tutulur bir ders çıkaramamışız. Oysa İspanyollar bir vizyona ne yapacaklarına dair plana sahip olarak geldiler ve örnek almamız gereken davranışlar sergilediler.
Irak halkı, çocuklar, siyasal ve toplumsal yaşam...
Rejim ile halk arasında bir gerilim, karşıtlık hissediliyor mu?
Hiç hissedilmiyor. Bu da doğal. Çünkü dikta rejimi bütün propaganda araçlarıyla beraber kendi kültürel ve psikolojik egemenliğini kurmuş. İnsanların alttan alta bir tepkileri olsa da bunu ifade edebilecek olanakları yok.
Bir muhalefetten, tepkiden söz ediliyor ya da biliniyor mu?
Hiç söz edilmiyor. Arkadaşlarımız bir şairler toplantısına katıldılar. Türkmen şairlerin de içinde bulunduğu bir toplantıydı. Kendi dillerinde kitap yayınlayabildiklerini, çok rahat konuşabildiklerini ifade ettiler. Ancak muhalif her hangi bir duruş, en ufak bir şekilde bile bize yansımadı. Ne kadar olabiliyorsa o kadar halkın içindeydik. Birkaç hapishanenin yanından geçtik, geçenlerde af çıkarıldığı için hapishaneler zaten boş. Hiçbir muhalefete rastlamadık. Sadece bir kadın televizyonun devlet denetiminde olduğundan şikayet eder gibi oldu.
Türkiyeli olmanın Bağdatta her hangi bir olumlu ya da olumsuz farkı var mı, mesela Amerikalılara göre?
Bizi kendilerine gayet yakın buluyorlar. Birincisi din nedeniyle ikincisi Türkçe konuşan çok insan var. Kimi taksi şoförleri ya da manavlar Türkçe konuşuyorlar. Kültürümüzü bizden daha iyi biliyorlar. Ortaokul düzeyinde bir müzik-bale-folklor okuluna gitmiştik , çocuklar bize Münir Nurettin Selçuktan şarkılar söylediler. Yani okulda Münir Nurettinin şarkıları öğretiliyor, şiirler, türküler...
Türkiyede bile öğretilmiyor!
Evet, Türkiyede bile öğretilmiyor. Sokakta yaptığımız mitinglerde halktan insanlar gelip, bize türkü söylüyorlardı, çok eski bizde unutulmuş Türkçe türküler. Bu açıdan Türkiyeli olmanın bir ayrıcalığı var orada. Çok hoş.
Bağdatta Araplardan başka bir unsur var mı? Türkmenler de var mı?
Çok az miktarda Türkmenler var, Kürtler var, gayrimüslim Araplar var. Kaldığımız oteli de Hıristiyanlar işletiyordu.
Kürtlerle Araplar arasında bir gerginlik hissediliyor mu Bağdatta?
Kürtçe bilen arkadaşlarımız Kürtlerle konuştular. Doğrudan bir tepki yansımadığını söylediler. Tabii daha önceki savaşla, Halepçe olayıyla ilgili muhakkak içlerinde bir ukde var ama bunu hiç kimse ifade etmedi. Yabancı biri yoktu yanımızda ya da bir başka psikolojik engel, ama dile getirmediler?
Gündelik yaşam kalitesi nasıl?
Kentte okullar açık. Bağdatta 6 tiyatro gördüm. Sinemaların hepsi açık ama genellikle seks filmleri oynatılıyor. Sadece erkekler gidiyor sinemalara. Her mahallede bir spor kulübü gibi bir şey kurulmuş, orada ağırlıkla spor yapılıyor, ama mesela bilgisayar oyunu da oynuyor gençler, bilardo da oynuyorlar
Kadınların durumu Türkiyeye göre nasıl gözüküyor?
Kadınlar sokaklarda, çalışma hayatında varlar, araba kullanıyorlar. Çok ağır makyaj yapıyorlar. Özellikle gençlerin giysileri batılı türden ama çok eski moda... Vitrinler dolu, çarşı pazarlar canlı. Özellikle çok büyük bir merkezi Pazar. Orada kalitesi düşük bile olsa her şey var. Türkiyeden giden salça konserve gibi malzemelerin oralar için üretilen en kalitesizleri vardı. Hayat çok ucuz, ulaşım çok ucuz. Ambargo ciddi olarak hissediliyor. Özellikle eczanelerde ilaç sıkıntısı var. Bir hastane ziyaretinde başhekim de kemoterapi ilaçlarını bulamadıklarından söz etti. Oysa seyreltilmiş uranyumlu mermilerin çocukların üzerindeki etkisi hala çok net. Hastanelerde yüzlerce çocuk ölümle pençeleşiyor, tıbbi cihazlar için yedek parça bulmakta da çok zorlanıyorlar.
Halkın Bağdatın işgaline karşı direniş için örgütlendirilip silahlandırıldığına ilişkin haberleri doğrulayacak gözle görülür bir şey var mı?
Sokakta silahlı insan hiç yok. Polisler de doğru dürüst silahlı değil , askerle zaten karşılaşmadık. Ama Bağdata. bu amaçla düzenlenen bir mitingden sonra gece girdik O mitinge çok sayıda Kalaşnikoflu sivilin katıldığı söyleniyordu. Bizim orada olduğumuz günlerde böyle bir şeye tanık olmadık
Iraktan sende kalan?
Çok derin bir uygarlığın izlerini gündelik yaşamına taşıyan, uygar, sevecen, yumuşak huylu, misafirsever bir halkla tanıştık. Bir tek gün bir kahvede çay parası ödetmediler. Elbette insan kalkanı olarak sempatiyle karşılandık. Ama öyle olmasaydı da sırf yabancı olduğumuz için bize gene aynı davranırlardı biliyorum. Hayatımızı kolaylaştırdılar, kendilerini bize açtılar. Gene de farklı bir fikrin dile gelmediği bir iklimde yaşadık...