Sanat galerileri, uyuşturucu satıcıları, sarhoşları ve dilencileriyle meşhur bizim mahalle Pioneer Square, adını Seattle şehrine ilk yerleşenlerden alır... 1900’lerin başındaki meşhur yangın sonrası kalıntılar üzerine inşa edildiği söylenen bu şehirde bir de ünlü ‘"underground tour‘’ , ‘’ yeraltı turu ‘’ vardır ki ne sen sor ne ben söyleyim.
Turistler bu mahalleye uğramadan edemezler..
Zaman zaman bizim kafedeki menüye bakarak ‘’Abi işkembe var mı?‘’ diye başını içeri sokanlardan ‘’Sen aslında burada döner satsan nasıl para basarsın biliyor musun?" diyen "yerli” turistlere kadar onca yıldır çok kişiyle karşılaştık.
Ama şu günlerde aklima düşen bir anımı paylaşmak isterim seninle...
Beş yılı aşkın bir süre önce zaman zaman acil alışverişler için gittiğim bizim mahallenin bakkalından çıkarken burada duymaya pek alışık olmadığım bir ses duydum. ‘’Anaaa, aynı Beyazıt Meydanı gibi yaaaaa‘’ ben de aynı rahatlıkla ‘’Ya bi dakka, burayı Beyazıt meydanıyla karıştırmayın. Nerede kuş yemi satan nineler ?‘’ diye sorunca çevremi hiç ummadıkları bir anda kendileriyle Türkçe konuşan birini bulunca şaşırıp kalan on kadar genç sarıverdi.
Califonia’nın Monterey şehrinde Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından verilen eğitime katılan bir gurup Türk subayını kahve içmek için Cafe Paloma’ya davet ettim. Çaylar, kahveler, geleneksel "Kaç yıldır buradasınız?”, ”Neden geldiniz ?‘’, ‘’Neredensiniz ?’’ gibi ilk soru cevaplardan sonra bir de hatıra fotoğrafı çektirdik.
Nasıl olduysa, her zaman olduğu gibi ne zaman iki Türk bir araya gelse konu döner dolaşır memlekete gelir
dayanır. Bir ara “Bu savaş nasıl bitecek” diye bir soru sorduğumu anımsıyorum...
"Savaş ancak barışarak biter"
Kafede herşey durdu... Nefes alısverişler bile. Bana saatlerce gelen kısa bir sessizlikten sonra aralarında en kıdemlileri olduğunu sonradan öğrendiğim kisi “Orada savaş yok, terörist saldırılar ve buna verilen karşılık var’’ dedi. Ben de resmi rakamlara göre 30 binin üzerinde insanın öldüğü bir süreci “ terorist saldırı” ile küçümsemenin aslında "gözlerimizi gerçeklere kapamak“ olduğunu söyledim ve “ Barış, barışarak kazanılır, savaşarak degil” dedim.
İlk anda karşılaştığımızda bulduğumuz ortak neşenin yerini durgunluk, sessizlik ve gerginlik aldı. Aynı subay "Hadi arkadaslar yolumuz uzun “ dedi. Kalkıp gittiler... Dona kaldım, baka kaldım, şaşa kaldım. Aradan bir kaç dakika geçmeden bu sessizlik geri dönen ve daha önce hiç sesini duymadığım birisi tarafından bozuldu.
"Teşekkürler abi, 'savaş ancak barışarak biter'i çok sevdim. Kesinlilkle katılıyorum" dedi. İki elleriyle
elimi sıktı, arkadaşlarına katılmak için hızlı adımlarla ayrıldı.
Ne kadar çok kanıksamışız, ne kadar savruk kullanmışız "savaş‘’ sözcüğünü. İlk çocukluk yıllarımdan aklımda kalan ‘’Savaş’’ adında bir arkadaşımın yüzü geldi gözümün önüne.
İlk gençlik yılarımın duvar yazıları. Herşey için bir savaş önerisi... İş, ekmek ve hürriyet için, bağımsızlık, eşitlik ve demokrasi için, demokratik hak ve özgürlükler için, faşizme karşı, kurtuluşa kadar...
Ankara’yı az çok tanıyanlar bilir. Kurtuluş ve Cebeci ‘’omuz omuza’’ iki semttir. Yetmişli yılların sonunda Hacettepe’de okuyan bir sevgili arkadaşım karatahdadaki ‘‘Kurtuluşa kadar savaş’’ yazısının altına muziplik olsun diye tebeşirle ‘’Cebeci’ye kadar olsun ‘’ diye yazınca yer yerinden oynamış. Kurtuluşa kadar savaşçılar "dokuz ışık" cı
olduğunu sandıkları birini döveyazmışlar. Bu arada solcu bilinen benim sevgili arkadaşım "Ya ben şaka olsun diye yaptım ‘’ deyince ortalık biraz durulmuş.
Ondan sonra onun solculuğu da ciddiye alınmamış ya. Neyse...
Yaklaşık iki hafta önce Ekim ayının son haftası Cumartesi günü Washington DC, New York, San Francisco başta olmak üzere 12 büyük şehirde ABD’nin Irak’ı işgali ve son zamanlarda cok konuşulan olması muhtemel İran’a açılacak savaş kınandı.
Binlerce insan ( keşke onbinler, yüzbinler diyebilseydim ) ‘’Savaşa hayır’’ pankartları taşıdılar, barışa özlemlerini dile getirdiler. Seattle’da yürüyüş bizim mahallenin Occidental Parkı'nda sona erdi. Yapılan konuşmalardan sonra, Bush başta olmak üzere hükümetinin önde gelen liderleri yargılandı ve mahküm edildi.
"Barış istiyoruz, şimdi"
Savcı cübbesi giymiş konuşmacının oturumu açmasıyla Bush başta olmak üzere Cheney, Rumsfeld ve Rice ‘ın cezaevi elbiseleri giymiş kuklaları sahneye çıktılar. ABD senatosu da yargılananlar arasındaydı. Karar verildi: "Acilen siyaset sahnesinden uzaklaştırılmaları ve insanlık suçu işledikleri için gerçekten yargılanmaları ve cezalarını bulmaları."
Bu sembolik yargılamada jüriyi temsil eden halk ‘’Savaşa hayır’’, ‘’ Ne İstiyoruz: Barış. Ne zaman: Şimdi ‘’ sloganlarıyla verilen kararı onayladılar. Bu arada polislerce koruma altına alınmış sayıları yirmiyi bulan bir grup da ‘’ Savaşa Şans Verin ‘’ ‘’ Gidin Kanada’da Ağlayın ‘’ yazılı pankartlarının altında mitingi izledi. Savaş karşıtı olanlarla, savaş
yanlısı olanlar kavga yapmadan miting alanından ayrıldılar...
İlk gençlik yıllarından bu yana çok değişik yürüyüş ve mitinge katılmış olan bu mektubun sahibi için o gösteriyi destekleyen her gurubun temsilcisinin konuşma talebi pek yabancı gelmese de, ‘’Savaşa hayır ‘’ mitinginde eşcinsellerden, çelik işçileri sendikası üyelerine kadar herkesin sesinin duyulması ilginçti.
"Giden gelmiyor, acepne iştir..."
Bu arada yan yana dizilmiş Irak ve Afganistan’da ölen değisik etnik kökenli ABD'li askerlerden kalan birbirine bağlı potinler ve isimlerinin yazıldığı kumaş parçaları birer ‘’ Tibet dua bayrağı‘’ sembolünde dalgalansa da ben tanıdık bir türküyü anımsadım.
‘’Kışlanın önünde redif sesi var / Bakın çantasına acep nesi var / Bir çift kundurayla bir de fesi var / Burası Muş’tur, yolu yokuştur / Giden gelmiyor, acep ne iştir..."
ABD’nin 25 yılı aşkın bir süre önce Reagan döneminde başlattığı ve ‘’terörizme karşı savaş‘’ olarak adlandırdığı saldırgan politikası faşizan yönetimlerce de benimsenince ‘’terör’’ün ne olduğu konusunda kafalar karışıyor.
Sessizleşen, tepkisizleşen yığınlar her gün artan ‘’Devlet terörü’’ nü kanıksıyorlar. Beni şehre götüren ada vapuru, tepesine uzun menzilli makinalı tüfek yerlesitirilmiş Sahil Güvenlik botu tarafından izleniyor... Kaptan ‘’telaşlanacak bir durum olmadığını, bunun rutin bir uygulama olduğunu‘’ duyuruyor her zamanki gibi.
Savaşları insanlığın kaçınılmaz yazgısı olarak görenlere karşı ‘’ Barış" ı isteyenlere çok iş düşüyor.
Bu arada yaşadığım şehirde sonbaharın son demleri....
Sarının onlarca değişik tonunu taşıyan rengarenk yapraklar kapladı sokakları, parkları...
Karanlık daha erken basar oldu.
Şimdilik bu kadar.
Sevgiyle kal. (SU/NZ)