11 Şubat 2019 akşamı Üsküdar'daki evimin, balkona yakın odasında çalışıyorken bir viyaklama sesi duydum, aldırış etmedim. Sokaktaki kediler evin hemen önündeki yeşil alanda vakit geçirdikleri için bu sesler artık evin fonetiği hâline gelmişti.
Ama sanki bu seferki viyaklama farklıydı. Viyaklama diyorum çünkü yavru bir köpek ancak bir kedi kadar ses çıkarabiliyormuş, ben de pencereyi açtığımda öğrendim.
Kedi mi köpek mi olduğu dahi zor anlaşılan bir karartı, kedilerin saldırısından kaçarken daha büyük köpeklerin arasında bulmuş kendini. Mahalledeki hayvanları sürekli besleyen bir başkası da onu bulmuş, kucağında tutuyordu. "Annesi var mı biliyor musunuz?" dedi, hiçbir fikrim yoktu. Çünkü o güne dek iskeledeki köpekler hariç çok da bir köpek görmemiştim Üsküdar'da.
"Ben yukarı bakayım bir" dedi ve iskeleden sokağa doğru ilerleyen merdivenleri çıktı. Sonra geri döndü "Burada ne başka yavru ne de bir anne var, bırakmak zorundayım evde iki tane kedi var ve köpeklerle anlaşamıyorlar" dedi.
"Tamam, ben göz kulak olurum ona" dedim. Pencereyi kapattım, çalışmaya devam ettim; ama şimdi başka bir ses geliyordu ve bu sefer gelen ses bayağı ağlama sesiydi.
Aşağı indim, biri parmağıyla pıt diye bastırmış gibi duran burnu ve zar zor açılan gözleriyle bana bakıyordu. Kucağıma alıp merdivenleri çıktım, yaklaşık yarım saat –belki vardır diye– annesini ve kardeşlerini aradım, kimse yoktu. Bir ihtimal, biri sokağa atmış olabilirdi. Bu ihtimale karşı onu sadece o gecelik eve almak için ev arkadaşımı aradım, tüyleri olup kalbi atan her şeyden korkuyordu çünkü ev arkadaşım. "Tabii alabilirsin" dedi.
İki aylık, iki kilo
İnanılmaz kötü kokan bu karartının karnını doyurmak için evde yiyebileceği şeyleri püre haline getirip koydum önüne, saniyesinde temizledi bütün tabağı.
Yavru olduğu için sabaha kadar her yere çiş-kakasını yapacaktı. Koridorda bir yer yaptım ona ve bütün odaların kapılarını kapattım. Gece boyu uyudu ve asla havlamadı.
Sabah uyandım, mahalledeki veterineri aradım. 9.30'da kliniği açacaklarını söylediler. Bez bir çantaya koydum, dolmuşa atladık ve veterinere gittik. Veteriner maksimum iki aylık, tam iki kilo dişi bir melez olduğunu söyledi. İç ve dış parazit aşılarını yaptırıp eve getirdim aynı çantayla.
Ne kadar küçük olduğunu anlamanıza yardımcı olmak için: Bez çantaya sığıyor, hiç de yüksek olmayan bir koltuğa bile çıkamıyor ve bilgisayarın şarj kablosuna takılıp düşüyordu. Maksimum bir hafta dedim, bir haftaya kadar kendini toparlayacak ben de onun için bir ilân açacağım.
Açılamayan "sahiplendirme" ilânı
Bir hafta sonra veteriner bu sefer başka bir aşısı için çağırdı. Gidip yaptırdık. Sonra 12 kiloluk bir mama aldık; ama zaten kiminle yaşayacaksa ona veririz dedik.
Mama ve su kaplarını, oyuncaklarını aldık. Sonra şöyle dedim, kış bitsin zaten marta ne kaldı? Hakikaten ne kaldı yani, ne olacak. İsim de vermedik bu süreçte, daha çok bağ kurmak istemedik ya da en azından ben istemedim. "Köpüş gel, köpüş git". İki ay kadar sürdü bu süreç. Artık ilân da açacaktık zaten.
Bir gün, o dönem üzerinde çalıştığım bir işle ilgili çok sıkışmış hissederken sinirlendim ve çaresizlikten ağlamaya başladım. Kulaklı ve tüylü çocuk gelip beni yalamaya başladı. Sonra ben daha çok ağladım, sonra o daha çok yaladı.
Sulu, bol salyalı ilişkimizin temelleri sanırım o gün atıldı. Şimdi adı Küba ve yaklaşık dört yıldır benimle yaşıyor. Yüzüyor, duşa giriyor, tatile geliyor, uyuyor.
Bu hikâyeyi anlatmayı gerekli görüyorum, çünkü artık neredeyse her gün sokakta yaşayan köpeklerin nasıl hedef gösterildiğini ve nelere maruz kaldığını görüyoruz.
Özellikle sosyal medyada yer alan videolar aracılığıyla "en iyi ihtimalle" hayvanların toplatılması talep ediliyor. Bu saldırılar karşısında yapabileceğimiz şeyler sınırlı olsa da işe kendi mahallemizdeki köpeklere daha fazla sahip çıkarak başlayabiliriz.
Hepsini sahiplenelim gibi bir talebim yok, keşke bu gerçekçi bir talep olabilse; ama hayatlarını kolaylaştırmanın elimizde olduğunu biliyorum.
Birlikte yaşadığımız sokakların, mahallelerin onların da yaşam alanı olduğunu unutmayalım, mahallemizdeki hayvan hakları savunucularıyla ve hayvanlarla daha fazla dayanışalım.
(TY/EMK)