Cumartesi günü (9 Mart 20131) gazeteleri karıştırırken Milliyet gazetesinde “Sarıgül İçin İstanbul Sokaklarında İlginç Bir Anket” haberiyle karşılaştım.
Serde araştırmacılık olunca, bu tür haberleri ayrıntılarıyla ve dikkatlice okumak benim için bir zorunluluk haline geliyor. Ama sizin için bu yazıyı okumak bir zorunluluk değil, ya bir eğlencelik okuması ya da olsa olsa “anket” sözcüğünün geçtiği gazete haberlerinin bir “kamuoyu yoklamacılığı mı yoksa kamuoyu pazarlamacılığı mı” pompaladığı konusunda farkındalık edinme girişimi okuması olabilir.
Şimdi gelelim ankete. Acaba gerçekten bu anket, gücümüz ve inandırma kapasitemiz cahilliğimizden geliyor anketi mi? Hadi gelin, şimdi bu sorunun yanıtını arayalım.
Anketi, Türkiye Değişim Hareketi İstanbul İl Başkanı Mehmet Ali Oğuş anlatmış Milliyet muhabiri Gökhan Karakaş’a.
Şöyle diyor Oğuş; “Anket için tamamen gönüllülerimiz İstanbul’un her yerinde çalışıyor. 150 bin kişiyi hedefledik ve şimdiden hedefimize çok yaklaştık. Soru sorduğumuz herkesin büyük ilgiyle cevap verdiğini, siyasi görüşü ne olursa olsun Mustafa Sarıgül’e sevgi beslediğini görüyoruz. Anketi bu hafta sonu bitiriyoruz çünkü yeterli bilgiye ve sayıya tahminimizde kısa süre içinde ulaştık.”
Görüldüğü gibi büyük başarı elde etmişler ama, herhangi bir bilgiye ulaşamadıklarının daha farkında değiller. Ya da onlar farkında, ama biz pek farkında değiliz.
Gelelim ankete (!) ve ayrıntılarına.
Kağıdın üzerinde kocaman Türkiye Değişim Hareketi’ni simgeleyen TDH yazıyor. Sonra “anket” ibaresinin altında ve alt alta “Ad, Soyad, Tel. No” diye yazıyor ve karşılarında da iki nokta üst üste konduktan sonra, yanıtları yazmak için boşluk bırakılmış.
Bu satırların altında “Düşünceler” yazılıp iki nokta üst üste konduktan sonra yanıt için üç dört satırlık boşluk var düzenlenen formda.
Anlayamadığım noktalardan birisi de “düşünceler” kısmına, -deneklere her hangi bir şey sorulmadığına göre- anketörler ne yazacak?
Acaba anketörler hiçbir açıklama yapılmamış bu boşluğu doldururken kendilerine verilen talimatlara standart biçimde uyabilecekler mi?
Sonra da sıra can alıcı soruya geliyor. Soru şu; “Mustafa SARIGÜL'ü nerede görmek istersiniz?”
Altta da iki yanıt seçeneği; İlk seçenek “Başbakanlık”, ikincisi de “İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı”. Başka seçenek de yok.
Örneğin ‘ben SARIGÜL’ü Galatasaray maçında stadyumda görmek isterim’ demek isteseniz ya da ‘’SARIGÜL’ü Taksim’de, Beyoğlu’nda diğer insanlar gibi yürürken görmek isterim” veya “demokrasi, hak ve özgürlükler için yapılan protesto eylemlerinde bizle birlikte olmasını isterim” deseniz, anketörün bu yanıtı/yanıtları yazacağı yer bile yok soru formunda.
Demek ki ankete yanıt verenlerin tümü, Sarıgül’ü ya Başbakan ya da İstanbul’a belediye başkanı olarak görmek istediklerini söylemek zorundalar.
Onlar da belki ehven-i şer deyip, başbakanlık yerine hiç olmazsa belediye başkanlığını tercih edelim, düşüncesine takılı kalmışlar (!) gibi görünüyor.
Kim bilir, bilmiyoruz ki soruya yanıt verenlerin yüzde sekseninin Mustafa Sarıgül’ü neden belediye başkanlığında görmek istediğini? Ya da neden öyle tercih yaptıklarını?
Konunun özüne gelecek olursak, bir araştırma soru kağıdında yer alan soruların tümü için geçerli ve olmazsa olmaz bir kuraldan söz etmekte yarar var.
O da şu; araştırmacı ankete yanıt verecek olanlara (deneklere yani) neyi sormak istiyorsa, onu sormalıdır. Bir başka deyişle, sorulan sorudan anketi hazırlayan ne anlıyorsa, soruyu yanıtlayacak kişi, denek de aynı şeyi anlamalı ve de anladığı o sorunun yanıtını vermelidir.
Böylece araştırmacı farklı biçimlerde anlaşılmayacak bir şeyi bir soruda sorarak, tüm deneklerden aynı sorunun yanıtını almayı hedeflemiş ve gerçekleştirmiş olur.
Kullanılan soru kapalı uçlu bir soru ise (ki incelediğimiz bu örnekte öyle), sorunun yanıt seçenekleri de olası tüm yanıtları içerecek biçimde düzenlenmeli ve yanıt, uygun seçenek işaretlenerek gösterilebilmelidir.
Eğer soruda yanıta uygun seçenek bulunmuyorsa, not yazmak üzere açık bırakılmış diğer seçenek satırına yanıt, anketör tarafından, deneğin beyan ettiği biçimde aynen yazılır.
Şimdi bir de Sarıgül anketinin sorusuna bakacak olursak, ‘deveye sorulan boynun neden eğri sorusuna devenin nerem doğru ki’ yanıtını verişi gibi, yapılan işin neresi doğru ki sorulan sorunun soruluş biçimi doğru olsun.
Örneğin Mustafa Sarıgül uzaya gitmek istese ve de karar vermek için bunu İstanbullulara “Mustafa SARIGÜL’ü nasıl görmek istersiniz?” diye sorsa, bu sorunun yanıt seçenekleri bu kez “Astronot / Uzaya giden zengin turist / deney hayvanı” şeklinde üçlü olarak mı düzenlenecekti?
Oysa herkes Mustafa Sarıgül’ün insan olduğunu ve uzay deneyleri için deney hayvanı kılığına girmesinin olası olmadığını bildiği gibi, artık astronot olabilmek için en azından yaş ve eğitiminden ötürü hiçbir olanağının kalmadığını da bilir.
O zaman soruyla ilgisi ve bağlantısı olmayan bu yanıt seçeneklerini sorunun arkasına ekleseniz ne olur, eklemeseniz ne olur. Daha doğrusu ekleseniz saçmalık olur, eklemezseniz de –en azından- söz konusu saçmalığı yapmamış olursunuz ama, sorulan sorunun saçmalığını yok etmiş olmazsınız.
''Mustafa Sarıgül Başbakan mı olsun'', yoksa ''İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı mı'' diye sorulmaya çalışılan soru anlaşılsa da anlaşılmasa da, 150 bin kişiye sorulmuş. Soruyu yanıtlayanların yüzde sekseni belediye başkanlığını işaret etmiş.
Sorunun yanlışlığı, bağlantısızlığı, anlam taşımaması ve bilgi adına anketi düzenleyenlere hiçbir katkısının olmaması bir yana, Sarıgül’ün İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığında şansının olup/olmadığını araştırmak için de o kadar çok kişiyle (denekle) görüşmenin de bir anlamı yok?
Konu bilgi edinmek olamayacağına göre acaba amaç, cahilce bir güvenle, büyük sayılar söylemiyle kitlelerin ve belirli çevrelerin gözünü boyayarak bir Sarıgül histerisi yaratmak mı? Ya da kamuoyu yoklaması görüntüsü yaratıp, bu görüntüye dayanarak kamuoyu pazarlaması mı yapmak?
Yapılan işin bir kamuoyu yoklaması olmadığını, anket diye kullanılan basılı kağıdın bir ad / soyad / telefon numarası toplama kağıdı olmanın ötesinde hiçbir anlam taşımadığını bilmeme karşın, eylemin ardında yatan planın ne olduğunu anlamam ve söyleyebilmem olanaksız.
Ancak araştırma veri derleme aracı olan anket tekniğinden yararlanarak ad / soyad / telefon numarası bilgilerinden oluşan izinsiz bir seçmen veritabanı oluşturmanın -eğer böyle bir niyet söz konusu değilse 150 bin kişiden bu bilgiler ne için toplanıyor- ve bunu propaganda sürecinde kısa telefon mesajları için kullanmanın, siyaset etiği ve de özellikle araştırma etiği açısından büyük sorunları var.
Eğer -bu kapsamlı çalışmayla- izinsiz bir seçmen veritabanı oluşturmak gibi bir niyet söz konusu değilse, temel niyetin ne olduğunun açıklanması gerekir.
Ve bu açıklama, siyaset / gazetecilik / araştırmacılık meslek etiklerine gölge düşürme yerine katkı sağlayacak, hızla yaklaşmakta olan seçim süreçlerine şeffaflık katacak olmazsa olmaz bir girişim niteliği kazanacak.
Gönül ister ki gazete, televizyon ve radyolar böylesine olayları izleyip konuyu haberleştirerek kitlelere yansıtırken, yapılan işe ve onun ardındaki temel mantığa ilişkin soruları soran, alınan yanıtları da sergileyen bir anlayışla üretsinler haberlerini.
Belki böylece araştırmacı araştırmacılık, gazeteci gazetecilik, siyasetçi de siyaset etiğine bağlı işler üretir hale gelir ve bunun dışına düşenlere ilgili meslek dalları, kuruluşlar, kişiler karşı çıkabilir ve bunu toplum ve toplum katmanlarıyla paylaşarak iyileşmeye doğru gidiş için katkı verebilenlerin oranı da, belki böylece, biraz artar. (ST/BA)