Sayın Cumhurbaşkanı, 20 Ekim 2010'da Kayseri'de, Türkiye Gazeteciler Federasyonu'nun 31. Başkanlar Konseyi toplantısında ve Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Ödül Töreni'nde konuşmuşsunuz...
Konuşmanızın bir bölümü, "basın özgürlüğü", "demokrasi" ve "ülkenin itibarı" üzerine..
Gazetecilere şöyle demişsiniz:
"Demokrasilerin vazgeçilmez prensiplerinden birisi de hür basının olmasıdır. Hür basın dediğimizde de, ifade özgürlüğünün, fikir özgürlüğünün, yazma özgürlüğünün, haberlere ulaşma özgürlüğünün o ülkede sağlanmış olmasıdır. Takdir edersiniz ki, bu konuda Türkiye vaktiyle çok tenkit edilen bir ülkeydi ve bu konuda çok büyük noksanlıklarımız vardı. Ama bugün geldiğimiz noktada, Türkiye çok büyük ilerlemeler kaydetmiş ve Avrupa Birliği'nin kriterlerini yerine getirmiş bir ülkedir. Bunu söyledikten sonra, hemen söyleyeceğim ikinci cümle şudur: Muhakkak ki şikâyetleriniz vardır, bazı noksanlıklar da hâlâ söz konusudur. Bunlardan birisi, özellikle son dönemde gördüğüm ve benim de dikkatimi çeken ve benim de dikkat çektiğim konu; gazeteciler hakkında açılan çok sayıda davanın mevcut olması ve bu davaların bazen çelişkili şekilde açılmasıdır. Eminim ki, mahkeme safhaları geldiğinde, bunların hepsi düzeltilecektir. Çünkü basın hürriyeti ve basın özgürlüğü, bir ülkenin aynı zamanda itibarıyla ilgili bir konudur. Bir ülkenin şeffaflığı, bir ülkede yanlışların ifade edilebilmesi, bir ülkede aynı zamanda kontrol mekanizması açık toplumlarda basın vasıtasıyla olur. O açıdan, Türkiye'de basın özgürlüğüne hepimiz olağanüstü değer veriyoruz ve önem veriyoruz. Şüphesiz ki, bu özgürlüğün yanlış şekilde istismar edilmemesini beklemek de bireylerin, bütün bireylerin de hakkıdır."
Söylediklerinizin aksine, ifade özgürlüğü sağlanamamıştır. Habere, bilgiye ulaşma hakkı ve ifade özgürlüğü "yürütme" organı tarafından çeşitli biçimlerde engellenmektedir. Gazeteciler usulünce azarlanmakta, gerektiğinde patronu usulünce uyarılmaktadırlar. Demokrasi yerine, "ileri demokrasi" denilerek basın özgürlüğü mümkün olduğunca sınırlandırılmaktadır. O nedenle "vaktiyle tenkit edilen bir ülke" olmamıza rağmen şimdi böyle olmadığımızı, "bu konuda büyük noksanlıklarımız" olmasına rağmen "çok büyük ilerlemeler kaydetmiş" olduğumuzu söylemeseydiniz keşke... Çünkü durum söylediğiniz gibi değil. Yoksa katıldığınız toplantıda olup bitenler hakkında gazeteciler size hiçbir şey söylemediler mi? AB kriterlerini yerine getirmiş olsaydık ifade özgürlüğünü ilke edinirdik. Nadiren "sınırlandırma" yoluna giderdik. Basın özgürlüğünü esas, sınırlandırmaları istisna yapardık. Böyle yapsaydık eğer, yayın yasaklarını çoğaltan, gazetecileri hapiste tutan ülke olmazdık.
Sizin de dikkatinizi çekmiş. Gerçekten gazetecilerin şikâyetleri birden çoktur. Basın özgürlüğünde "bazı noksanlıklar" değil, bir hayli çok noksanlıklar söz konusudur. Gazeteciler üzerindeki baskılar, fevkalade düşündürücüdür. Yani, ülkede basın özgürlüğü ve konuşmanızda söylediğiniz gibi, buna bağlı olan ülkenin itibarı pek iyi durumda değil.
Özellikle son dönemde gördüğünüz ve sizin de dikkatinizi çektiği gibi "gazeteciler hakkında açılan çok sayıda davanın mevcut olması" endişe vericidir. Size bilgi veren gazeteci oldu mu bilmem ama gazeteciler hakkında açılan soruşturma sayısı artık binlerle ifade ediliyor.
Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz gibi benzeri soruşturmalar nedeniyle yayınlanan haberler ve yazılardan dolayı Taraf, Star, Zaman, Bugün, Yeni Şafak ve Vakit gazetelerine açılan ceza davaları daha çok, "gizliliğin ihlali" (TCK 285 md), "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288 md), terörle mücadele eden kişileri "terör örgütüne hedef göstermek"(TMK6. md)ile ilgili. (Taraf.07.10.2010 "Gazeteciler yargı kıskacında")
Ekim 2010 tarihi itibariyle Milliyet gazetesi muhabirleri 213 ceza davası ile birinci sırada. 160 ceza davasıyla Radikal ikinci, 124 ceza davası ile Hürriyet gazetesi üçüncü sırada. (Sedat Ergin. Türk basını üzerine çöken büyük kâbus" Hürriyet. 14 Ekim 2010).
Radikal gazetesi muhabirlerinden İsmail Saymaz hakkında açılan 10 ayrı ceza davası var ve 83 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Star gazetesi muhabirleri hakkındaki 1.500 savcılık soruşturmasından 407'si ceza davasına dönüşmüş. Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar hakkında kesinleşmiş 50 ay hapis cezası bulunuyor, 40 ayrı ceza davası var ve toplam olarak hakkında 100 yıl hapis cezası isteniyor. Adliye muhabiri Helin Şahin için 40, emniyet muhabiri Bünyamin Demirkan için 20 dava açılmış. Taraf gazetesi muhabirlerine soruşturmanın gizliliğini ihlalden açılan dava sayısı 310 ve ayrıca 285 dava da sürüyor. Köşe yazarı Yıldıray Oğur 15, adliye muhabiri Bahar Kılıçgedik 25, Mehmet Baransu ise 40'a yakın ceza davasında yargılanıyor. Zaman gazetesi muhabirleri hakkında açılan bine yakın savcılık soruşturmasından 553'ü ceza davasına dönüşmüş durumda. Yargı muhabiri Büşra Erdal hakkındaki dava sayısı 62. Yeni Şafak gazetesinin muhabirleri hakkında 350 savcılık soruşturması ve 95 ceza davası var. Vakit gazetesi muhabirlerine açılan 350 soruşturmadan ise 200'ü ceza davasına dönüşmüş.
Konuşmanızda bu davaların bazen "çelişkili şekilde açılması"na dikkat çekmişsiniz. "Eminim ki, mahkeme safhaları geldiğinde, bunların hepsi düzeltilecektir" demişsiniz.
Dediğiniz gibi, davaların "çelişkili şekilde" açılmaması konusunda çok haklısınız. Fakat, mahkeme safhaları geldiğinde hepsinin düzeleceğinden o kadar emin olmayın. Yanılırsınız, aksi olur. Mahkemede, düzelmez. Bu tür ceza davaları daha açılır açılmaz ve sonuçlanır sonuçlanmaz sorun yaratır, çözümü çok zor sorunlar üretir. Bu yüzden Türkiye'de demokrasi sorununu açılan ceza davaları üzerinden konuşulur ve tartışılır. Bu alışkanlık oldu. Zaten sizi de konuşturan ve şaşırtan çok sayıda ceza davası değil mi? Ama ifade özgürlüğünün korunması için asıl önemli olan en az sayıda ceza dava açılmasıdır.
Konuşmanızda "Şiddet söz konusu olmadığı süre içerisinde, her türlü fikir, bir ülkede konuşulabilmeli ve paylaşılabilmeli. İnsanlar, en aykırı fikirlerini bile, şiddet içermemek şartıyla konuşabilirler. Hepimiz, yeteri kadar olgunuz, neyin doğru, neyin yanlış olacağını ayırt edebilecek durumdayız." demişsiniz. Haklısınız.
Bu söylediklerinizi acaba, hükümetin tam kadro hazır olduğu bir günde TBMM'de tekrarlar mısınız? Yasama ve yürütme organı da söylediklerinizden yararlanır. Çünkü onlar basın özgürlüğüne ve buna bağlı olan "ülkenin itibarına" çok düşkündürler.
Yoksa yazı yazma hürriyeti, söz söyleme özgürlüğünden daha üstündür diye düşünerek, örneğin bir bayram vakti çıkacağı söylenen bir gazetede, basın özgürlüğü üzerine başyazı mı yazarsınız?
Gazetecilerin ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı/sınırlandırıcı birçok yasa nedeniyle cezalandırma tehdidi ve ceza davası riski altında oldukları bir yerde; demokrasi risk altındadır.
Unutmadan, "sarı basın kartı" almışsınız... Hayırlı uğurlu olsun, güle güle kullanın! (Fİ/TK)