Geçtiğimiz yıl bu aylarda, bayram sonrasında şarbon hastalığı medyada gündemi oldukça işgal etmiş ve konu farklı yönleriyle tartışılmıştı.
Brezilya ve İrlanda'dan ithal edilen yaklaşık yedi bin hayvanın yaklaşık dört bininin bulunduğu Ankara Gölbaşı’ndaki bir tesis şarbon nedeniyle 27 Ağustos’ta karantinaya alındı. Bu tesiste çalışan kişilerde şarbon belirtileri görüldü, sonrasında ülkenin farklı yerlerinden şarbon vakaları haberleri gelmeye başladı. Sivas’ta üç kişi şarbon şüphesiyle hastaneye yatırılırken yaşadıkları köyde şarbon karantinası uygulandı, Silivri’de şarbonlu hayvanla temas eden 48 kişiden altı kişide deri şarbonu görüldüğü açıklandı. Bu süreçte Tarım ve Orman Bakanı’nın açıklamasından Türkiye'de, 2018'de 79 noktada şarbon hastalığı görüldüğünü öğrendik. 79 farklı noktada hayvanlarda şarbon hastalığı tespit edilmişti, medyanın haberi yoktu ve bayram sonrası ithal hayvanlarla ilişkilendirilerek gündem yapılıyordu.
Geçen yıl tam olarak ne oldu, hangi dersleri çıkardık? Sorun neredeydi? Doğrusu net yanıtlar vermek zor. Bakalım bu yıl neler olacak?
2018 yılındaki tüm insan şarbonu vakaları ve özellikle bayram sonrası vaka sayısı konusunda veri yok ama Sağlık Bakanlığı İstatistiklerine göre 2008-2017 arasındaki 10 yıllık dönemde toplamda 1333 kişide şarbon görülmüş ve sekiz kişi ölmüş. Son yıllarda vaka sayısı azalsa da insan şarbonuna hâlâ rastlamak mümkün, üstelik ölüm de gerçekleşebiliyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün Haziran 2019 verilerine göre bu yıl içinde, 105 bini büyükbaş hayvanlara olmak üzere toplamda yaklaşık 165 bin şarbon aşısı yapılmış. Şarbon hastalığı tespit edilen hayvan sayısı hakkında bir bilgi yok bu verilerde. Ama aşılama gereksinimi olması, hayvanlarda hastalığın olduğuna işaret ediyor.
Acaba 2018 yılında 79 farklı noktada görülen hastalık bu yıl kaç noktada var? Bilmiyoruz.
Biyoterörizm amaçlı kullanımını bir yana bırakırsak şarbon hayvanlarda görülen ve belirli yollarla insanlara geçen bir hastalık ve geçen yılki deneyim gösteriyor ki bayram nedeniyle dikkat edilmesi gereken bir tehdit. Hastalıkla mücadelenin temel stratejisi de hayvanlarda görülme sıklığının azaltılması, bulaşın önlenmesi ve sağlam hayvanları aşılama. Bu açıdan “sağlık” kavramının bütüncüllüğünü gösteren bir örnek şarbon. Gıda ve hayvancılık alanındaki çalışmaların koyuculuk açısından önemini gösteren bir örnek. Yediklerimiz, içtiğimiz su, soluduğumuz hava bedenimize zarar veren etkenleri içeriyorsa sağlıktan sağlıklı olmaktan nasıl söz edebiliriz? Peki, kim nasıl sağlayacak suyu, gıdayı, havayı zararsız tutmayı? Kim denetleyecek? Şirketlerin “öz sorumluluk” gerçekleştirmesini mi bekleyeceğiz? Yoksa kamusal bir sorumluluk, kamusal bir yapı, kamusal bir düzenleme mi olacak?
Peki, hangi kamu?
Şarbon mikrobu insanlara, çeşitli koşullara ve dış ortama dayanıklı bir formda, hasta hayvanlardan ya da hayvan ürünlerinden ya deri yoluyla ya solunum yoluyla ya da sindirim yoluyla bulaşıyor. Dolayısıyla ya hasta hayvanın deriye teması, ya hasta hayvandan mikrobun solunumla alınması ya da mikrobun bulunduğu etlerin iyi pişirilmeden yenmesiyle bulaşabiliyor.
Aslında risk altındakiler daha çok hayvancılıkla ya da hayvan ürünleri işleriyle uğraşanlar. Dolayısıyla mesleki olarak risk altındakiler. Örneğin çobanlar, hayvan bakıcıları, kasaplar, mezbaha işçileri, dericilik işi yapanlar, veteriner hekimler vb.
Ancak geçen yıl yaşananlar hayvan sağlığı ve kontrolünün önemini hatırlatan bir deneyimle farklı riskler bulunduğunu da gösterdi. Ayrıca şarbon sadece bayramdan bayrama değil ülkemizde az ya da çok sürekli olarak görülen bir hastalık. Bu açıdan hastalığın belirli yönlerinin akılda tutulmasında yarar var.
Bu konuda Türk Tabipleri Birliği’nin ve Tabip Odalarının (Ankara Tabip Odası gibi) hazırladıkları dokümanları hatırlatalım. (CIY/EKN)