Marx sansürlenmiş basının özünü
“Esaretin karaktersiz canavarıdır; o uygar bir canavar, süslenmiş bir kürtaj
Özgür basının özünü ise:
“Karakterli rasyonel, özgürlüğün ahlaki özü” olarak tanımlar.
Basın özgürlüğünde saldıran Landtag karşı devrimcilere, özgür tartışılabilir sorunların kapsamını sınırlandıranlara karşı…
Basının ancak kapsamı genişlediği sürece kültürünün ve entelektüel eğitimin bir aracı olabileceğini savunur.
Çünkü Marx’ a göre:
“Genel anlamda basın, insan özgürlüğünün gerçekleşmesidir. Bu nedenle, nerede basın varsa, orada basın özgürlüğü vardır.”
“Hiç kimse özgürlükle savaşamaz” der.
“…olsa olsa diğerlerinin özgürlüğüyle savaşır. Öyleyse her türden özgürlük daima var olmuştur, bir zamanlar sadece özel bir imtiyaz bir başka zamandaysa evrensel bir haktır.
Yani bütün mesele basın özgürlüğünün “belirli kimselerin imtiyazı veya insan zihninin imtiyazı olup olmadığı”dır!(*)
Marx bunları ve daha fazlasını 1840’lı yıllarda Almanya’daki sansür tartışmaları için söylemiş!
Sansüre karşı çok net bir tavır almış.
Yıl 2013.
Ve Türkiye’de sansürün “kaldırılışının” 105. Yılına ramak kalmışken…
Sansür bütün ağırlığı ve çirkinliğiyle sürüyor.
Sansürün çok değişik biçimlerine maruz kalmış bir ülkenin yurttaşları olarak…
Öyle ki çoğu zaman otosansürle sansürcülere iş bırakmadığımız anlar, süreçler hiç az olmasa da…
Her 24 Temmuz da 1980 yılında sansür “kaldırıldığı” gerekçesiyle “basın özgürlüğü” kutlanıyor!..
İronik bir durum bu elbette.
Bu nedenle her 24 Temmuz da basın meslek örgütleri ortaya koydukları verilerle sansürün çok değişik biçimlerinin hangi yöntemlerle/yollarla uygulandığını…
Hapisteki ve yargılanmakta olan gazeteci sayısını, AKP hükümetinin baskısıyla kaç gazetecinin, programcının işine son verildiğini…
Yazdıkları haber ve makalelerin editoryal masada sansüre uğramasını onurlarına yedirmeyip, kaç gazetecinin istifa ettiğini…
Muhalif gazeteci ve basın yayım kurumlarına uygulanan baskıları…
Ve daha birçok bilgiyi, veriyi kamuoyuyla paylaşıyorlar
Bu sene tam da sansürün “kaldırılması”nın yıldönümüne sayılı günler varken, medya tekelleri öyle örneklerin altına imza attılar ki!..
Hakikaten Abdülhamit’in sansürüne rahmet okuttular!
Neyse ki her daim gerçekler inatçı ve devrimci
Memlekette Taksim Gezi Parkı direnişiyle bambaşka bir bahar kendini gösterince…
Rüzgarlar direnişten ve direnişçilerden yana esince…
Harikalar yaratan çapulcular medya tekellerinin ve sansürcülerin ipliğini de anında pazara çıkardılar.
Ve onları penguenleriyle baş başa bıraktılar.
Bütün bu güzellikleri hapishaneden seyretmek zorunda kalmak insana koysa da...
Hani derler ya!
Ölsem de gam yemem gayrı diyebileceğimiz türden günler yaşanıyor memlekette…
Varsın sansürcüler tüm çirkinlikleriyle sansürlerini sürdüredursunlar.
Ne çıkar?!
***
9 Temmuz tarihli Gündem Gazetesi’ndeki köşesinde sevgili Ragıp Zarakolu açık mektup yazmıştı.
Posta yoluyla göndereceği mektubun bana ulaşma garantisi olmadığını…
Ve bir de mektubumu gazete okurlarıyla birlikte okuyacak olsam da sansürcülerden önce okuyabilmemin daha iyi olacağını düşündüğü için bu yolu tercih etmiş.
Her ne kadar yok edilme kararı alınan bir mektubum dışında, bugüne dek mektuplarım Mektup Okuma Komisyonu’nca karalanmamış olsa da…
Böyle düşünmekle iyi etmiş.
Sevgili Ragıp Zarakolu’ na gösterdiği duyarlılık ve incelikten dolayı teşekkür ederim.
Ve buradan herkese sansürsüz, özgür bir yaşam diliyorum.
Sevgiyle kalın… (FE/HK)
* K.Marx’ ın basın özgürlüğü ve sansüre dair değerlendirmelerini 2012 yılın Dipnot Yayınları’ndan çıkan “Basın Özgürlüğü Üzerine” adlı kitaptan aldım.
** Füsun ERDOĞAN, 13 Temmuz 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane