Denizli'de YSK kararına karşı, temsili sandığa "hayır" yazılı peçeteler atıldı. Fotoğraf: Ramazan Çetin - Denizli/DHA |
Aylardır Türkiye’nin gündemini işgal eden 16 Nisan referandumu geride kalırken, kısa sürede sonlanmayacağı görülen tartışmaları da beraberinde getirdi. Muhalefetin kampanya yürütme olanaklarının son derece sınırlandığı, kimi zaman olanaksız hale geldiği, buna karşılık iktidarın her türlü devlet olanakları ile her yerde kampanyasını görünür ve hatta “zorunlu kıldığı” bir süreç sonucunda “evet” oyları az farkla, “cebren ve hile ile” önde çıkarıldı.
Bu satırları yazarken henüz “resmi” sonuçlar açıklanmamıştı. Ancak resmi sonuçlar açıklandığında dahi, bu “resmi” sonuçların herhangi bir meşruiyet öğesi içermeyeceği, en azından Türkiye yurttaşlarının yüzde50’sinin bu seçimin meşruiyetini sorgulamaya devam edeceği ve bu referandumun Türkiye tarihine “şaibeli seçim” ve hatta “yok hükmünde” olarak geçeceği görülüyor.
Türkiye tarihinde farklı dönemlerde son derece tartışmalı hale gelmiş seçimler oldu. Yaşları yetenler bilir, bu ülkenin insanları 1990’larda çöplükten çıkan oylara tanıklık etti. Ancak yine de bu defaki kadar insan zekası ile dalga geçen bir yöntem oldu mu bilmiyorum. Resmi mühür taşımayan oy pusulalarının geçerli kabul edilmesi gerçekten akıllara ziyan bir “karar”.
Öyle ki, oy sandığının başına gidilmesini anlamsızlaştıran bir durum söz konusu. Eğer mühürsüz oy pusulaları geçerli olacaksa, ki resmi mühür taşımayan oy pusulaları nihayetinde bir kağıt parçasından ibarettir, devletin özel bir formatta oy pusulası hazırlamasına da gerek kalmaz; seçmen tercihini bir kağıda yazıp bırakıverir. Hatta “istek parça” talebinde bulunur gibi bir peçeteye yazıp tercih iletilir elden ele. Gazino misali. “Gazino demokrasisi” misali.
Şaibeler nedeniyle referandum sandığından ne evet ne hayır çıkabildi; sosyolojik olarak bölünmüş bir ülkenin teyidi çıktı. Bu öyle bir bölünme ki, yüzde 50’ye yapmak istediğini ancak diğer yüzde 50’yi yok sayarak ve baskılayarak gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Yüzde 50’nin artık bir süredir gösterdiği ceberut yüzünü bütün çıplaklığı ile ortaya koymadan ve iç huzuru ile emellerini gerçekleştirebilmesi neredeyse olanaksız.
Referandum hileleri sadece resmi mührü olmayan oy pusulaları ile sınırlı değil; blok oy kullanma, seçimlere katılmayanların yerine oy kullanma, gibi faklı seçim hileleri söz konusu. Bunların temeli OHAL ile atıldı. OHAL’de referanduma gidilmesi zaten seçimlere daha yapılmadan şüphe düşürmüştü. Zira Güneydoğu’da güvenlik güçlerinin baskısı altında oy kullanılması, sandıkların taşınması, yerinden yurdundan edilen Kürtlerin oy kullanamaması ve HDP’nin müşahitlerinin gözaltına alınması ya da sandık başından zorla uzaklaştırılmaları, vs. söz konusu. Silahların gölgesinde ve baskı altında kullanılan oylara da hile karıştığına dair güçlü veriler mevcut (bkz. Hayır ve Ötesi ön raporu). Bu yönüyle, İttihat ve Terakki’nin seçimi kazanmak için baskı uyguladığı, vatandaşı dövmekten çekinmediği 1912 yılındaki “sopalı seçimleri” andırıyor, sadece sopanın yerini silah almış durumda.
Seçim hilelerinin olduğu yerde bu hilelere karşı protestolar da kaçınılmaz. Örneğin Meksika’da seçim hilelerine karşı hareketler 1990’lı yıllara damgasını vurdu. Seçmenler oylarına sahip çıkmak için iktidarın kalbine, Zócalo Meydanı’na kamp kurdu[1]. Seçim gecesinden bu yana Türkiye’de de özellikle “hayır”ın güçlü olduğu kentlerde/ilçelerde/mahallelerde seçim hilelerine karşı gösteriler düzenleniyor.
Bunlar yurttaşlık hakkına sahip çıkma eylemleri. Söz konusu eylemlerin seyrini devlet şiddeti kadar, başta muhalefet partileri olmak üzere örgütlerin stratejileri de belirleyecek. Eylemler giderek marjinalleşip sönümlenecek mi, yoksa yayılıp yükselişe mi geçecek sorusunun yanıtı bir dizi kaynak ve strateji ile devlet ve eylemciler arasındaki etkileşimin alacağı biçime bağlı. Kısacası referandum sırasında yaşananların, 1990’lı yıllarda Meksika’daki gibi bir hile karşıtı hareketi mi doğuracağı, yoksa seçim hilelerini mi kurumsallaştıracağını önümüzdeki günlerin mücadeleleri belirleyecek.
Son bir not da CHP’ye ilişkin. Seçim gecesinden beri CHP’den yapılan açıklamalar, CHP’nin sokakta örgütlenen bu eylemlerin serpilip gelişmesine bir kaynak oluşturmayacağını, yani kitleleri arkasından sürüklemeyeceğini, kitlelere güç katmayacağını, olsa olsa yeterince güçlenmeleri halinde kitlelerin CHP’yi arkalarından sürükleyeceklerine işaret ediyor...(AU/NV)
[1] H. Combes (2007), “Oy sandıklarını korumak. 1990’lı yıllarda seçim hilelerine karşı hareketler”, içinde F. Ergut & A. Uysal, Tarihsel Sosyoloji. Stratejiler, Sorunsallar, Paradigmalar, Dipnot Yayınları, Ankara, s. 249-281.