Sanat tarihçisi, tarihçi ve küratör John-Paul Stonard’ın yazdığı “Başlangıçtan Bugüne Sanatın Öyküsü”, Say Yayınları etiketiyle yayımlandı.
“İmge içgüdüsü muhtemelen elli veya altmış bin yıl önce ortaya çıktı. Yaklaşık on iki bin yıl önceyse ikinci bir içgüdü ortaya çıktı. Bu defa dolaşmak değil, insan yaşamının yeni yerleşik yapıları, tarım, ekip dikmeye ve hayvan otlatmaya dayanan bir hayat bu içgüdüyle harekete geçiyor ve yönlendiriyordu. Herhangi bir doğal kaya oluşumundan oldukça farklı olarak manzarada kocaman dikili taşlar görünmeye başladı. Mevsimler değişirken toplanılacak ve geri dönülecek yerler, ruhların ve güçlü ataların anılarının olduğu, yağmurun kararttığı ve güneşin ısıttığı evlerdi. Daha yerleşik bir yaşam tarzının işaretleriydiler. Çiftçilik bolca ürünün üretilip ticaretinin yapılabileceği ve servet biriktirilebileceği anlamına geliyordu. Güçlü liderler kendi etki alanlarını oluşturdular, insanlar da kendilerini, ortak bir amaç doğrultusunda iş birliği yapan daha büyük gruplar olarak görmeye başladılar. En eski topluluklar olan bu gruplarla birlikte, tek tek bireylerin yapabileceklerinin çok ötesinde şeyler yaratılabilirdi. Tüm değişiklikler, insan egemenliğinin ilk kalıcı işaretleri olan manzaradaki etkileyici yeni devasa taş şekillere yansıdı,” diyor John-Paul Stonard Say Yayınları’ndan Sema Özgün çevirisiyle yayımlanan “Başlangıçtan Bugüne Sanatın Öyküsü” kitabında.
Sanatın kadim sorusu “neden”i Paleolitik Çağ’ın kaya resimlerinden günümüzün modern, kavramsal sanatlarının ardına kadar kovalayan Stonard kitabında, sanat eserlerini ve çıkış hikâyelerinin keşfini yeni bir yol üzerinden anlatmaya ve anlamaya girişiyor.
Yaşam izlerini sürerek insanlığın “yaşam”la birlikte “çiziktirmeye” başladığı anlam dünyasının mağaralardaki ilk yansımalarını arayarak yola koyulan John-Paul Stonard, zaman ilerleyip de insanla birlikte gelişen, yer değiştiren, farklı şekillerle imgeleşen “çalışmaların” anlamlarını çözmeye çalışıyor. Her bir zaman diliminin kendi sanatını yaratmasıyla birlikte, ifadelerdeki değişkenliği, kullanılan alet edevatı yorumlayan yazar, inanış biçimlerinin, yönetimlerin, yeni hayatların sanat üzerindeki etkilerine mercek tutuyor. Tüm dünyayı vatan belleyen insanlığın elindeki her şeyi sanat adına bir kaynak olarak kullanmasıyla karşılaştıklarından birer “eser” çıkarmasının sanatın gelişimine yaptığı katkıya dikkat çekerek bin yıllar boyu neleri, nasıl düşündüğümüzü, yorumladığımızı örneklerle ve tarihsel nesnelerle somut bir biçimde ifade ediyor. Adım adım günümüze kadar gelen ve böylece kitabı sanatsal bir “zaman makinesine” çeviren Stonard, sadece sanatın değil, insanın değişimini de bir arada ele alıyor ve şartlar ne olursa olsun, ikisinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğinin altını çiziyor.
“Başlangıçtan Bugüne Sanatın Öyküsü”, Ernst Gombrich’in anıtsal kitabı “Sanatın Öyküsü” kitabıyla kafa kafaya gidebilecek nitelikte, sanatın ilgi alanına giren disiplinlere, alanlara elini kolunu sallayarak girip ortaya “sanatsal bir bütün” çıkaran, yeterli kaynağı da fazlasıyla içinde barındıran bir kitap.(BS/AÖ)