Avcı toplayıcı döneme kadar uzandığımızda, tarihin kadınlarla başladığını ve dişil bir şekilde de devam ettiğini görürüz.
Saygı duyulan, sözü dinlenen, ailesini ve içinde yaşadığı ortamı çekip çevirenin kadın olduğu kabul gören bir gerçektir. Mitolojide de böyledir.
Ancak ne zamanki yediği, içtiği, yaşadığı yer insana yetmemeye başlamış, işte o zaman erkek devreye girmiş ve “erkekliğini” göstermek için kendine er meydanına atarak bilek gücüyle tarihin yazımını baştan aşağı değiştirmiştir.
Tarih artık eril bir dile dönmüş ve kadınlar da ta o zamandan itibaren “evinin kadını” olmaya mahkûm edilmiştir. Yüzyıllar geçse de devran aynı kalmış, kadının yeri değişmemiştir. Bu genellemenin içinde yer alan sanat tarihi için de geçerlidir bu durum.
Frida dışında üç tane kadın sanatçı sayabilecek kişi bulabilir miyiz? Bence bulamayız. İşte tam da bu konuya el atan bir kitap yayımlandı kısa süre önce.
Aslı Kotaman’ın yazdığı, Karakarga Yayınları etiketiyle çıkan kitap, sanatta da “kadının adı yok”a verilecek güzel bir cevap niteliği taşıyor.
50 kadın sanatçının 50 eserinin yer aldığı kitapta, Aslı Kotaman, Hilma af Klint, Marina Abramoviç, Faith Ringgold, Ana Mendiata gibi ünlü sanatçıların yer almadığını, bunu da bilinçli olarak yapmadığını belirtiyor.
Zira Kotaman kitabı yazmaya başladığında yaptığı listede hakkında daha az şeyler yazılmış isimlere yer vermek istemiş. Biraz buruk bir biçimde de sanatın yakın dönemine gelemeden 50 kişilik kadın sanatçıların listesinin dolduğunu fark ettiğini belirtiyor.
Kitabını sanat tarihinin gölgede dahi değil, tamamen karanlıkta kalan yerleri aydınlığa kavuşturmak için yazdığını söyleyen Kotaman, kadın sanatçıları sanat tarihi içinde yeniden düşünmenin aynı zamanda bir meydan okuma olduğunu ifade ediyor ve bu adımın kendisi için olduğu kadar gelecek kuşaklar için de bir ihtiyaca dönüştüğünü söylüyor.
“Sanat tarihi yazılırken kadınlar bir yanlışlık sonucu, basitçe unutuldukları için ya da yeterince iyi kadın sanatçılar olmadığı için dışarıda bırakılmadı. Sanat tarihi başından beri kadınları, dahası erkek olmayanları dışarıda bıraktı. Akademi de toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin kurulmasına her zaman katkı sağladı. Sonunda erkek olmayan sanatçıların eserleri saklanmadı, kataloglanmadı, o sanatçılara sanatçı olabilme şansı verilmedi, sanatçılar cinsiyetleri açısından asla eşit şartlara sahip olmadı. Döneminde ünlü olanlar bile unutulurken bazıları tanınma kısmına bile yanaşamadı. Tabiri caizse nice yetenek sündü gitti,” diyor Aslı Kotaman kitabının önsözünde.
“Sanatın Erkeksiz Tarihi” de işte o sünüp giden yetenekleri geç de olsa gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyor.
Kitaptaki kadın sanatçıları, biraz olsun merak uyandırmak için buraya almadığımı belirterek yazıyı noktalayayım…
"Sanatın Erkeksiz Tarihi", Aslı Kotaman, Karakarga Yayınları/ 176 Sayfa
(BS/EMK)