Yaklaşık iki haftadır İsviçre’nin Cenevre Kantonu’ndayım. Avrupa’ya gelmemin üzerinden ise henüz bir ay bile geçmedi. Avrupa’da yer alan birçok ülkenin siyasal sürecine dair gündemi çeşitli haber sitelerinden düzenli olarak takip etmem ise sadece bir yıldır ritüelim haline gelmiş durumda.
Bunun Türkiye’deki gündemin dinamiği ile yakından alakası var. Her güne yeni bir çalkantılı gündemle başladığımız Türkiye’de, başka ülkelerde ne olup bittiğini ancak o ülkelerin Türkiye gündemi ile kesiştiği noktalarda takip etme ihtiyacı duymamızı garip bulmuyorum. Gerçekten çılgınca bir hızda değişen gündem buna izin vermiyor.
Cenevre’ye misafir olarak gelmemin ilk günlerinde şehri tanımak, tipik turistik gezi niteliğindeydi benim için. Doğası, tarihi ve kültürel yapılarını tanımaya çalıştığım bu kentte, dünya çapındaki uluslararası kuruluşların (Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü vs.) merkez ofislerinin bulunması en ilgi çekici yanlardan biriydi. Ne de olsa bu durum, İsviçre’yi dünya siyasetinin önemli merkezlerinden biri haline getiriyor.
Avrupa Birliği’nde olmayıp tarafsız ülke statütüsüyle AB ülkelerinin ortasında bulunan İsviçre’nin en bilinen yanlarından biri ise elbette ki oldukça “güvenli” bankaları... Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında, savaştaki ülkelerin sermayelerini İsviçre’nin tarafsızlığı ve güvenli banka politikası nedeniyle İsviçre’de koruma altına almasından bugüne, ülkede dünya burjuvazisinin sermayesinin önemli kısmı bulunmaya devam ediyor. Müşteri-banka ilişkisinde gizliliğiyle bilinen İsviçre bankaları kara para aklama açısından da önemli bir misyona sahip.
Bu anlamda peyniri, çikolatası, saati, çakısı ile bilindiği kadar İsviçre bankalarıyla da ünlü ve ekonomisindeki istikrar bununla doğrudan bağlantılı.
Superfictions Projesi
İsviçre hakkında bildiklerim oldukça sınırlıyken ve bunları da ülkeye gelmeden önce dijital ortamda okuduğum birkaç makale ve izlediğim videolarla edinmişken burada olmamın sadece turistik bir gezi olmasını istemiyordum. Evet, Rhone Nehri’nde yüzmek güzel, Cenevre Gölü kenarında yürümek, tarihi binalar karşısında etkilenmek de... Ancak bu kente olan kısa ziyaretimde Cenevre Kantonu ve İsviçre hakkındaki ekonomi, siyaset, politika ve kültüre dair internetten edindiğim bilgilerin dışında da bir şeyler istiyordum.
Şansım yaver gitti. Bu isteğime bir sergi sayesinde kavuştum.
Her ayın ilk pazarında Cenevre’de bulunan müzelerin ücretsiz olarak gezilebileceğini söyleyen arkadaşımla günler öncesinden 7 Ağustos Pazar gününe dair planımızı yapmış olduk. Müzeleri gezecektik, her yerin kapalı, sokakların bomboş olduğu bir Pazar gününü böylelikle değerlendirecektik. Henüz evdeyken sergilerin içeriğine bakmaktan ziyade en yakın müze ile günümüze başlayalım dedik.
Böylece ilk durağımız arkadaşımın evine oldukça yakın bir konumda olan Centre d'Art Contemporain Genève oldu.
Ve bu yazının konusunu veren Guerreiro do Divino Amor’un sergisi ile karşılaşmamız burada oldu. Hiçbir fikrimiz olmadan gittiğimiz bu sergi ile İsviçre’nin dünya üzerindeki siyasi konjonktürel durumuna ilişkin sanatsal bir yaklaşımla birçok gerçeği yakalama fırsatını elde ettik. Divino Amor’un ironi ve mizahla harmanladığı çalışmasında gerçekler oldukça sert bir dille ifade ediliyordu. Ki bu durum, Türkiye’de böyle bir sanat çalışmasının olma ihtimalinin zayıflığını da bana defalarca hatırlattı.
Çalışmasını videolar, yayınlar ve animasyonlar aracılığıyla şekillendiren Divino Amor, çeşitli ülkeleri “Superfictions” projesi kapsamında ele alıyor. 2005 yılından beri yürüttüğü bu çalışma ile dini, coğrafi, sosyal ve politik içerikli yarattığı kurguların ülkelerin inşasına nasıl müdahale ettiğini araştıran Divino Amor’un çalışmasında şimdiye kadar İsviçre dışında Belçika ve Brezilya da yer aldı.
Tanrıçalar ve kutsal değerler
“The Miracle of Helvetia (Helvetia Mucizesi)” ismini verdiği çalışmasının bu bölümünde sergi salonuna girişinde bizi karşılayan İsviçre’nin ulusal kişileştirme karakteri olan Helvetia figürü oldu. Bir tarafı gözleriyle etrafa ateş misali ışık saçan diğer tarafı ise gözleri kapalı olarak ele alınan bu figürün ardından gelen çalışmalar ise sonrasında izleyeceğimiz videonun görsellerinin yer aldığı afişlerdi.
Helvetia figürüne çağdaş bir yeniden yorum yapılan ve günümüz İsviçresi’nin tanrıçalarının ve kutsal değerlerinin neler olabileceğine dair yapılan sorgulamaların sonucunda oldukça ironik ve sert bir yorumlama kullanılan bu çalışmada, İsviçre’nin kimliğine dair pek çok fikir edindik.
Divino Amor, yarattığı Friedena isimli tanrıça ile Birleşmiş Milletler’e atıfta bulunuyor örneğin. Cenevre’deki Birleşmiş Milletler Merkez Ofisi’nin önünden çeşitli inanç, ulus ve kimlikleri yem atarak besleyen bir figür olarak Friedena ile BM eleştirisi ardından Venuma isimli finanstan sorumlu tanrıçaya dönüyor. Pragmatizm ile eşleştirdiği Venuma’yı, ABD ile resmediyor, kokain ticaretine ilişkin vurgular yapıyor. Sergide Nestle gibi firmalarla az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekosistem ve canlı sağlığı üzerindeki etkiden, eğitim sistemine ilişkin elitizm eleştirisine, dünya ülkelerinin gizli bilgilerinin burada saklanmasına dair pek çok vurgu ise başka tanrıçalarla ifade ediliyor.
25 Mayıs - 7 Ağustos 2022 tarihleri arasında Cenevre’de gerçekleşen serginin son gününde, İsviçre’nin siyasal, kültürel, ekonomik, sosyal durumuyla tamamen karşılaştık. Karşılaştığımız en önemli şey ise sanatın yaratıcılığı ve eleştiri gücüydü. (ACA/AS)