İstanbul'un en kosmopolit bölgesi olan Beyoğlu'nun tarihi binalarının arasından geçerek Kuledibi'ne ilerliyoruz. Etraf oteller, restoranlar, butikler, müzik stüdyoları, sanat galerileri ve sanatçı atölyeleri ile dolu.
İstanbul Boğazı ve Haliç'in kesiştiği noktada, tarihi Galata kulesini kuşatan Kuledibi tarih boyunca birçok farklı kültürlere ev sahipliği yapmış. Şimdi de burada Roman, Kürt, Musevi yoksulları, Laz esnafı, entelektüeller, sanat düşkünü burjuvazi, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, göçmen işçiler yan yana ama birbirlerinden ayrı yaşıyorlar.
Galata Kulesi'nin önündeki meydanı ve kalabalığı aşıp arka sokaklara daldığımızda, son birkaç yılda sanat merkezine dönüşen bu iklimde mahalle hayatı da direniyor; çocuklar sokaklarda koşuşturuyor, galerilerin üst katlarındaki evlerin pencerelerinden sarkan kadınlar bakkaldan sütü ekmeği sarkıttıkları sepetlerle alıyorlar.
Kuledibi duvarları ve dükkan kepenkleri graffitilerle kaplı. Yerin göğün fotoğrafını çeken turistlerin arasından geçip bir galeriye giriyoruz.
Kapıyı Kristina açıyor. Kristina Kramer Almanya'dan altı yıl önce gelmiş ve son iki yıldır Manzara Perspectives sanat galerisinin küratörlüğünü yapıyor. Bu galeride değişik ülkelerden sanatçı ve sanat öğrencilerinin kolektif sergileri açılıyor, farklı kültürler sanatta biraraya geliyor.
Kristina, Timothée Huguet ve Gamze Özer'in birlikte gerçekleştirdiği "even my mom can make a book" sergisinde 32 ülkeden 228 kişinin 500'den fazla fanzin sergileniyor.
Bu üçlü sanatçıları değil eserlerini göç ettirmeye karar verince seslerini internet yoluyla dünyaya duyurmuş ve çalışmaları da yine aynı yolla toplamışlar. Böylece sergiyi gerçekleştirmek için bir bütçe bulmaya gerek kalmamış.
"Herkes bir kitap/fanzin yapabilir"
Gamze sergiyi, "takıntıları, tutkuları ve zihnimizdekileri dokunulacak bir şekle sokup paylaşmakla ilgili" sözleriyle anlatıyor.
"Sanatçıları bağımsız yayınlar, sanatla alakası olmayan insanları da fanzin yapmaya ve yayınlamaya teşvik etmek istiyoruz. Serginin adıyla da bunu vurgulamaya çalıştık aslında."
Sergiye ilk eser de Gamze'nin annesinden gelmiş. "Benim güzel mücevherlerim" adındaki bu fanzin projenin sloganını kanıtlarcasına girişte ziyaretçilere dağıtılıyor.
Japonya'dan Brezilya'ya, Endonezya'dan Macaristan'a dünyanın farklı köşelerinden postayla gelen fanzinler, bağımsız yayınlar, el yapımı kitaplar Gamze, Timothée ve Kristina'yı "Bakkal"ı kurarak projeyi bir sonraki aşamaya taşımaya teşvik etmiş.
Kültürel zenginlik sanatı çeşitlendiriyor
Timothée, Fransa'dan staj için gelmiş bir sanat öğrencisi. Manzara Perspectives'in İstanbul'da gerçekleştirdiği birçok apartman projesine (apartman daireleri, yaşam alanları içerisinde gerçekleştirilen karma sergiler) katılmış.
"Belgesel ve video enstalasyonları yapıyorum. Çeşitli araçlar, bazen heykeller kullanarak alanları ve mekanları yeniden düzenliyorum. Ziyaretçinin eserin içine girip, etkileşime geçmesini sağlıyorum."
Stajı bitse de Timothée ülkesine dönmeyi pek düşünmüyor, çok ülke gezmiş ama Türkiye'de kendini evinde hissettiğini söylüyor.
"Kültürel zenginlik sanatı çeşitlendiriyor. Türkiye'de sanatçılar daha net, doğrudan ve angaje işler ortaya koyuyorlar. Bazen bunu yapmak için risk de alıyorlar."
Göçmen fikirler
Timothée de fanzin sergisine katılımın yüksek olmasından memnun. Bir yan proje olarak, bu fikri bir video sergisine dönüştürmeye hazırlanıyor. Fanzinlerin dünyayı dolaşacağı düşüncesi onları heycanlandırıyor.
"Sergilediğimiz her fanzinin bir hikayesi var. Şimdi tüm bu hikayeler farklı şehirleri, ülkeleri ziyaret edecek; farklı insanlar farklı bir gözle inceleyecek."
Kristina, sergiyi önce Türkiye'nin farklı şehirlerinde götürmek ve bu şehirlerden de yeni fanzinlerle ayrılmak istediklerini söylüyor.
Çizgilerle konuşmak
Sergide insan nereye bakacağını, hangi fanzinden başlayacağını bilemiyor. Fanzinler ülkelere göre ayrılmadan, kime ait oldukları belirtilmeden duvarlarda asılı duruyor.
Kristina ve Gamze sunumu özellikle bu şekilde hazırladıklarını söylüyor.
"Önemli olan fanzini kimin hazırladığı, aralarında ünlü sanatçıların olup olmadığı değil. Fanzini, insanların düşüncelerini basılı ya da el yapımı malzemelerle ifade ettikleri bir araç olarak görüyoruz."
Yani bu proje insanların kendilerini ifade ettikleri şekilleri biraraya getirmeyi dert edinmiş.
Kitapları incelerken farklı ülkelerden, şehirlerden her yaştan insanın dünyasına, kültürüne dalıyoruz. Japonya'dan gelen dijital ve abstract işler, İsrail'den yazı ve kolaj ağırlıklı feminist fanzinler, Birleşik Devletler'den 'sanat eleştirmenliğini' eleştiren kolaj kitaplar, Türkiye'den el yapımı dergiler, günlükler, eylem fotoğraflarıyla yükselen 'Hesap Soruyoruz' sesleri, yine ABD'den sokaklarda yaşayan bir gencin daktilosuyla yazıp yolladığı hikayeler ve daha niceleri.
Hayatı yansıtan, kimi zaman kişisel kimi zaman toplumsal hikayeler anlatan, dalga geçen, itiraz eden, isyan eden birbirinden farklı eserler tek bir duvarda sergileniyor.
Farklı kültürler, çizgiler aracılığıyla konuşuyor daha çok. İnsanlar kendilerini ifade etmekte söze başvurduklarında ise ortak dil olarak İngilizce öne çıkıyor.
İstanbul sanata kapılarını açınca
Timothée ve Kristina İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla birlikte uluslararası sanat camiasında sık sık gündeme geldiğini söylüyor.
"İstanbul'a ve Türkiye'ye ilgi ve merak artıyor," diyor Timothée.
İstanbul sokaklarında sanatla karşılaşmak sürpriz değil. Şehir hayatına entegre edilmiş enstalasyonlar, sokak sergileri, dans performansları bir anda karşımıza çıkınca şaşırmıyoruz artık.
2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri programlı bir kalkışmayla, bu sanat ortamının yayılması ve yaratıcılığın kışkırtılmasını kast edilse de edilmese de bir miktar etkiledi herhalde. Ne var ki Bizans'tan bu yana iç göçler ve dış göçlerin buluşma noktası olan İstanbul farklı kültürlerle sürekli besleniyor.
Son yıllarda başta İstanbul olmak üzere uluslararası müzik, sinema, tiyatro festivalleriyle, bianellerle Türkiye'de kültürel buluşmalar, tanışmalar, etkilenmeler artıyor. Ülke içinde de farklı kültürler de yaratıcılıklarını görünür kılma, kendilerini ifade etme yolunda çalışıyor. Çokkültürlü, çok kimlikli sanat kültür ortamı çok yönlü bir şekilde metropoller dışında yerelde de gelişiyor.
Manzara Perspectives'deki "even my mom can make a book" sergisi bu oluşan iklimde kültürlerin İstanbul'da buluşmasına, sonrada birlikte dünya yolculuğuna çıkmaya hazırlanmasında ilginç bir örnek.
İlk durak İsveç ve Sırbistan. İlkinde sanat öğrencileri, ikincisinde bir özel galeri üstlenmiş eserlerin göçünü ve sergilemeyi.(ÇT)