Doğrudan 1929 bunalımı ile karşılaştırılan bir ekonomik kriz dönemi içindeyiz.
Böylesine güçlü bir kriz üzerine düşünmek öncelikle yakın gelecekteki gündelik yaşantımız açısından önemlidir. Okuyacağınız yazı dizisi bazı noktalarda (krizin mahiyeti gibi) yeni bir şey söyleme durumunda değil. Ancak bazı noktalarda (toplumsal muhalefet gibi) yeni değilse bile düşünülmesi arzulanan önerilerde bulunma çabası içinde olacak.
2008 Krizinin basit anlatımı
Yaşanılan ekonomik krizin tam olarak ne olduğuna dair çokça açıklamalar mevcut. Ancak bunların çoğu da iktisat dili içinde ve daha çok uzmanların anlayacağı tarzda açıklamalar. Bu nedenle yaşanılan krizin ne olduğunu, onun karmaşıklığını yok saymadan, biraz gündelik dile çevirmek gerekir.
Nasıl bir metanın incelenmesi ile üzerinden bir ekonomik sistemin temel dinamikleri çıkabiliyorsa, tersi biçimde bir ekonomik sistemin yaşanan krizini gündelik ilişkiler içine de dönüştürebilmek mümkündür.
“İlk bakışta bütün bunalım sırf bir kredi ve para bunalımı gibi görünür.” Marx’ın bu ifadesi, görünürdeki kredi ve para krizinin esasının kapitalist ilişkiler olduğunu açıklamaya başlamak için ifade eder.
Ama şu an için sadece görünürdeki “kredi ve para” krizinin nasıl olduğuna basitçe bakalım. (Not: Rakamlar sadece konuyu anlatmak içindir.) Basit anlatıma geçmeden hemen önce, aşağıda tekrarından özellikle kaçınılmayan bir ifadelendirmeyi belirtmeliyiz: Kredi çeşitli şartlar altında verilen borçtur. Yani kredi borçlanma ve borçlandırma ilişkisidir.
Maaşınız 1000 YTL olsun. Ancak 1000 YTL mevcut harcamalarınıza yetmediği için ya bankadan ya da tefeciden (ki borçlandırma işlevi nedeniyle banka ve tefeci öz olarak aynıdır) borç, kredi almak durumundasınız.
Diyelim ki o anki duruma göre belirli bir faizle 3000 YTL’lik kredi/borç buldunuz. Güvenceniz nedir? Her ay düzenli olarak ödenen maaşınız yani 1000 YTL. Ödeme planınız basitçe 2 kalemdir: 1.kalem kredi/borcun geri ödemesi için gerekli minimum para. 2. Kalem diğer ödemeler.
Ancak bu 2 kalemdeki gelişmeler sabit kaldığı sürece borç ödenebilir. Ama sabit kalmadığında krizin ilk adımları gözükmeye başlar. 2.kalem olan diğer ödemelerin (örneğin elektrik faturasının artması, çocuğunuzun aniden hastalanması ve hastaneye ödenilenin) fiyatları arttıkça, yani ödemedeki oranlar dengesizleştikçe ve arttıkça 1.kalem olan kredi/borca baskı uygulamaya başlar.
En sonunda öyle bir noktaya gelir ki 2.kalem harcamalar ya da 2.kaleme eklenen ek harcamalar nedeni ile 1.kalem olan kredi/borç için gerekli minimum para ödenemez hale gelir. Bu noktada banka ya da tefeci anlaşma gereği kabul ettirdiği faiz üzerinden borcunu tamamıyla tahsil etme yoluna gider. Bu ya yeni bir anlaşmadır ya da icra yani somutlaşmış emek ürünlerine el konulmasıdır. İcra evdeki temel ihtiyaç mallarının tasfiyesi olacağı için (buzdolabı, çamaşır makinesi ya da bizzat evin kendisi) borçlu olan yıkıma uğrar.
Bu krizin bireysel ilk adımıdır. İkinci adımı ise size kredi/borç verene doğru evrilir. Şöyle ki, 3000 YTL kredi veren banka ya da tefeci, elindeki para olarak tuttuğu metasından daha fazla kar elde etmek için, size verdiği borcun geri döneceği düşüncesi ile kendisinden borç isteyen diğerlerine de borç verir. Eğer bunu kendi öz sermayesinden yaparsa kurtarma şansı vardır. Ancak banka ya da tefeci kredi olarak borç vereceği parayı bir başkasından borçlanarak elde ediyorsa, ki şu anki bankaların durumu budur, bu defa borçlandırdığının krizini bu defa borç veren banka ya da tefeci yaşamaya başlar.
Mortgage Krizi = Sanal Değer Krizi
Şu an kendisini para ve kredi krizi olarak gösteren kriz, ilk olarak Mortgage (borçlanarak ev sahibi olma) krizi olarak ortaya çıkmıştır. Temeli yukarıda basitçe anlatmaya çalıştığım kriz ile aynıdır. Farkı ise verilen borcun gerçek değerin çok daha üzerinde belirlenen sanal değer olmasından kaynaklanır. Sanal değerin tavuk suyunun, suyunun, suyu biçiminde üretilmiş olması ortaya çıkan yıkımın da gerçek nedenidir.
Mortgage krizi olarak adlandırılan sanal değer krizi aslında yabancı olunmayan bir olayın daha büyük boyutta oluşmuş halidir. Mortgage’de üretilen sanal değer, aslında bir dönem sokaktan çevirip insanlara kredi kartı verilmesinin ta kendisidir. Çünkü sokaktan çevirip kredi kartı verme aslında kredi kartını alanın gerçek değerine bakmadan ona bir sanal değer atfederek kredilendirilmesi / borçlandırılmasıdır.
Kredi kartı kullanan çoğu insanın başına gelmiştir. Banka size danışmadan kredi/borçlanma limitinizi yükseltir. Normalde 1000 YTL’lik geliri olanın kredisi/borcunun en fazla 1000 YTL olması gerekirken, banka düzenli ödeme yapmanızın bir ödülü olarak limitinizi 3000 YTL’ye çıkarır. İşte bu gerçek değere göre verilen kredi/borç değil sanal bir değere göre verilen kredi/borçtur. Borçlu verilen bu sanal değere kanarak bu krediyi/borcu kullanmaya başladığı anda yukarıda dile getirilen borç ödeyememeye dayalı krize girer.
Mortgage’da ise sanal değer evlerin fiyatlarının gerçek değerinin üstünde belirlenip borçlarının gerçek gelirine endekslenmiştir. Evin gerçek değeri 10.000 YTL iken, banka evin değerini 50.000 YTL olarak belirleyip, kredi/borç isteyene 50.000 YTL vermiştir. Böylece banka 10.000 YTL üzerinden kazanç elde etme yerine, 50.000 YTL üzerinden kazanç yapma yolunu seçmiştir. Aradaki 40.000 YTL’nin ise gerçekte karşılığı yoktur ya da sanaldır.
Bu banka aynı zamanda verdiği 50.000 YTL’lik borca kaynak yaratmak için bir başkasından 50.000 YTL borçlanır ve banka kendi borçlanmasına kaynak olarak sanal biçimde ürettiği 50.000 YTL’lik alacağını gösterir. Normalde 10.000 YTL olan bir ev 50.000 YTL’den kredilendirilirse, 10.000 YTL’yi herhangi bir nedenle ödemekte zorlanan borçlu bu defa 50.000 YTL’yi ödeyememek durumunda kalacaktır. ABD’deki kriz tam da budur.
Sonuçta banka sanal biçimde yarattığı değeri alamadığı zaman kendi borcunu da ödeyememeye başlar. Borç ödenemediği anda sanal olarak ifade edilen değer birden bire gerçek borç halini alır. Çünkü her alacaklı, geri isteyeceği borcunu verdiğine göre ister, gerçekle ilgisine göre değil.
Mortgage’daki sanal değerin yaratacağı yıkımı gösteren en iyi örnek İzlanda’nın yaşadığı krizdir. İzlanda’nın milli geliri 19 milyar dolardır. Yani İzlanda’daki gerçek ekonomik faaliyetin ürettiği değer sadece 19 milyar dolardır. Ancak banka ve gayrimenkulün sanal olarak işlenmesi sonucu İzlanda’nın dış borcu 138 milyar dolardır. Sanal değer gerçek borç olarak borçlandırıldığı için İzlanda’nın borcu gerçek gelirinin 7 katıdır.
Krizin gerçeğe dönmesi
Mortgage ile başlayan sanal değerin gerçek borçlanma krizi, kredi/borç ile varlığını sürdüren tüm sektörlere doğru yansıdı.
İlk başta bankalar geri ödenmeyen kredilerinin yarattığı kara deliği büyütmemek için reel sektör denilen sanayiye de kredi/borç vermeyi kestiler. Sonuçta bankalar sanayiye yaptıkları gibi gerçek insanlara alış veriş yapmaları için kredi/borç veremeyince, sanayi de aşırı üretim mekanizmasının kurbanı olarak mallarını satamaz hale geldi. Ayrıca sanayi mallarını satamaz hale geldiği anda bir zamanlar aşırı üretim için aldığı kredileri geri ödeyemez hale geldi.
İşte tam da burası, yani kapitalizmin aşırı üretim krizi, Marx’ın görünürdeki kredi ve para krizinin gerçek nedenidir. Çünkü Mortgage anlayışı inşaat sektörünün azami kar hırsı ile aşırı üretim yaparak bunalıma girmesi, yine aşırı üretim anlayışı ile var olan sanayiye doğru krizin yayılmasını sağladı.(EZ/EÜ)
* Yarın: 1929-2008 bunalımlarının Karşılaştırılması