Fotoğraflar: Mehmet Salih Baran
Füsun’a ait 4 bin 213 tane sigara izmariti, daha müzeye girer girmez, girişteki duvarda hepsinin altında notlar, tarihlerle beraber...
Biriktirmek: Orhan Pamuk bunu akıl almaz detaylarla kitaplaştırmış yetmemiş bir de müzesini yapmış.
Çukurcuma’da bulunan eski üç katlı bir bina restore edilerek, Masumiyet Müzesi kitabının sözcüklerine, bir ev yapılmış efendim. Masumiyet Müzesi’nden bahsediyorum. Ama bugün sizinle paylaşacağım konu bu değil. Yine de yolunuz düşerse gidiniz. Yolunuz düşmezse de düşürürsünüz belki. Kemal ve Füsun'un efsunlu aşkının eşyalara sinmiş kokusunu ve üçüncü kattaki duvar yazısını görmek için.
Daha müzeden yeni çıkmıştım. Hava sıcak, Ağustos... Altmışlı yaşlarda olduğunu düşündüğüm üstü başı dağınık, bir elinde sigara diğer elinde birkaç resim fırçası, iki binanın arasında kalmış dar girişten, o önde ben arkada içeri doğru geçtik. Girer girmez görünenler büyük bir ahşap masa üzerindeki; kitaplar, fırçalar, boya kutuları ve masanın her tarafına yayılmış olan tütündü. Duvarlardaki resimler, odayı ağzına kadar doldurmuş olan eski eşyalar, küçük bir sehpanın üzerinde bulunan plastik oyuncak at... Diğer dikkatimi çekenlerdi. Yeşil kanepeye oturduk, iki açık çayın eşliğinde üzerimde Masumiyet Müzesi’nin heyecanı ve şaşkınlığı hala dururken, anlattıkları, yaşantısı, o gün ikinci defa biriktirmenin tutkusuyla allak bullak olmuştum.
“Ben bir Marlon Brando ve Sezai Karakoç hayranıyım” diyerek başladı, ressam Avni Akmehmetoglu.
"Antika uğraşının içine doğdum. Ama asıl sevdam resimdi. On yıldır her gece resim yaparım. Gündüzleri yapmam. Gündüzleri beni ziyarete gelen turist ve senin gibi meraklı gençlere, Sezai Bey’in şiirlerinden okurum, resimlerimi anlatırım ve Marlon Brando konuşuruz. Benim için yerli Picasso diyorlar. Bundan hiç rahatsızlık duymuyorum."
Söze Sezai Karakoç hayranlığını dile getirerek başlayınca Avni Usta, artık böyle hitap ediyorum, “Sen de yazar mısın?” Bunları da sordum. Daha birçok şeyi de konuştuk. Aşk mesela.
“Bir kadın sevdim beş yüz yıl sürdü.
“Şimdi nerededir usta!” diyemedim."
Avni Usta'nın sakin anlatımına eşlik eden nice özlem; etrafımızdaki eski eşyalardan, resim tablolarına, masanın üstündeki sigara külüne, kitaplara, sokağın başındaki Masumiyet Müzesi’ne git-geller yapa yapa sonunda çarpı verdi bir şiire, beraber okuyoruz. Sizler de eşlik edebilirsiniz.
“Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken” (Sezai Karakoç/ Sürgün Ülkeden...)
Efendim şairleri kıyaslamayın bunu çok abes buluyoruz. Hem de çok!
Sohbetimizin ağırlık konusu şiir oluyor genelde. Yaklaşık bir yıldır devam eden arkadaşlığımızın sık sık şiire uzanıyor olmasında benim de payım var.
Söze dökülmeyenler de vardı. 1970 yılına ait eski bir çerçeve içindeki portre gibi.
İsmi, “Beyaz Geceler” siyah bir fonun üzerine çizilmiş olan yüzün içindeki yüz...
Hem aşka hem de özleme “buradayım!” diyor.
Hiçbir zaman satılmayacak olan tek eser.
“Şimdi nerededir usta!” diyemedim.
Erzurum’un kış soğuğunu, soğukların şiir yaktıran durumlarını konuştuk. Avni Usta'nın şiirleri bir kış günü iyi yanmışlar. Bunu gözleri uzaklara dalarak anlattı. Ya da ben öyle sandım.
Ressam Avni Akmehmetoğlu, yaptığı resimlere eşlik eden detaylardan bazılarına yer verdim. İlk kişisel sergisi küratör Ezgi Özsan eşliğinde atölye Tomtom’da sunuluyor. Sanatçının, post-modern teması, “Sadece sen görebilirsin” adıyla farkındalık oluşturmaya ve ses getirmeye başlamış bile. Atölye Tomtom, İstanbul Beyoğlu semtinde bulunan, Tomtom mahallesinde açılmış yeni bir sanat galerisi. Galerinin farklı sunumu da dikkat çeken başka bir özellik.
Bitmedi!
Peki ya siz neleri biriktirirsiniz? Peçeteler, sarı renkli objeler, yabancı paralar, film ve müzik CD’leri , mektuplar, eski kitaplar, kıyafetler, misket, tesbih...
Ben en çok sözcükleri biriktirmeyi seviyorum. (GB/EA)