Gülistan Üstün (sağda, ayakta)
Günlerdir Cizre’de bir bodrum katında diri diri gömülmek istenen onlarca kişiden bir ses duymak için kıvranıp duruyoruz. Bodrum katında mahzur kalan ilk grupla bağlantılar iki hafta önce, 30 Ocak öğlen saatlerinde kopmuştu.
İçişleri Bakanlığı ile bağlantı kurulduğu ve ambülans gönderileceği söylendikten bir kaç dakika sonra havan toplarıyla bombalanan bodrum katındakilerin önlerindeki duvar da yıkılmış; oradakiler derin bir sessizliğe gömülmüştü.
Geçen hafta bu saatlerde yazımı bitirdikten sonra Gebze Hapishanesi’nden Gülistan Üstün’ün de o bodrum katında olduğunu öğrenmiştim. Sonrasında herkes gibi, umutla umutsuzluk arasındaki kahredici bekleyişimiz sürdü...
Dün İçişleri Bakanı Efkan Ala yaptığı açıklamada operasyonların (siz bunu saldırı ve katliamların diye anlamalısınız) çok başarılı bir biçimde bittiğini, ancak hem sokağa çıkma yasağının, hem de “arama-tarama çalışmalarının” devam edeceğini söyledi.
14 Aralık’tan bu yana süren sokağa çıkma yasakları boyunca kadın-çocuk, genç-yaşlı demeden onlarca sivil öldürüldü, çok sayıda kişi yaralandı ve neredeyse ilçenin önemli bir kısmı yakılıp yıkıldı; halk zorla göçettirildi.
Pazar günü akşamüzeri TRT bodrum katındaki 60 kişinin öldüğü haberini duyurmuştu! Tıpkı Maraş’ta, Sivas’ta, Madımak’ta, 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamında olduğu gibi...
19 Aralık sabahı battaniyeye sardıkları ve yüzü kimyasalla yanmış/erimiş kadın tutsağın dediği gibi “diri diri yaktılar!” içeridekileri!.. O bodrum katında yananlarla birlikte insanlığımızı da ateşe verdiler... Sonra sosyal medyada bedenlerinin fotoğraflarını paylaştılar. Toplumda yarattıkları korkuyu bir üst seviyeye çıkarmak, korku imparatorluğu yaratmak, insanları yıldırmak için...
Baktığım her fotoğrafı hangisi Gebze Kadın Hapishanesi’nin Eylem’i, Cizre’nin Gülistan Üstün’ü diye özel olarak da incelemeye çalıştım. Ve her fotoğrafta öfke ve isyanımın biraz daha kabardığını, kabına sığmaz bir hal aldığını hissettim.
2012 Temmuz’unda Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane’den Gebze Kadın Hapishanesi’ne götürüldüğümde, bir iç etkinlikte tanımıştım Eylem’i... Uzun kıvırcık saçlarıyla, su gibi duru güzel sesiyle Türkan İpek’le türkü söylediğinde; Azime (Işık) bana dönüp en yaşlımız ve en gencimiz diyerek Eylem’i tanıtmıştı.
Gençlerden oluşan koğuş Moliere’in Cimri’sini Kürtçe’ye çevirerek sahnelediklerinde Eylem, Mariane rolünü canlandırmıştı. Oyun sonrası çok başarılı olduğunu söyleyip kutladığımızda, her zamanki gibi yanakları al al olmuş, sevinç ve utangaçlığı birlikte yansıtan gülümsemesi yüzüne yerleşmişti.
2009 Kasım’ında tutuklanmıştı Cizre’nin Gülistan Üstün’ü... Cizre’deki Mem Û Zin Kültür Merkezi’nde Koma Mayeser’de solistti. O yıllarda sık sık kamuoyunun gündemine giren taş atan çocuklardandı. Katıldığı bir eylemde taş attığı gerekçesiyle gözaltına alınıp, tutuklanarak Mardin Hapishanesi’ne gönderilmişti. 2012 Şubat’ında bir grup kadın arkadaşla birlikte Gebze M Tipi Hapishane’ye sürgün sevkle gelmişti. Kendi gibi sesi de çok güzeldi ve her etkinlikte mutlaka mikrofonu eline tutuşturup güzel sesiyle konferans salonunu şenlendirmesini isterdik.
17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyüterek idam sehpasına gönderen devlet, gözaltına alındığında 17 yaşında olan Gülistan’ın da kemik yaşını büyütmüş; PKK’ye üye olmaktan 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Devletin Kürt’e karşı olan intikam duygusu her yerde olduğu gibi burada da devreye girmiş, Gülistan’a bir de propaganda cezası vermişlerdi.
2012 yılında Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin kaldırılması için PKK ve PAJK’lı tutsakların başlattıkları ölüm orucu eyleminin ilk ekibinde yer almıştı.
2014 Temmuz’unda 17 yaşında girdiği hapishaneden 22 yaşında tahliye olduğunda, onu kapıda yine Gebze Hapishanesi çıkışlı arkadaşlar karşılamıştı. Bir-kaç gün sonra da İstanbul Kadıköy’de buluştuk. Ruken, Gülbahar, Eylem, oğlum Akocan ve ben... Hep birlikte Moda sahiline gittik, akşama kadar sahilde gezdik. Ayakkabılarımızı çıkarıp çimenlerde yürüdük, denizin kayalıklara vuran dalgalarıyla oynadık...
Hapishanenin gri betonuna ve payımıza düşen bir avuç gökyüzüne inat; yeşilin ve önümüzde uzanan sonsuz gökyüzünün ve denizin mavisinin tadını çıkardık. Ağız dolusu kahkahalarımızı gökyüzüne savururken, ardımızda bıraktığımız arkadaşlarımızın kulaklarını her çınlattığımızda; bakışlarımızın dokunduğu güzelliklere dalıp, onları beton ve demirin çirkinliğine bırakışımıza hüzünlenip, bol miktarda “keşke”li cümleler kurduk.
Kısa bir süre sonra, Eylem memleketine ailesinin yanına döndü. Kültür merkezinde çalışmaya başlamıştı. Onu hapseden, kemik yaşını büyüterek tam 4 yıl 8 ay hapis yatıran devlete inat, mücadeleyi ve direnişi seçmişti Gebze Hapishanesi’nin genç Eylem’i.
Yüreğim umutla umutsuzluk arasında gidip gelirken, burada kilometrelerce uzakta Gebze Hapishanesi’nin genç Eylem’ine, Cizre’nin Gülistan’ına güle güle diyemiyorum. Hala “bir umut” diyerek kendi kendimi teselli etmeye çalışıyorum... Belki bir yerlerden çıkar, “bakın buradayım, hiç bir yere gitmedim” diyerek o güzel sesiyle Kürtçe türküler söyler diye bekliyorum. Giyinip-kuşanır ve uzun-kıvırcık saçlarını rüzgarda savunarak, Gebze Hapishanesi’ndeki arkadaşlara; “Hadi arkadaşlar bu defa da Moliere’in Cimrisi’ni Cizre halkı için oynayalım” diye seslenir!..
Bir yandan hayallar kurup, yaşadığına dair umudumu diri tutmaya çalışırken, günlerdir sevgili Gülistan’ın bir şarkı söyler gibi halkına “direnin” diye seslenişi kulaklarımda çınlıyor. (FE/HK)