"Resmi olarak yalanlanmadıkça hiçbir şeye inanma" der Britanyalı gazeteci Claud Cockburn.
Ama devletin işlediği cürümler Roboski'de olduğu gibi resmi olarak yalanlanamayacak kadar aşikar olduğunda muktedirler yaşananları yok sayma, önemsizleştirme, küçümseme yoluna giderler.
Bir hata olmuştur ama suçlu da yoktur. Ordu, hükümet ya da MİT (yahut üçü birden), yani bir şekilde resmi sıfatı olan failler, "samimiyetle" vatanı korumak istemişlerdir. Samimiyet "PKK'li olabilir diye bomba yağdırmaktır" onların lûgatinde, "köylüler olabilir diyerek bombardımandan imtina etmek" değil.
"Bir hata oldu" derler aynı samimiyetleriyle. "Yasaları zorlayalım, parası neyse fazlasıyla(!) verelim" derler tüm insaniyetleriyle. İçlidirler: "Yazık, aralarında bizim partililer de varmış" diye üzülürler en içten hissiyatlarıyla. Ve izandan yoksundurlar: 34 delikanlıyı öldürüp "Ama onlar da kaçakçılık yapıyorlardı" diyecek kadar...
Lakin Roboski katliamı yine de bir "köylüleri gerillalarla karıştırma" vakası değildir elbet. Ankara'dan bir operasyon odasından çok yönlü olarak sevk ve idare edilen planlı, programlı bir harekâttır: Karadan, sabah karakolun önünden kaçağa giden köylülerin dönüşte yollarını kapatırlar, top atışlarıyla dağınık grubu bir araya toplarlar ve havadan bomba yağdırırlar.
Türkiye'de devlet çok sivil öldürdü. Ama 33 Kurşun'dan bu yana bu kadar sivili bu kadar alenen tek seferde katletmemişti.
Bundan 70 yıl evvel yaşanan 33 Kurşun Olayı'yla, Roboski katliamı arasındaki fark çok değildir; (34 - 33 = 1) kadardır ancak. O zaman yine suçları kaçakçılık yapmak olan köylüleri kuytuya götürüp kurşuna dizmişlerdi. Şimdi ise kaçakçılık yapan köylüleri kuytuda bir araya toplayıp bombaladılar.
Düşünüyorum da, Ağustos 2011'de "kötü komutanlar"ın gidip "iyi komutanlar"ın gelmesiyle ne çok değişti şeyler. Eğer "kötü komutanlar" kalsaydı, şimdiye kadar bir gazeteye bazı konuşma kayıtları, bazı İHA görüntüleri çoktan servis edilmiş olurdu sanki.
Şimdi utanmadan "onlar da kaçakçılık yapıyorlarmış ama" demeye başladılar yüksek sesle. Kimse orduya toz kondurmuyor. Bir komutan değişikliğiyle o yerden yere vurulan ordu yine "Kahraman Türk Ordusu" oldu.
***
Yine de usta gazeteci Cockburn'un girişte andığımız tespiti, şu predatörler meselesinde işimize yarayabilir: Hani şu Wall Street Journal'in (WSJ) Roboski katliamında istihbaratın ABD predatörlerinden geldiğini söyleyen haberinde.
Devletin, istihbaratın ABD predatörlerinden geldiğini günlerdir resmi olarak nasıl da hastalıklı biçimde yalanladığına bakılırsa, WSJ'nin iddiası gayet de doğru. Hele Başbakanın dün kürsüde nasıl çileden çıktığına, WSJ'ye "Sana ne, sana ne oluyor?" diye nasıl haykırdığına bakılırsa çok, çok, çok doğru.
İyi de, Türkiye niye bu kadar çırpınıyor aksini iddia etmek için? Neden "Hayır, predatörlerin suçu yok, çocuklarımızı biz kendi heronlarımızla öldürdük, ama 'samimiyetle' öldürdük ve parası neyse fazlasıyla ödemeyi de 'samimiyetle' teklif ediyoruz" diyor?
İsrail'in Mavi Marmara'da katlettiği kurbanlar için önerdiği 6 Milyon doları "ahlaksız teklif" olarak niteleyen Türkiye nasıl oluyor da böylesi "ahlaksız bir söylemi" hicap duymadan en üst düzeyden tekrar tekrar dile getirebiliyor?
Çünkü predatör almak istiyor. Türkiye, şu müthiş "entegre strateji"si çerçevesinde bu işin heronlarla olmayacağına, Kürt sorununu çözmek için predatörler gerektiği kanaatine varmıştı. Çünkü predatörler hem daha iyi görüyordu, hem de hemen vuruyordu.
Peki ne kadar iyi görüyor, ne kadar isabetli vuruyor bu predatörler? Londra merkezli Araştırmacı Gazetecilik Bürosu'nun verdiği bilgilere göre; ABD, Afganistan'da bu İHA'lar aracılığıyla gerçekleştirdiği saldırılarda son 8 yılda 500 ila 800 arası sivil öldürmüş ve bunlardan 175'i çocuk.
Bu şu demek aynı zamanda: İHA'larla öldürülen her dört kişiden biri sivil ve her dört sivilden biri çocuk. Yemen ve Somali'de de daha düşük sayıda olmakla beraber, benzer oranlar söz konusu.
Ama Türkiye'nin predatör sahibi olmasını istemeyenler var. Kim olabilir? İsrail olabilir mi? Neden olmasın? ABD'nin kendisi bile olabilir. Ama ABD, istemiyorum ya da İsrail istemiyor, bu iş olmaz demez: Kamuoyu baskısı var, şimdilik askıya alalım, der. Kongre'den geçmez, der, hele şu seçimler bir geçsin, der vs...
Biz birlikte ABD'de dönenlere bakalım kısaca. Bu ayın başında Beyaz Saray'ın Terörle Mücadele danışmanı John Brenner bir açıklama yaptı ve "ABD'nin bazen spesifik El Kaide teröristlerine karşı hedefe odaklı İHA saldırıları düzenlediğini" açıkladı.
"Ya İran da terörist olarak gördüğü ayrılıkçı Kürtlere karşı İHA'lar kullanırsa ne olacak?" Ertesi günkü soru buydu. Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta 'van minüt' çektiği gazeteci David Ignatius, Washington Post'taki köşesinde "bunu herkesin bildiğini ama resmi olarak açıklanmasının kullanımını herkes için meşru kıldığını" söyledi.
Halihazırda söylediği şeyi yapan ve ABD'den predatör almak için bastıran Türkiye'den hiç bahsetmedi ama aynı şeyi Çin'in Sudan'da, Rusya'nın Çeçenistan'da yapması ihtimallerini de anarak aynen şu soruyu sordu: "Ya İran da terörist olarak gördüğü ayrılıkçı Kürtlere karşı İHA'lar kullanırsa ne olacak?"
Ve son olarak WSJ, Şikago'daki NATO zirvesinden birkaç gün önce Türkiye'nin günlerdir yalanlamak için çırpındığı predatör haberini yaptı. Abdullah Gül ABD'den eli boş döndü. Başbakan kürsülerden köpürdü.
ABD basınında tartışma sürüyor. Halen İHA'ların farklı amaçlar güden başka ülkelere satılmasının tehlikeli olacağı yazılıyor.
Türkiye İHA'larla operasyon yapmaya başladığı şu son 10 ay içinde Ranya'da (5'i çocuk 7 kişilik bir aile - Ağustos 2011), Şemdinli'de (Necdet ve Tayyar Güreli kardeşler) ve Roboski'de (Çoğu çocuk 34 genç insan) toplam 43 sivili öldürdü, bunlardan 22'si çocuktu.
Haksızlar mı? (BK/HK)