Aysun’u İstanbul’da ekoloji hakları için yapılan eylemlerden birinde tanıdım. İçimizdeki her zaman en “asi” ve kararlı”lardan olan Aysun, tıpkı ekoloji mücadelesindeki hali ile kanserle mücadele ediyor. Şimdi size, yaklaşık beş yıldır meme kanseri ile mücadele eden Aysun Paksoy'u anlatacağım. Aysun, sevgili Kazım Koyuncu'nun memleketi Hopalı, Laz bir kadın.
Aysun’a “meme kanseri” tanısı konulduğunda İstanbul’da tedavi görüyordu ancak koşullar ve o dönemlerde iki yaşında olan kızıyla da ilgilenebilmeleri için, üç yıl önce Hopa’ya, ailesinin yanına taşındı.
Kansere karşı mücadelesi de Hopa'daki hastane ve yaklaşık iki saat uzaklıktaki Rize Onkoloji Hastanesi’nde devam ediyor. Bu salgın günlerini nasıl geçirdiğini sormak için aradığımda ilk cümlesi “Çok çok kötü, anlatamam” oluyor.
Her zamanki neşeli sesiyle, gülümseyerek “Biliyorsun ben bunlara çok kızıyorum, yoruluyorum hemen, çok konuşturma beni” diyor.
En çok meme kanseri görülüyor
Aysun, her konuştuğunda pandemi döneminde hem kansere karşı mücadele eden hem de koronavirüsten korunmaya çalışan kadınların sesini duyar gibi oluyorum.
4 Şubat Dünya Kanser Günü'nde, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) paylaştığı verilere göre, sadece 2018 yılında, 18.1 milyon insana kanser teşhisi konulurken, 9.9 milyon kişi kanserden hayatını kaybetti.
Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre kadınlarda en sık tanısı konan kanser türleri meme, tiroid, kolon, rahim ağzı ve akciğer kanserleri. Dünya genelinde de kadınlarda en çok görülen kanser türü meme kanseri.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi Başkanlığı verilerine bakıldığında kadınların 25-49 ve 50-69 yaş aralıklarında en fazla etlilendikleri kanser türü yine meme kanseri.
Meme kanserinin tedavi aşamasında ise en önemli etken, erken tanı. Uzmanlar, yılda bir kez yapılacak düzenli muayene ile kişilerin meme kanserine yakalanma risklerini azaltabileceklerini savunuyor. Ancak, pandemi koşullarında Türkiye'li kadınlar hastaneye ulaşmalarında sorunlar yaşadığını, ilgili testleri yaptırmakta zorluklar çıktığını biliyoruz.
Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin verileri birlikte değerlendirildiğinde Türkiye'de her sekiz kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanseri olduğu görülüyor.
Sayılar bize Aysun gibi hem kanserle hem de pandemi ile mücadele eden çok sayıda kadın olduğunu söylüyor.
20 günde bir doktora gitmesi gerekiyor
Peki, bu kadınlar pandemi döneminde neler yaşıyor?
Aysun, meme kanserini bir ölçüde atlatmış olmasına rağmen vücuduna yerleşmiş, önce boğazında sonra yemek borusunda ortaya çıkan bir tümörle daha mücadele etmek zorunda.
Eğer 20 günde bir “akıllı ilaç” dediği ilacını almazsa bu tümörün iki yıl sonra tıpkı daha önce boğazından yemek borusuna geçtiği gibi vücudunun başka bir yerinde tekrar çıkma olasılığı da var.
Yani bu nedenle 20 günde bir “akıllı ilacı” almalı ve kanser değerlerini gösteren testleri yaptırmalı.
112’den gelip ilaç verdiler, ölçüm yapıyorlar
Aysun pandeminin ilan edildiği gün 20 günlük “akıllı ilacı” almak için Hopa Devlet Hastanesi’ne gitmek istiyor, telefonla arıyor ancak görevliler “Sakın hastaneye gelmeyin” diyor.
Aysun o günü, “O kadar kötü oldum ki, çözümsüz kaldım. Ne yapacağımı bilemedim. Yani diyorlar ya 'kanser de bir şey mi artık herkes grip olur gibi kanser oluyor'. Bir olsunlar bakalım, anlarlar kanser ve grip farkını. Çözüm var biliyorsun ama hastaneye gidip alamıyorsun” diyerek anlatıyor.
Israrlı uğraşları sonucunda Aysun’a bu kez hastanenin 112 servisinden görevli yolluyorlar, ilacı alıyor ancak sağlık durumunu gösteren testlerin tamamını yaptıramıyor.
“Tedavim uzaktan kumandalı oldu”
Çünkü bu testlerin tamamı sadece Rize’deki Onkoloji Hastanesi’nde yaptırılıyor. Eksik de olsa verileri Rize’deki doktoru ile paylaşınca bu kez Aysun “sevinsem mi üzülsem mi bilemedim” dediği bir yanıtla karşılaşıyor: “Aysun sen sakın buraya gelme. Ben sana uzaktan bilgi vereceğim.” Gülümseyerek anlattığı bu şaşkınlık halini “Tedavim uzaktan kumandalı oldu” diye özetliyor bana.
Rize Onkoloji Hastanesi
Aradan bir 20 günlük süre daha geçince Aysun, Rize Onkoloji Hastanesi’ne gitmek için Hopa’dan yola çıkıyor.
Pandemi nedeniyle az yolcu alan dolmuşların yol ücretini de iki katına çıkardığını görüyor. Hopa-Rize arasındaki yol için iki kişilik ücret ödüyor. Sosyal mesafesini koruyor ama esas şaşkınlığı Rize merkezde inip hastane dolmuşuna bindiğinde yaşıyor:
“Araçlarda ayakta onlarca yolcu vardı, sosyal mesafe zaten yoktu…”
Hastaneye gittiğinde doktoru “Bu seni son görüşüm, başka bir kente gidiyorum” diyor. Aysun’un daha önce de sıkça belirttiği sorun yine baş gösteriyor yani. Onkoloji Hastanesi’nin çalışanlarının ilgili, cihazlarının birçok hastaneye göre çok daha iyi koşullarda olduğunu söyleyen Aysun, yaklaşık beş yıldır en az dört doktor gördüğünü söylüyor.
"Yani" diyor, “Rize’de doktorlar bu hastanede kalmıyor. Kanserin en fazla olduğu illerden biri olan Rize’de Onkoloji Hastanesi yapıyorlar ancak doktorları burada tutacak bir zemin yok. Zorunlu hizmeti biten doktor, buradan hemen gidiyor. Hastalar da her gelen doktora durumunu yeniden anlatmakta zorunda kalıyor..”
"Kızımla ayakta duruyorum"
Aysun, kanserli hastaların kanserle mücadele ederken bir deneyim sahibi olduğunu belirtiyor. Bu nedenle de pandemiyle mücadelede bu deneyiminin etkisi olduğu görüşünde.
Kansere karşı mücadelesi pandemiyle zorlaşıyor ama yaşama olan inancı artıyor. Bana, “Hiç düşmedim Evrim, hep iyi olacağım, iyi olacağım dedim. Beni kızım Arte ayakta tuttu” diyor.
Aysun’u nükleer karşıtı eylemlerden birinde tanıdım.. Hopa’nın derelerini, Loç Vadisi’nin çiçeklerini, Karadeniz yaylalarını nasıl savunuyorsa, bedenini de kansere karşı öyle savunuyor.
İnanıyorum ki şirketlerin yaşam alanlarımızı talan etmesine izin vermediği gibi, o en asi hali ile etkinliklerin en önünde durduğu gibi bu kez hem salgın koşullarına hem de tümöre karşı duruyor.
Salgınla mücadelesini anlatırken "Beni çok konuşturma" diyen Aysun konuşmamızın sonunda, "Umarım hastalara bir katkısı olur. Benden çok zor koşullarda olan hastalar da var. Kanserli bir arkadaşımız hastaneye kaldırılamadığı için öldü" diye ekliyor.
Bir de hayalini paylaşıyor:
"Hastalık sürecinde eşimle de evlerimizi ayırmak zorunda kaldık. Ben tedavi için Hopa'ya gelince o İstanbul'da kaldı. Eşimin memleketi Ovacık'ta yeşil bir köyümüz var. Umarım oraya gidip evimizi yeniden kurup tüm hayatımı o doğanın içinde geçirebilirim..."
Şiddetsiz, sağlıklı yeni bir hafta dileği ile.. (EMK)