"Gözlerim sımsıkı kapalı... Yüksek sesle ona kadar sayacağım... Bir oyun bu!... Hiç kimse bana söylemeyecek gözlerimi ne zaman açacağımı... On dediğimde herkes bir yere gizlenmiş olacak..." (Aslı Erdoğan)
Ses: Çığlık
Zaman:Bütün zamanlar ve bütün anlar.
Yer: Diyarbakır.
Bir ses... İki ses... Üç ses... Birbirinin benzeri sesler.
Sesler evlerin önünde durur... Sesleri duyanlar radyolarının sesini kısar ve dışarıya kulak verirler... Dışarıdaki ses olan ve olmayan bütün sesleri bastıracaktır birazdan.
Sesler kapılara yaklaşır... Yaklaşır... Yaklaşır... Yaklaştıkça korkunç gölgeleri büyür... Sesler kapıları tıklar... Tıklar... Tıklar... Tıklamalar birike birike gümbürtü olur... Korku olur... Ölüm olur... Acı olur... Yas olur.
Dışarıdaki sesler kapıları kıracak gibi tıklamaya başlar... İçerdekiler radyolarını kapatıp kapıları açmaya giderler... Kapıları açmaya giderlerken radyoları yere düşer... Radyolarının pil yuvası açılır ve piller yere saçılır... O ana kadar radyoları dinleyenlerin dizlerinde uyuyan kızlı erkekli çocuklar uyanır... Düşen radyolara bakarlar... Düşen radyoları alıp saklanırlar... Kapılar tekmelenir... Kapılar kırılır... Kapılar açılır... Ve o kapılardan içeriye girer birbirinin benzeri sesler... Olan ve olmayan bütün seslerin üzerine dışarıdan gelen o korkunç, o birbirinin benzeri sesler çöker.
Ses: Sessizlik
Beş çocuk, okuldan çıkıp evlerine doğru giderler... Kuçêlerden/sokaklardan geçerler... Konuşmadan kuçêlerden geçerler... Evlerine yaklaşırlarken sessizliği şişman çocuğun sorusu bozar... Çocuklardan uzun boylu olanı cevap verir şişman çocuğun sorusuna... Çocuklar başlarını sallar "tamam" dercesine... Sokağın sonuna geldiklerinde ayrılırlar... Hepsi evlerine dağılır.
Ses: Sessizlik
Çocuklar, Çarşiya Şewiti'de buluşurlar... Çarşı kalabalığı arasından geçmeye çalışırlar... Dükkanlara girip adres sorarlar... Bir dükkana girerler... İçerdeki adam, onlara el kol hareketleriyle bir şeyler anlatır... Dükkandan çıkarlar... Sevinçlidirler.
Çocuklar çarşının içinden insanlara çarpa çarpa aradıkları yere doğru giderler.
Ses: Saatçi, tik tak, tik tak
Çocuklar, adamın tarif ettiği yere gelir... Aradıkları yer Meryem Ana Kilisesi'nin hemen yakınında, hemen ortasında, hemen uzağındadır... Saatçi.
Çocuklar, saatçi dükkanına yaklaşır... Dükkanın camında "Saatçi" yazar... Camları tozlanmıştır... İçerde yaşlıca bir adam vardır... Kamburu çıkmıştır... Saçları ve kısa sakalı kırlaşmıştır... Gülümsemesi birçoktur... Eski zaman, geçmiş zaman, şimdiki zamanın saatleri vardır dükkanında... Zamanın tozu saatlerinin üzerine sinmiştir.
Çocuklar dükkana yaklaşır... Bir süre saatlere bakarlar... Sonra içeriye girmek için kapıya doğru hareket ederler... Saatçi, camdan bakan çocukları görür... Uzun çocuk, arkadaşlarına dönerek kimin ne yapması gerektiğine dair bilgi verir... İki kişi kapı önünde kalır... Uzun çocuk, şişman çocuk ve kız içeri girer.
Saatçi içeri giren çocuklara bakar... Uzun çocuk ile şişman çocuk geride kalır... Kız saatini saatçiye uzatır... Saatçi, kızın uzattığı saati alır... Saati elinde kontrol eder... Uzun çocuk ile şişman çocuk saatçinin sandalyesine oturmasıyla saatlerin olduğu bölüme yaklaşır... Saatçi, çekmeceden eski meşin kordonları çıkarır... Kızın saatine uygun kordonu arar.
Uzun çocuk, şişman çocuğa bakarak göz işareti yapar... Şişman çocuk bir saatlere bir saatçiye bakar göz ucuyla... Heyecandan hızlı nefes alıp verir... Saatlerin tik tak, tik tak sesi şişman çocuğun nefes alıp verişlerini bastırır... Saatçi, işine dalmıştır... Arada bir başını kaldırıp çocuklara bakar ve gülümser... Uzun çocuk, şişman çocuğa son kez işaret eder... Şişman çocuk, saatçiye bakar... Kız, dönüp şişman çocuğa bakar... Saatçinin önünü kapatmak için kenara çekilir... Şişman çocuk, camekandan birkaç kol saati alıp kazağının içine saklar... Yavaşça uzun çocuğun yanına gelir... Saatçi, saatin kordonunu takıp kıza uzatır... Kız saati eline takar ve ne kadar ödeyeceğini sorar... Saatçi kızın sorusunu tekrarlar... Çocuklar, birbirine bakar... Ceplerindeki paraları, saatçinin masasına bırakır... Saatçi, çocukların bıraktığı bozuk paralara bakar... Başını kaldırdığında çocukların dükkandan kaçtığını görür... Saatçi kapıya doğru yürür... Çocuklar artlarına bakmadan koşarlar.
Ses: Sessizlik
Çocuklar, sokağa varırlar... Nefes nefesedirler... Sevinçlidirler... Mutludurlar... Şişman çocuk kazağının içine sakladığı saatleri arkadaşlarına uzatır... Çocuklar şişman çocuğun uzattığı saatleri kollarına takar... Uzun çocuk, artık başlayabileceklerini söyler... Kız eve kadar gitmesi gerektiğini söyleyip koşa koşa eve doğru gider... Çocuklar, ardından bakakalır.
Ses: Radyo, gözyaşı
Kız, koşa koşa eve girer... Annesi salonda oturmaktadır... Yanından hızla geçip odaya girer... Sandığın kapağını açar... İçindekileri çıkarır, babasının pilli radyosunu alır... Radyoya bakar... Çıkardıklarını hemen sandığa koyar... Sandığın kapağını kapatıp odadan çıkar... Annesinin yanından geçer... Durur birden, geri dönüp annesine sarılır, onu öper... Annesi de onu öper... Hızla, arkasına bakmadan koşup evden çıkar... Çıkarken gözyaşları dökülür yere.
Ses: Sessizlik
Kız, koşa koşa arkadaşlarının yanına gelir... Uzun çocuk ile şişman çocuk, kızın elbisesinin arasına sıkıştırdığı radyoyu fark eder... Kıza bakarlar... Kız da onlara bakar... Uzun çocuk, arkadaşlarına dönerek artık başlayabileceklerini söyler.
Çocuklar iki gruba ayrılırlar... İki kişi arayacak, üç kişi ise saklanacaktır... Kız saklanacak grupta yer alır.
Önce kimin saklanacağını belirlemek için yazı tura atarlar... Yazı gelirse üç çocuk saklanacak, iki çocuk saklananları arayacak... Tura gelirse iki çocuk saklanacak, üç çocuk da saklananları arayacaktır... Yazı gelir... Arayacak olan çocuklar saklanacak olanların kaç dakika içinde bulunması gerektiği ile ilgili konuşmaya başlar.
Çocuklar, saatlerini ayarlarlar... Arayacak olan iki kişi, saklanacak olanlara dönüp konuşur:
"1'den 10'a kadar sayacağız... 10 dediğimizde herkes buradan gitmiş olacak..."
İki çocuk, yüzlerini duvara döner, gözlerini kapatıp saymaya başlar:
"Bir, iki, üç, dört..."
Şişman çocuk, uzun çocuk ve kız saklanmak için hızla koşmaya başlar... Diğer iki çocuk, saymaya devam eder:
"beş, altı, yedi, sekiz, dokuz ve on..."
Ona kadar sayan çocuklar, gözlerini açar... Gözlerini elleriyle ovuştururlar... Sonra etrafa bakınırlar... Kimi, hangi yönde, nasıl arayacakları ile ilgili iki çocuk karar alır... Çocuklar, saklanacak olanları aramak için ayrı yönlere dağılır.
Ses: Sessizlik
Çocuklar saklanan çocukları bulamazlar... Mutsuz, umutsuz bir şekilde oyunun başladığı yere dönerler... Birbirlerine bakarlar mağrur bir şekilde... Konuşmadan arkadaşlarını beklerler... Çocuklar saatlerine bakarlar... Zaman da onlarla birlikte gitmiştir sanki.
Güneş yavaş yavaş batmak üzeredir... Taşa oturan çocuk ayağa kalkar ve fısıltıyla konuşur:
" 'Gittiler' mi yoksa..."
“Gittiler" mi sözünü fısıltıyla duyan arkadaşı susar... Konuşamaz... İç geçirir... Gittiklerini anlarcasına başını hafifçene sallar... Kızın elbisesinin içine sakladığı pilli radyoyu hatırlar... O da arkadaşı gibi fısıltıyla arkadaşının “gittiler” misözünü tekrarlar... Mahallenin ucuna doğru bakarlar belki gelen olur diye... Giden, saklanan çocuklar gelmezler... Gelmeyince çocukların evine bakmaya karar verirler.
Ses: Anneler
Çocuklar arkadaşlarının evlerine gider... Ancak arkadaşlarını evde bulamazlar... Çocukların bulunmaması üzerine çocukların anneleri, arkadaşları, komşuları, mahalleliler onları aramak için mahallede toplanırlar... Saklanan çocuklar da annelerinin elini tutmuşlardır... Annelerinin ellerini tutan çocukları ne anneleri ne de mahalleli görür.
Anneler giden/saklanan çocuklarını arar... Herkes, bir yerlere bakar ama hiçbir yerde bulamazlar... Bütün gece çocukların isimlerini seslenerek onları ararlar ancak bulamazlar.
Ses: Anneler, yağmur, yağmurun gelini, gökkuşağı, çocuklar
Çocuklarını bulamayan anneler, Diyarbakır Meydanı'na gelirler... Meydanda binlerce anne vardır... Göğün yedinci katından yağmur damlaları düşmeye başlar annelerin saçlarına... Binlerce anne, kendileri dahil kimselerin görmediği çocuklarının ellerinden tutmuş birbirlerine durmadan aynı soruyu sorarlar:
"Te keçâ min dît" (Kızımı gördün mü...)
"Te kurê min dît" (Oğlumu gördün mü...)
Anneler, birbirine sordukları soruya cevap bulamazlar... Kapısını kapatmadıkları evlerine doğru giderler.
Annelerin gitmesiyle göğün yedinci katından düşen yağmur damlaları durur... O zamana kadar annelerinin ellerini tutan çocuklar da, annelerinin ellerini bırakırlar orada... Çocuklar, annelerinin arkasından bakarlar ta ki gözden kaybolana kadar... Anneler gözden kaybolduğunda "yağmurun gelini" uzaklardan görünür... "İlkbahar elbisesi"ni giymiş kızlı erkekli çocuklar gökkuşağını yakalamak için hep birlikte koşarlar... (KT/YY)