Arjantin geçmişle hesaplaşma konusunda dünyaya örnek gösterilen ülkelerden biri. Evet son Cunta'nın (1976) sorumlularını yargıladıkları ve bu konuda çabalarını sürdürdüklerini söyleyebiliriz. Fakat yerli ve siyahlara yönelik soykırım hali hazırda ortada dururken ve terörle mücadele yasasının nağmeleri eşliğinde polis "el alışkanlıkları"nı sürdürmekte ısrar ederken, gerçekten bir geçmişle hesaplaşmadan söz edebilir miyiz? Kısaca toplumsal bir öz-eleştirinin olmadığı yerde, bir hesaplaşmadan söz etmek mümkün müdür?
Türkiye mi? İşkencecisi, tecavüzcüsü ve katili taltif edilen, kapısından helikopterli ziyaretçisi eksik olmayan bir ülkenin bırakın örnek olmayı, geçmiş meselesine gerçekten şöyle bir dönüp baktığından bahis açmak için bile ya ikide bir politikayla halı tüccarlığını karıştıran bir muhterem ya da memleketten çok uzakta yaşayan bir saf olmanız gerekir.
Geçtiğimiz haftalarda başta Arjantin 1976 cuntasının bir numaralı ismi Jorge Rafael Videla (87) olmak üzere bazı kişiler "çocuk kaçırma" suçundan mahkum edildiler. Videla daha önce işkence ve katliam gibi nedenlerle ömür boyu hapse mahkum edilmişti ve hayatını da orada tamamlayacağa benziyor. Mahkemede son sözü sorulduğunda "O hamile olan kadınlar teröristti, kendilerini korumak için gebe kalıyorlardı, buna izin veremezdim" gibi sözler sarf ederek geçmiş eylemlerinin bir kez daha arkasında durduğunu gösterdi. En ufak bir pişmanlık belirtisi yoktu, tıpkı Türkiye'de sokağa salınanların tutumunda olduğu gibi.
Videla gibi katillerin bu kavi duruşunun arkasında ne yatıyor peki? Karakter sağlamlığı mı? Evet belki kişisel özellikler bu konuda yardımcı oluyor olabilir. Fakat asıl olarak bu kişilere yön veren ideolojik değerlerin halen toplum tarafından yenilgiye uğratılamayışı tayin edici öğe olarak gözüküyor.
Geçtiğimiz günlerde bir biçimde basına sızması sayesinde şahit olduğumuz, Arjantin'de Salta eyaletinde gerçekleşen işkence vakası, olan biten soruşturulduğunda hiç de münferit olarak nitelenebilecek gibi durmuyor.
Kameraların önünde işkence yapan beş polisin tutuklanmak zorunda kalınması ise olsa olsa yama olarak nitelenebilir. Çünkü işkence başkentte kronik bir uygulama değilse de, eyaletlerde polisin sürekli olarak kullandığı bir yöntem olduğu biliniyor. Fakat eyalet "derebeyleri" sayesinde polisler genelde dokunulmazlık zırhıyla kaplı.
Bir diğer örnekse, 2004-2006 yılları arasında ordu istihbaratının insan hakları örgütleri, sol grupları ve militanları dinleyip izleyerek oluşturduğu dosyalar. Ordu geçmişe nazaran önemli ölçüde güç kaybetmişse de geçmiş alışkanlıklarını, kolay kolay terk edeceğe benzemez. Bu meselede görüldüğü üzere, ordunun profesyonelleştirilmesi, zorunlu askerliğin kaldırılması gibi uygulamalara rağmen ordu istenildiğinde yine halka karşı bir şiddet aracına kolayca dönüşebiliyor. Çünkü ordu, polis gibi kurumlar sonuçta varlıklarını zaten bu nedene borçlular.
Peso'nun arka yüzü
Biraz da tarihe göz atarsak, örneğin bir nevi Videla'nın önceki yaşamındaki hali sayılabilecek olan, General Julio Argentino Roca (1843-1914) ve benzerlerinin eserlerinin hala Arjantin toplumunda baştacı edilebiliyor oluşu, bu konuda sanırım pekiştirici bir gösterge olacaktır. Arjantin caddeleri Roca gibilerin heykelleri ve adlarıyla dolu. Bir de tüy dikme hesabına resmen soykırım diye anabileceğimiz "çölün fethi" denilen bir savaşın en değerli paraları 100 Peso'nun üzerinde resmedildiğini görüyoruz.**
Geçmişle hesaplaşma işinde neden daha ileri gidilemiyor sorusunun yanıtı, Arjantin'in bugünkü kitlenmiş halinde gizli. Kirchnerler uzun zamandır egemen kesimlerle, ezilenler arasında bir uzlaşma hükümeti rolü oynuyorlar.
Yapılan yargılamalara gelince bunda, darbecilerin peşini bırakmayan insan hakları örgütlerinin yanı sıra, Kirchnerlerin darbenin mağdurları arasından geliyor oluşları da önemli bir faktör. Şimdi ise Kirchner hükümetinin manipülatif politikaları sayesinde insan hakları örgütlerini önemli ölçüde kendine bağımlı kıldığı görünen bir gerçek. Ayrıca gelinen noktada politik rakibe dönüşmediği sürece, Kristina Kirchner hükümetinin egemen kesimlerle hesaplaşmak gibi ne bir niyeti var, ne de gücü. Çünkü özellikle eyaletlerdeki adeta feodal toprak ağası diye niteleyebileceğimiz kesimlerin üstüne gitmek neredeyse ülkenin varlığını sorgulamayla eş değer. Aynı zamanda kendisini politik olarak destekleyen kesimlerle de çatışmayı göze almayı gerektirecek bir durumla karşılamakta kaçınılmaz olacak. Örneğin Arjantin'in zenginlerinden Carlos Blaquier bu kişilerden biri. Jujuy'da sahip olduğu şeker fabrikasında (Ladesma) çalışan 400 kişinin bir gecede (27 Temmuz 1976) kaybedilmesinden sorumlu tutuluyor. Arjantin oligarşisini oluşturan güneydeki kesimler daha çok maden ve petrol arama şirketleriyle iş birliği yaparak yağmasını sürdürürken, kuzeydekilerde verimli topraklar üzerinde GDO'lu ürünlerde rekor kırmanın peşinde, dünyaya zehir üretiyor.
Geçmişle hesaplaşma diye yola çıktığımız mesele ister istemez, zenginlerin zenginliklerini nasıl elde ettikleri, pozisyonlarını korumak için daha sonra ne tür araçlara başvurdukları gibi bir sürü soruyu beraberinde getiriyor. Ama kısa bir değerlendirme bile sonunda "zenginlik" denilen hadisenin kanla beslendiğini bir çok kere bize gösteriyor.
Dönüp dolaşıp ister istemez dilimiz memlekete dokunuyor. Memlekette "geçmişle hesaplaşma" meselesinin sözcükleri sürekli geviş getirmenin sonucu sakıza dönüşmüş. Halbuki unutuyorlar çünkü "Sözcükler ve sakız sindirilemez" (Henry Miller). (AS/HK)
* "Çölün Fethi"(Conquista del Desierto) harekatı (1888) bin bir zahmetle gerçekleştirilen bir katliam oldu. Yerlilerin geçişini engellemek için 800 km civarında iki ayrı bölgede hendekler kazılarken, yüzlerce kale yapılarak bu saldırı desteklendi. Yüzyıllardır bu topraklarda göçebe hayatı süren yerli toplulukları başka ufak tefek şeylerin yanı sıra İngiliz dokuma sanayinin yün ihtiyacını karşılamak için topraklarından sürüldüler ya da soykırıma tabi tutuldular. Arjantin muktedirlerinin asıl başarıları ise yıllarca sonra bile yapılan bu soykırımı hatırlamak istemeyen ya da kendilerini haklı gören bir toplum yaratmış olmalarında; ki Arjantin halkının demografik yapısı başka başka kıtalardan ülkelerden gelmiş olan insanlardan oluşuyorken.
** Bu konuda Arjantin'den yeni "sevindirici" bir haber var. Her ne kadar enflasyonist politikaların ürünü olsa da "çölün fethi"nin yerini başka bir mit olan Eva Peron'un resmi alacakmış.