Sakatlara neden "Engelli" ya da "Özürlü" değil de "Sakat" dememiz gerektiğine dair görüşlerimi bir önceki yazımda paylaşmıştım (bkz: "Sakat" Politiktir). O yazı sonrasında özellikle sakat olmayanlardan çok sayıda geri dönüş olunca, tartışmayı sürdürmenin keyifli ve yararlı olabileceğini düşündüm. Tek farkla, öncekinin aksine bu seferki yazım sakatların kendilerinden ziyade sakat olmayanlara yönelik olacak.
Her şeyden önce sakatlara "sakat" demenin öyle kolay bir şey olmadığını çok iyi biliyorum. Sakat ya da değil, bu sözü duyan neredeyse herkesin önce şöyle bir irkildiğine ve hemen ardından da savunmaya geçip karşısındakine tırnaklarını gösterdiğine uzun yıllardır tanıklık ediyorum. Yani, sakat olmayan birinin sakatlara "sakat" demesinin pratik açıdan ne kadar zor olduğunun farkındayım. Bu bağlamda bazı tespitlerim ve önerilerim olacak. Ama öncesinde bir arkadaşımın aynen katıldığım ifadesine dair bir şeyler söylemeliyim. Zira konunun bam telinin tam da bu olduğunu düşünüyorum.
"Sakat" sözcüğünün kullanımına dair yaptığımız kısa sohbette şöyle demişti Cengiz: "'Engelsiz bedenli' kişilerin ölümden sonraki ikinci korkusu olacak kadar yabancılaşılan bir konu[...]"
Çok açık bir iç hesaplaşma var burada. Hayatın tam da içinde olan bir hâli aslında mahkûm eden, gerçekte var olmayan bir sağlam-beden figürünü normal sayıp ondan her sapmayı anormalleştiren, sağlam bedeni kendisine yabancılaşmak pahasına kutsayan, zamanın akarken bedenlerimizde bıraktığı izleri örtmeye çalışan, yaşamın kırılganlığını görmezden gelen ve aslında tüm bunların farkında olduğu için de sancı çeken birinin (hepimizin) kıvranışları söz konusu sanki... "Sakat" demeye dilimizin bir türlü varmaması, "Engelli"yi ise kolayca ve yüksek sesle söyleyivermemiz, mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor biraz: Dikkatimizi kırılgan-bedenlerimizden uzaklaştırıp, dışımızdaki "ölülere" dua okuyoruz sanki.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Sakata "sakat" diyebilmek için önce yaşamla yüzleşmek gerek. Yaşamın bir noktadan bir noktaya giden düz bir çizgiden oluşmadığını hepimiz biliyoruz. Bu yolculuğun bazı anlarında sağa sapar zorlanırız, bazı anlarında sola sapar keyif alırız; bazı anlarda sürükleniriz, bazı anlarda kontrol elimizde olur; bazen koştururuz, bazen yavaşlarız; bazen koltuk değneğine ihtiyacımız olur, bazense birine koltuk değneği oluruz... Ve tüm bunlar bedenlerimizde çeşitli izler bırakarak bizlere sınırlarımızı hatırlatır; ufkumuzu genişletir, başkalarının farkına varmamızı sağlar, bizi hâlden anlar kılar.
İşte, sakatlık bu izlerden biridir ve bence "sakat" sözcüğü de bu izin gizlenmesini vazeden iktidar mekanizmalarına karşı bedenine sahip çıkmayı muştulayan politik bir duruşun ifadesidir. Onun için, ne sakatlıktan korkun ne de "sakat" sözünü kullanmaktan çekinin. Göreceksiniz, iyi gelecek.
***
Sakata "sakat" deme tercihine geri dönecek olursak, konuyu ikiye ayırmak yararlı olur diye düşünüyorum.
1- İkili münasebetler
Kişisel ilişkilerimde karşımdakine ismiyle hitap ederim. İşte, ne bileyim, durup dururken karşımdaki kişiye ya da onun yanındayken başkalarına "topal Hasan, spastik Murat, çingene Emine, eşcinsel Selda" diye hitap etmem. İlle de onun dâhil olduğu bir gruba ilişkin bir söz söylemem gerekirse ve onun bu konuda hassas olduğunu biliyorsam, bu durumda o nasıl hitap etmemi istiyorsa o şekilde hitap ederim. Kasmaya gerek yok. Bunun tek istisnası, benim de aynı gruba dâhil olmam olabilir; çünkü karşımdakinin benim söylemimden alınmayacağını varsayarım.
2- Genel söylemler
Burada en geniş anlamıyla kamusal alandaki söylemleri kastediyorum; akademik çalışmaları, gazete yazılarını, bilumum tartışmaları; hakikat arayışında olan, iktidar mekanizmalarını deşifre etmek için alan açmaya çalışan herkesin sözünü... Buralarda doğru bildiğimi söylememek, düşüncemin arkasında durmamak, söz söyleme hakkımı kendi ellerimle yok etmek bence hem etik değil, hem de susarsam iktidar mekanizmalarına hizmet ettiğimi düşünürüm. "Sakat" sözcüğünü kullanmamın doğru olduğunu düşünüyorsam, bunu kullanırım; ortaya çıkacak tartışmaları da söz söylemek için açılan alandaki mücadeleler olarak olumlarım.
Sonuç olarak, işin özü, tartışmayı beden üzerinden yapmaktır... "Sakat"ı "engelli " diye "şirinleştirmek" bence sakat olmayanlar -ve bazı sakatlar- kendilerini rahat hissetsinler diye uydurulan bir şey. "Sakat" sözünün bu gerçekle yüzleşmek ve sakatfobikliği aşmak için bir ilk adım olduğunu düşünüyorum.
Bir ara Yıldırım Türker'in "ibne" sözüne sahip çıkan bir yazısını okumuştum. Ondan uyarlarsak: "'Ben sakatım. Haydi bakalım' dediğinizde bir an için dünyanın ağzı açık kalacaktır. O anı iyi kullanmanız gerek"
* Engelliler. Biz Platformu (www.engelliler.biz)