Sakarya Savaşı'nın cephedeki tek kadının bakışı, hakkındaki cephe anlatıları ve yorumları İpek Çalışlar'ın Halide Edib/ Biyografisine Sığmayan Kadın kitabındaki "Geceleri Çalışıyor", "Sakarya Savaşı", "Onbaşı oluyor", "16 yaşındaki Yunanlı Esir" (s. 251-257) ara başlıklı bölümlerden kısaltarak paylaşıyoruz. İpek Çalışlar ve Yapı Kredi Yayınları'na teşekkürlerle.
* * *
(...)
[G]arnizon komutanı onu kalacağı yere götürdü. İki odalı bir evdi, neferi orada bekliyordu. O gece “dev arıların” arasında uyudu. “Dev arılar” aslında, dışarıdan gelen kurşun sesleriydi. Sabah çayını getiren Ali Rıza, Mallı İstasyonu’na hücum edildiğini söyledi.
Karargâha gittiğinde askerler henüz uykudan uyanmamıştı. Gece çalışıp gündüz uyuyorlardı. Halide, vücudunda dokuz kurşun yarası olan Binbaşı Kemal’in emrindeydi. Birinci Şubede, büyük bir tahta masanın etrafında birbirlerine yapışık oturmuş zabitler yazı yazıyorlar, bir yandan da çok içki içiyor diye Miralay Arif’i çekiştiriyorlardı.
Halide onların arasına sıkıştı. Mühimmat, insan ve silahlar için rapor tutacaktı. Boş zamanı kalırsa İkinci Şube’de çalışan Yusuf Akçura’ya yardım edecekti. “Biz Yunanlılara karşı üçte bir kuvvette idik” diye not düşmüş anılarına. Her gece kuvvetlerin durumunu Mustafa Kemal Paşa’ya rapor ediyorlardı. Mustafa Kemal’in ayrıntılara hâkimiyeti Halide’yi şaşırtmıştı.
Yapılan yanlışı hemen anlıyordu. Yemeklerden sonra sohbet ediyorlardı. Miralay Asım (Gündüz), cephedeki Halide’yi şöyle anlatır:
Halide Hanım gönüllü sıfatıyla orduya girince, piyade muhafız bölüğüne kaydı yapıldı. O sırada Birinci Şube’de bir yazıcı nefere ihtiyaç olduğundan, bu vazifeyi kendisine verdik. Orada Kuvve-i Umumiye cetvellerini çözmekle meşgul oldu. Vazifesini daima itina ve sür’atle yapar, diğer şube memurları gibi muntazam surette takrire gelirdi ve cidden mükemmel bir asker temennasiyle içeri girer, vaziyet alır, otur denmedikçe oturmaz, mahmuzlarını hiçbir zaman çizmelerinden ayırmazdı. (8)
Halide Edip, iki anı kitabını İngilizce kaleme almıştı.(Fotoğraf: İpek Çalışlar)
Sakarya Savaşı (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
Çarpışma başlamış, Yunan uçakları havada fır dönüyordu. Halide, Yusuf Akçura ve Binbaşı Ali ile Alagöz Tepesi’nden savaşı seyrediyordu. Çal Tepesi düşünce Mustafa Kemal geri çekilme emrini vermekte tereddüt etti. O sırada Fevzi Paşa’dan bir telefon geldi. Haymana hemen hemen işgal edilmişti. Ancak Yunanlılar da kuvvetlerinin sonuna gelmişlerdi. Fevzi Paşa telefonda, “Yunanlılar geri çekilecekler” diyordu.
Mustafa Kemal Yunanlıların önünü kesmek için yeni bir plan tasarlıyordu. Halide’nin tasviriyle, “Mustafa Kemal Paşa’nın gözleri o gece Dante’nin cehenneminde yananların gözleri gibi, anlatılamayacak kadar acı içindeydi.”
“Dinleniniz Paşam” dedi Halide ona. “Haydi bir kahve daha içelim” cevabını aldı.
“Fevzi Paşa’nın telefonu kaderimizi değiştirdi” diye yazar Halide. Gerçekten de ertesi gün Yunanlıların Haymana’ya hücum edemeyecek kadar yorgun oldukları anlaşılmıştı. Yerli Hıristiyanlar da Yunan ordusuna katılıyordu. Halide, “Teslim olanları vurmayacağımızı ilan etseydik, Yunan ordusunun yarısını bizim tarafa çekecektik” diye yazmış anılarına.
Cepheye davet’e yanıt: O kadın mandacı
Halide’nin “Ankara’da Arkadaş Fırka’nın Ayak Sesleri” başlığıyla İstanbul gençlerini cepheye çağıran yazısı Ankara’nın sesi olan Hâkimiyet-i Milliye’de 7 Eylül 1921’de yayımlandı.
Ayine adlı mizah dergisinde Halide’ye ünlü isimlerin ağzından şu alaylı cevaplar yazıldı: Falih Rıfkı: “Balayımı geçiriyorum. Şeker Bayramında gelirim.” Necmeddin Sadık: “Çok zayıfım cepheye varmadan ölürüm. Benden fayda umulmaz.” Ali Kemal: “Yunanistan gibi eski bir medeni devleti sersefil edemem.” Refik Halit: “Mihran Efendi izin vermiyor.” Velid: “Tabur imamlığını kabul ediyorum. Nusret duası ile meşgulüm.” Ahmet Haşim: “Havz-ı hayalimden çıkamıyorum.” (9)
Milli Mücadele’den yana tavır alan Tercüman-ı Hakikat ise, Halide’yi mandacı olarak tanımlayan sert bir cevapla karşılık verdi. “Gençlik şaşıyor. Bir zamanlar Amerikan mandası lehine çalışan H. Edib, İstiklâl namına söz söyleyemez. Bugün kendisi Anadolu’daki köşkünde makale yazarken, İstanbul gençleri Sakarya’da can veriyor.” (10)
Halide ile alay eden bu isimlerden Falih Rıfkı ile Necmeddin Sadık ileriki yıllarda Mustafa Kemal’in en yakınındaki gazeteciler olarak anılacaklardı. Associated Press Ajansı’nın Halide ile cephede yaptığı söyleşi 8 Eylül tarihinde Türk gazetelerine de haber oldu.
16 Mart 1920’den beri hayatını at sırtında yaşadığını anlatan Halide konuştuğu gazeteciye şöyle demişti:
Zaman bizim için pahalıdır fakat elimizde kalmış olan yegâne vasıtadır. Prensiplerimizi tahakkuka koyduğumuz zaman bizimle istihza [alay] ettiler. İki seneden beri terakkilerde bulunduk ve nihayet harbi kazanmanın arifesindeyiz. Yunanlılar dönmeye mecbur olacaklardır. Son erkeğe, son kadına kadar çarpışacağız. İstanbul’u bırakmayız. (11)
Türk komuta heyeti Sakarya Muharebeleri sırasında Duatepe'de/ Toplumsal Tarih Dergisi Eylül 2021-Sayı:333
“Sol üzengiye ayağınız geçmemiş”
1921 Eylülü’nün dokuzuncu sabahı garnizon kumandanı Halide’ye iki battaniye ile atını almasını söyledi, yola çıkacaklardı. Karargâh taşınıyordu. Halide, trene bindiklerinde açlıktan kıvranıyordu. Mustafa Kemal’in emir çavuşunu görünce biraz ekmek istedi. Kompartımanda sabaha kadar uyumadı.
Sakarya Savaşı başlamak üzereydi, Halide ertesi gün ilk Türk taarruzuna katılacaktı. Paşalar arabayla önlerinden gittiler, arkadakiler de atlarıyla. Halide’nin atı Doru hep en öndeydi.
Dev arılar gibi vızıldayan Yunan uçaklarının altındaydılar. Bir ara Mustafa Kemal’in emir eri Ali Çavuş yanına geldi. “Sol üzengiye ayağını geçirmemişsin. Paşa gönderdi, düzelteyim diye” dedi. Halide, Ali’nin yanındaki bir siperde Mustafa Kemal’in gülerek kendilerine baktığını gördü.
Adeta, en sevdiği oyunu oynayan bir çocuğun ruh hali içindeydi. “Gelin hanımefendi, harbediyoruz” diye onu sipere davet etti. Halide, Mustafa Kemal’e doğru yürüdü ve sipere atladı. Duatepe’ye hücum ediliyordu.
Başkumandan ayakta, arkasında geniş bir pelerin, uzaklara bakıyor. İsmet Paşa, daha iyi dinlemek için başını telefona doğru eğmiş. Biraz uzakta Fevzi Paşa’nın geniş arkası görünüyor. Omuzları öne eğik, dağlara bakıyor. Etrafta gelen giden yaverler, siperin içinde harekat işini devam ettiren subaylar var. Önümüzde bir ova, karşımızda çepçevre, iç içe sarı, kızıl, mor ve dumanlı dağlar. En batıda sarı, iki yüksek tepeli bir dağ. İşte o, Duatepe ve biz ona hücum ediyoruz. Güneşin en yüksek, rüzgârın en kuvvetli olduğu an kavga azıyor. Duatepe’nin üstü birkaç ağızlı yanardağ gibi, dumanları ta gökte! (12)
İnsanlar birer birer yere devrilirken, Halide dürbünüyle siperleri dolaşıyordu. “Elimdeki dürbünle savaş oyununu seyrediyordum. İçimdeki canavar başkaları kadar keyf alıyordu bu seyirden. Bunun neticesinin hastanelerde ne şekil aldığını unutmuş gibiydim. Evet insanlar birbirine giriyor. Nihayet süngü savaşları. Adeta kocaman karıncaların yuvaların etrafında kavga etmeleri gibiydi...” (13)
(...)
Duatepe alınmıştı. Refet Paşa [Bele] Sakarya Savaşı’nda kadınların önemli bir rol oynadığını hep anlatacaktı. Herkes dua ediyor, tepeye canlı ulaşan ilk Türk askeri tek başına yüksekte duruyordu. Topların arasında duran Halide de dua ediyordu. Ortalık mürekkep rengini alınca karargâha döndüler.
Bu taarruz bir hafta sürdü. 1.200 kişiden 500’ü hayatta kalmıştı. Halide, insan kalabalıklarının birbirini öldürmelerini seyrediyordu. “Kendi kendime bu cehennem sahnesiyle ilgilenmemi tenkit ediyordum” diyor. (17)
Duatepe’de yaşadıklarını gazetelerden birine yazdı. Sakarya Savaşı’nda terfi eden Halide’ye onbaşı tahsisatı ödeniyordu. Ona onbaşı rütbesi veren, Miralay Asım, Halide’nin askerliğinden çok memnundu, ünlü yazarı savaşın uğuru olarak kabul ediyordu.
Anadolu’da 1921 yılında Milli Mücadele liderlerini tanıtmak için hazırlanan bir broşürde, Halide’nin, atının yularında tutarken fotoğraflarını yayımlamışlardı. Resim altı ise şöyleydi:
“Düşman ayaklarının Ankara yollarına uzanması üzerine ahdi vehc ile silaha sarılıp orduya iltihak ve muhaberata iştirak etmiştir. Anadolu gazetelerinin verdiği malumata nazaran onbaşılığa terfi eden Halide Edib Hanım en büyük kumandanlarımız arasında tarihin kayıd edeceği muhterem simalarındandır.” (18)
Onun cephede bulunması pek de kolay hazmedilemedi. Muhafazakâr erkekler, onun hakkında enikonu dedikodu yapıyorlar, kocasının yanında oturmuyor diye hakkında namussuzluk söylentileri yayıyorlardı.
Rıza Nur’un anılarına aldığı dedikodular da çok inciticiydi.
Ankara’da pek durmuyor. Adnan ile yaşamıyor. O orduda zabitlerin arasında. Mustafa Kemal’den onbaşılık almış. Gülünç şey. Mustafa Kemal de, Halide de fantezi ve [....] meşguller. Halide orduda o çadırdan o çadıra giriyor. Hele “S”nin peşini hiç bırakmıyor. Bunlar Ankara’da herkesin ağzında. Mebuslar türlü türlü bundan bahsediyorlar. Münakaşa ediyorlar. Kimi, “Adnan’ın zevcesi”, kimi, “değil,” diyor. “Zevcesi olsa Halide Edib diye babasının adını taşımaz. Eski kocası zamanında nasıl Halide Salih adını taşımış ise şimdi Halide Adnan olurdu. Metresidir,” diyorlar. Kimisi Halide’nin HC [Hüseyin Cahid kastediliyor] ile macerasından bahsediyor, Adnan’ın da bunlara şahid olduğunu söylüyor. (19)
(...)
16 yaşındaki Yunanlı esir
Mustafa Kemal Ankara’ya dönmüş, tebrikleri İsmet Paşa kabul ediyordu. Halide ve birliği de Polatlı İstasyonu’ndaki vagonlara yerleşmiş, evlerin yaşanır duruma gelmesini bekliyorlardı. Vagonun merdivenlerine oturan Halide etrafı seyrediyordu. Bir çavuş, yanında küçük bir grup Yunanlı esirle geldi.
Onlar da vagonun önüne çömeldiler. Esirler Halide’nin moralini bozmuştu. 18’inde görünen yüzü güneşten yanmış, zeki bakışlı bir genci yanına çağırdı. Onunla Rumca konuşmaya başlayınca çocuk çok heyecanlandı. Annesinden ve altı kız kardeşinden söz etti. Vahşice cepheye sürülmüş olmaktan, savaşa zorlanmaktan nefret ediyordu. Halide’nin yanından ayrılırken ona, “Adioses Kiria” dedi.
Halide bu genç çocuğa “Vatanseverlik insanlara imkânsıza da tahammül etmeyi öğretirken, saldırgan bir biçime büründüğünde canavarlığa dönüşebiliyor” diyecekti.
O akşam, Yusuf Akçura yanında bir doktorla kendisini görmeye geldi. Karadağ’ın tepesinde üç yaralı Türk askeri bulmuşlardı. Yunanlı bir doktor yaralarını sarmış, yanlarına ekmek ve su bırakmıştı. Akçura da Yunanlı bir askerle bir Türk askerinin sarmaş dolaş yattıklarını görmüştü. İkisi de ölüydü.
Miralay Asım, Sakarya Muharebesi’nde 21 gün cephede kalan Halide’nin korkusuzluğunu, “Orada geceleri bazen vagonlarda, bazen kuru toprak üzerinde geçirdi. Muharebe bittikten sonra karargâha at üzerinde dönmesi kararlaştırıldı. Günde 70 km at koşturulacaktı. Halide Hanım bir saniye bizden geri kalmadı. Cidden pek cesur bir Türk askeridir” sözleriyle anlatır. (23) (İÇ/APK/RT)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
100. yılında
Sakarya Muharebesi: Yenilgiden Zafere
Sakarya Cephesi'nde bir onbaşı: Halide Edib
Nazmiyanımın dikiş makinesi ve savaş
* İpek Çalışlar, Halide Edib/ Biyografisine Sığmayan Kadın, Yapı Kredi Yayınları, 2019, 513 s.
[8] Dr. Fahri Can, “Milli Mücadelede Halide Onbaşı”, Yakın Tarihimiz, Cilt 1, s. 100
[9] Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt 4, s. 55. 10 Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt 4, s. 50. 11 Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt 4, s. 35.
[12] “Duatepe”, Dağa Çıkan Kurt, s. 66.
[13] Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 227.
[14] Şükrü Naili Paşa, Macit Gökberk
[16] “Duatepe”, Dağa Çıkan Kurt, s. 66.
[17] Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 215- 230; The Turkish Ordeal, s. 294-307.
[18] Orhan Koloğlu, “Halide Edib’in Gönüllü Sürgün Yılları”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1998, s. 176.
[19] Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Cilt 3, s. 214
[23] Dr. Fahri Can, “Milli Mücadelede Halide Onbaşı”, Yakın Tarihimiz, Cilt 1, s. 99-100.