Her ne kadar ortalarda fazla gözük(e)meseler de yirmi küsur senedir ufak bir Afrikalı topluluk yaşıyor İstanbul'da. Geçen sene lisans tezim için İstanbul'daki Afrikalı göçmenler hakkında etnografik bir araştırma yaparken, Tarlabaşı'nda göçmenlere kısıtlı da olsa özgürlük imkanı veren, çoğu kendilerine ait sosyal mekanları ziyaret ettim.
Özellikle Afrikalı göçmenlerin en uğrak yerlerinden biri olan Nijerya restoranlarında sıkça vakitgeçirip, birçok Afrikalı göçmenle tanışma şansım oldu.
O sırada araştırmamdan bahsettiğim çoğu kişi, Afrikalı restoranlarına nasıl korkmadan rahatça gittiğimi soruyordu. Kısacası çoğu insanının kafasında İstanbul'da yaşayan Afrikalı göçmenler sebepsiz yere kötülük yapacak barbar insanlardı. Uyuşturucu taciri, kaçakçı, hırsız gibi günlük söyleme hakim olan Afrikalı göçmen imgelerini hatırladıkça benzeri tepkiler çok şaşırtıcı gelmiyor.
Esas üzerine düşünmemiz gereken başka bir tipik soru şu bence: "Afrikalıların kendilerine ait restoranları mı var?" Evet var. Çoğu İstanbul sakini için bu gerçek ötesi, hayal bile edilemeyecek bir durum. Afrikalı göçmenler var olabilmek için kendilerini şehrin egemen sınıflarının bakışlarından uzak noktalara gizlemeyi tercih ediyorlar.
Görülmez olmak sosyal dışlanmaya ve yasal statü dışında bırakılmaya karşı geliştirdikler en önemli yöntem. Bu yüzden çoğu istanbullu için Afrikalı göçmenlere ait sosyal mekanlar bilinmezler kümesinin içinde kalıyor.
Afrikalıların İstanbul'daki kısa göç tarihleri içinde ortaya çıkmış olan mekanlarda yaşanan sosyal ve kültürel dönüşümler yeni göçmen topluluklarının oluşumuna işaret ediyor. Bu yazıdaAfrikalı göçmenlerin kurdukları sosyal mekanların, kentte varolma mücadeleleri için öneminden bahsedeceğim.
Göçmenlerle ilgili kategoriler
Afrikalı göçmenlerin grup özelliklerine girmeden önce genel olarak göçmenlerle ilgili akademik ve günlük söyleme hakim olan bazı kategorileri sorgulamak istiyorum. Şu anda uluslarası hukuk ve politika alanında göçmenlerle ilgili en genel sınıflandırmanın başında ekonomik göçmenler ve mülteciler ayrımı geliyor. Sığınmacılar, kaçak göçmenler, geçiş yapan (transit) göçmenler, düzensiz (irregular) veya gizli (clandastine) göçmenler de değişik göçmen gruplarını tanımlamak için kulanılan diğer sınıflandırmam arasında yer alıyor.
Sözünü ettiğim göçmen grupların hiçbiri birbirinden kalın çizgilerle ayrılmıyor, aksine çoğu birbirini kapsıyor ve tabii her kavram ve kategori gibi onlar da belirli çıkar ve güç ilişkisi içinde şekilleniyor. Özellikle 1980'lerden sonra eknomik ve politik olarak daha zayıf olan küresel güneyden, güçlü ekonomik yapıya sahip küresel kuzey ülkelerine doğru göç artışının hızlanmasıyla, bu yöndeki göçmen hareketini azaltmak için daha detaylı kategorilerin kullanılmaya başlandığını görüyoruz.
İstanbul'daki Afrikalı göçmenlerin sosyolojik yapılarını anlamak için sığınmacı ve ekonomik göçmen kategorilerini kısaca açmak gerekiyor. Ülkelerini politik sebepler ve şiddete maruz kaldıkları için terk etmek zorunda kalan göçmenler öncelikle başka ülkelere sığınma talebinde bulunuyorlar.
Sığınma talebi sonuçlandırılıncaya kadar kendilerine sığınmacı deniyor, eğer sığınma talebi kabul edilirse, mülteci statüsü veriliyor ve başka ülkelere iltica etme hakkı ediniyorlar. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni ve 1967 Protokolü'nü imzalamış ülkelerden biri olmasına rağmen, 'coğrafi çekince' hakkını belirterek sadece doğu Avrupa ülkelerinden gelen 'geleneksel mülteciler' olarak tanımlanmış gruba iltica hakkı veriyor.
Ancak 1990 yılından bu yana gerekli yasal düzenlemelerle, 'geleneksel mülteciler' dışında kalan gruplara da geçici iltica hakkı verilmeye başlandı (Kirişçi, 1996). Bu yüzden Türkiye'de sığınmacı olarak bulunan Afrikalılar, sığınma talepleri kabul edilirse, geçici olarak Türkiye'de kaldıktan sonra yaşamlarını Batı'daki üçüncü ülkelerde devam ettiriyorlar.
Türkiye'de bulunan Afrikalıların önemli bir kısmını sığınmacı veya sığınma talebi reddedilmiş Afrikalılar oluşturuyor. Ekonomik göçmenler ise göç yoluyla kendi ekonomik durumlarını iyileştirmeyi hedefleyen göçmenleri içeriyor. Bu kavramlarla ilgili derin tartışmaya hem konu dışına çıkmamak için, hem de yerim olmadığı için burada giremiyorum.
Türkiye'nin göçmenlikle iligili yasa ve uygulamalar, her iki sınıflandırmada yer alan göçmen gruplara çok sınırlı yaşama hakkı sunduğu için Afrikalıların çoğunun hedefi İstanbul'da kısa bir süre geçirdikten sonra Avrupa veya Kuzey Amerika ülkelerine geçiş yapabilmek. Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin göç ve sınır kontrolü konusundaki sert uygulamalarından dolayı çoğu zaman bu 'geçiş' hedefini gerçekleştiremiyorlar. Fakat Batı ülkelerine geçiş yapamamak, geldikleri ülkelere geri dönmek anlamına gelmiyor.
Birçok görüşmecim ülkelerine eli boş ve hedeflerini gerçekleştiremeden dönmeniı kendileri için ne kadar gurur kırıcı olacağını anlatmıştı. Ayrıca göç yolunda harcanan yüklü miktarda birikim ve uzun senelerin de ülkelerine geri dönmeleri halinde geri getirilmesi imkansız olduğundan, bir kısmı İstanbul'da kalıp şanslarını denemeye devam ediyorlar. Sonuçta ortaya sayıct küçük olsalar da, yıllar içinde birikmiş göçmenlerden oluşan Afrikalı topluluğu çıkıyor.
Tam da bu sebeple Türkiye'nin Afrikalı göç hareketi için sadece geçiş ülkesi rolü oynadığını söylemek yetersiz kalıyor. Türkiye'nin göç politika ve uygulamalarındaki belirsiz ve keyfi tutumlar göçmenlerin ümitsizliklerle dolu hayatlarını darı da karmaşık ve arada kalmış bir hale sokuyor. Bu onların İstanbul'daki yaşam pratiklerine de yansıyor. Bir yandan İstanbul'da kurdukları sosyal bağlantılar sayesinde elde ettikleri gelir getirici işlerde çalışıp hayatlarına devam etmek istiyor!
Diğer taraftan, yasal ve sosyal dışlanma yüzünden arzuladıkları hayat standardına yaklaşamadıkça, İstanbul'da kalmanın anlamsızlığıyla karşılaşıyorlar. Afrikalı göçmenlerin gözlemlerine göre (yaklaşık 5-6 senedir İstanbul'a gelen Afrikalı sayısında bir azalma var. Göçmen sayısındaki bu azalmayı kesin rakamlarla desteklemek, genelde kayıt ve yasa dışı olarak gerçekleşen göç hareketi sebebiyle mümkün olmuyor(İçduygu, 2005).
Afrikalı göçmenlerin grup özellikleri
İstanbul'daki Afrikalı göçmenler hakkında en basta bilinmesi gerekenlerden biri bu grubun kendi içinde geldikleri ülke, o ülkelerin ekonomik ve politik durumları, etnik köken, kültürek yapı ve dilleri bakımından çok farklı özellikler göstermesi. Aslında İstanbul'daki Afrikalı göçmenler diye tanımladığımız grup, Sahra-altı Afrika ülkelerinden gelen ve genellikle siyahilerin oluşturduğu göçmenleri kapsıyor. Onlar da kendilerini Afrikalılar ve İstanbul'da yaşayan siyahi cemaat olarak tanımlıyorlar. Bu ayrıma özellikle İstanbul'da yaşayan Fas, Tunus, Cezayir ve Libya gibi Kuzey Afrika ülkelerinden gelen göçmen gruplar da olduğ için dikkat etmek gerekiyor. (Danış 2006)
İstanbul'daki Afrikalı göçmen toplumununu iki ana gruba ayırabiliriz. Birinci grup genelde Nijerya, Gana, Senegal gibi Batı Afrika, ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi Orta Afrika ülkesinden gelen ekonomik göçmenler. Bu grupta yer alanları diğer Afrikalılardan ayıran en önemli özellik, geldikleri ülkelerle Türkiye arasında bavul ticareti gerçekleştiriyor olmaları. Özellikle Türkiye ve Nijerya arasında bavul ticaretine dayalı uluslararası bir tekstil alışverişi var. İstanbul'da bulunan Nijeryalı göçmenler de buradan aldıkları tekstil ürünlerini "aracı" olarak kendi ülkelerindeki toptancılara gönderiyorlar. Bu ulusötesi ticaret bağlantısına dahil olan birçok göçmen kendisine kısıtlı ve düzensiz de olsa yaşamlarını devam ettirebilecekleri düzeyde bir gelir kaynağı yaratıyor. Tekstil ürünlerinin yanı sıra araba yan sanayii ürünlerinin de ulusötesi ticareti gerçekleştiriliyor. Ayrıca Afrikalı göçmenler sadece mal alıcısı/satıcısı rolünü değil, mal alışverişini sağlayan kargo ofislerinin işletmeciliği rollerini de üstleniyorlar. Tabii bu sonuncusunu ancak İstanbul'a geldikten sonra düzenli bir gelir elde edebilen az sayıdaki göçmen gerçekleştirebiliyor.
ikinci grup ise Somali, Ruanda, Eritre, Etiyopya gibi Doğu Afrika ülkelerinden gelen sığınmacı ağırlıklı göçmenler. Genel olarak bu grupta yer alan göçmenler birbirleriyle daha sıkı sosyal ve kültürel bağlar kuruyorlar. Bunun bir sebebi, Batı Afrika'dan gelen ekonomik göçmenler gibi kentin yarı resmi ekonomik fırsatlarına dahil olamamaları. Bu yüzden bu grubun biraz daha kendi içine kapalı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat sığınmacı statülerinden dolayı, konuyla ilgili çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri ile daha yakından ilişki içindeler ve bu kuruluşlardan hukuki ve sosyal yardım alabiliyorlar. Bu grupta yer alan göçmenlerin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne yapmış oldukları iltica başvuruları kabul edilirse üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye'de geçici olarak yaşama hakları bulunuyor. Fakat kabul edilmeyen sığınmacılar İstanbul'da yasa dışı olarak barınıyorlar.
Tarlabaşı ve Afrikalı göçmenlerin sosyal mekanları
Her ne kadar İstanbul'daki Afrikalılar mekansal olarak Tarlabaşı ile özdeşleştirilmiş olsa da, yerleşim yeri açısından İstanbul'un çeşitli semtlerine dağılmış durumdalar. Özellikle Doğu Afrika'dan gelen, daha çok sığınmacı kategorisinde olan göçmenler Kumkapı, Yenikapı ve çevresinde yaşıyorlar. Batı Afrikalılar ise Tarlabaşı, Dolapdere, Şişli ve Beylikdüzü gibi yerleşim bölgelerinde oturuyorlar.
Çok kaba bir genelleme ile, İstanbul'da yaşayan Batı Afrikalıların kültürel olarak birbirlerine daha yakın olduklarını, daha çok birlikte vakit geçirip Doğu Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerden ayrı bir grup oluşturduklarını söyleyebiliriz.
Neden Tarlabaşı?
Bundan yaklaşık yirmi sene önce ilk Afrikalı göçmen grupları İstanbul'a gelmeye başladığında Cihangir henüz soylulaştırma (gentrification) gecirmemişti ve toplumun daha çok marjinal kesimlerine ev sahipliği yapıyordu. Uzun süredir İstanbul'da yasayan göçmenlerin anlattıklarına göre, bu sebeplerden dolayı Afrikalılar istanbul'da ilk olarak Cihangir'i mesken tutmuşlardı. Fakat Cihangir'de başlayan soylulaştırma projesi ve emlak fiyatlarının artması yüzünden, Afrikalı göçmenler bu sefer İstiklal Caddesi'nin karşı tarafında yer alan Tarlabaşı'nı, yine emlak fiyatlarının uygunluğu ve sosyo-ekonomik acıdan kendileri gibi marjinde kalan sınıfların yoğun şekilde yasaması sebebiyle tercih ettiler.
"Neden Tarlabaşı?" sorusuna bu mahallenin yakın tarihi hakkında inceleme yapan araştırmacılar daha nitelikli cevap vereceklerdir. Benim araştırmam doğrudan bu konuyla ilgili olmasa da, Tarlabası'ndaki gayri resmi ilişkiler ağının Afrikalılar ve diğer göçmen gruplara da çekici geldiğini söyleyebilirim. Çoğu yasa dışı olan yada vizeleri dolduktan sonra kaçak duruma düşecek olan göçmenler, Tarlabaşı gibi yarı resmi ve yasalara uygun olmayan ilişkiler ağının belirleyici olduğu bir semtte izlerini ve kimliklerini resmi kurumlara göstermeden yaşantılarına devam ediyorlar.
Örneğin ev kiralanması, elektrik bağlanması, veya iş bulma gibi konularda statüleri yasal olmayan göçmenleryarı resmi ekonomik ve sosyal fırsatları kullanarak yakalanma ve sınır dışı edilme risklerini azaltıyorlar.
Tarlabaşı'nda yasamak kendi yasa dışı statülerinden ortaya çıkan zorunlu bir tercih tabii ki. Göçmenlerin çoğu Tarlabaşı ve Dolapdere'de yuvalanmış uyuşturucu ticaretinin veya suç çetelerinin ortasında olmaktan büyük rahatsızlık duyuyor. Çoğu zaman kendileri de bu kanun dışı faaliyetlerden nasiplerini alıyorlar. Tarlabaşı'na gelir gelmez cep telefonu gasp edilen ya da paraları çalınan göçmen sayısı çok fazla.
Afrikalı göçmenlerin Tarlabaşı ve Taksim civarında kurdukları ve topluluk olarak yoğun biçimde kullandıkları mekanların başında restoranlar ve uluslararası telefon görüşmelerinin yapıldığı dükkanlarikanlar (International call centers) geliyor. Bunlara kuaförleri ve gece kulüplerini de ekleyebiliriz. Özellikle istiklal Caddesi ve civarındaki gece hayatına aşina olanlar için Afrikalıların sık tercih ettikleri dans mekanlarıı bilindik yerler. Bu gece kulüplerinin, Afrikalıların sıkça gittikleri diğer sosyal mekânlara göre en önemli farkı daha görünür yerlerde olmaları ve daha geniş kitleler tarafından bilinmeleri. Ayrıca az sayıdaki göçmen bu mekanlarda DJ'lik yaparak ufak gelirler elde edebiliyor.
Uluslararası arama merkezlerinin Afrikalı göçmenler için önemi büyük. Özellikle geldikleri ve gitmeyi istedikleri ülkelerdeki yakınlarıyla bağlantılarını bu mekanlar aracılığıyla sağlıyorlar. Ayrıca arama merkezlerinin önü göçmenler için günlük buluşma mekânı olarak işlev görüyor. Çoğunun düzenli bir mesleği olmadığı için boş vakitlerini arama merkezlerinin önünde arkadaşlarını bekleyerek ve sohbet ederek geçiriyorlar. Bu ayaküstü muhabbetler, kendi göçmen grupları hakkında günlük bilgi alışverişi yapmaları ve haberleşmeleri, grup içi sosyal bağların oluşmasına katkıda bulunuyor. Arama merkezlerini genelde Türkiye vatandaşları isletiyorlar; fakat Afrikalı göçmenlerin işlettiği mekanlara da rastlamak mümkün.
Afrikalıların işlettiği diğer mekânlar ise restoranlar, işletmecilik yapan göçmenler genelde ya iş ve oturma izni almış göçmenler ya da Türkiye vatandaşlığına geçmiş olanlar. Tarlabaşı ve civarındaki restoranları da genelde benzeri şekilde yasal statü elde etmiş olan Nijeryalılar işletiyorlar. Restoranlara Nijeryalılar başta olmak üzere genelde Batı Afrika ülkelerinden gelen göçmenler geliyorlar. Genelde çok görünür mekanlarda olmayan bu restoranların varlığı diğer Tarlabaşı sakinleri tarafından da biliniyor ve müşterileri arasında, çoğunlukta olmasa da, onlar da var.
Restoranların en önemli özelliği göçmen gruplarının sosyal ağlarını oluşturmalarına yardımcı olması.
Yasadışı statüdeki göçmenler grup içi dayanışma sayesinde kendilerine en azından İstanbul'daki yaşantılarını devam ettirebilecekleri kadar ekonomik kaynak yaratabiliyorlar. Bu restoranlar öncelikle burayı işletenlere ve burada çalışanlara kısıtlı da olsa bir iş imkanı yaratıyor. Bunun dışında genelde Gana, Kongo ve Nijeryalı göçmenlerin yürüttükleri uluslararası tekstil ticareti ile ilgili bazı buluşmalar bu mekanlarda gerçekleştiriliyor.
Örneğin yeni gelen göçmenlerin bir kısmı kalacak bir yer bulana kadar geçici olarak bu restoranlarda çalışıyor ve yaşıyor. Aynı zamanda bu restoranları sık sık ziyaret eden eski, ve grup içi hiyerarşide üst seviyelerde yer alan üyeleriyle tanışıp kendilerine ilerde iş bulmak veya barınmak için kullanabilecekleri bağlantılar sağlıyorlar. Yazıma gelecek sayıda sosyal mekanların Afrikalı göçmen topluluklarının oluşumundaki rolünü daha detaylı olarak inceleyerek devam edeceğim. (KÖ/NZ)
* Bu yazı Koray Özdil'in Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Lisans Programı için hazırladığı tezden derlenmiş bir bölümdür.