Medyamız solcu ve eski solcu zenginidir, böyle bir soru havada kalamazdı. Kalmadı ve kalmayacak görünüyor. Zira, Berkan, haftaya devam taahhüdü verdi.
Bir Moda: Sahibinin Sesi Eski Kırkbeşlikler
Yeni ve (belki de kısmen) eski nesil solcuların itibar ettiği bir moda var. Ankara ve İstanbul'da bazı barlarda eski kırkbeşliklerden dinleti yapılıyor. Aklınıza gelen hemen her eski şarkıyı (bazen yenileriyle birlikte) dinlemeniz mümkün bu dinletilerde; "bim bam bom"dan "bir teselli ver"e, hatta Cem Karaca'nın unutulmuş şarkılarına geniş bir müzik arşivi...
Ankaradaki'nin adı, "Eski Kırkbeşlikler", İstanbul'dakinin ise "Sahibinin Sesi". Eh İstanbul büyük şehir, oradan başlarsak, Sahibinin Sesi Eski Kırkbeşlikler oluyor.
Sahibinin sesi eski kırkbeşlik, Berkan'a ne kadar uyuyor; tıpkı Serdar Turgut'a uyacağı gibi...
Sol, Müzmin Muhalefet midir?
Berkan'ın tezi bu; sosyalist sol içinde, yetmişli yıllarda Sosyalist İktidar grubu aynı teze dayanarak ikinci TİP'ten kopmuştu. Sonra, doksanlı yılların sonunda, bir başka sosyalist grubun önde gelenlerinden şimdinin ÖDP PM fahri danışmanı Bülent Forta, ÖDP İkinci Olağan Konferansı'nda, "iktidar sorununu Yalçın Küçük'ün icat ettiğini" söylemişti. Yani, Berkan'ın parmak bastığı mesele, solun en azından ÖDP'den beridir tartışıp durduğu bir meseleydi. Berkan farkında olmayarak, üstelik neo-liberal temelde esaslı bir soru sormuş oldu.
Soru esaslı ama, açık ki, yanlış sorulmuş. Berkan, sol diye esasta bir aydın eğilimine işaret ediyor. Bu aydın eğilimi, iktidarı belalı bir fetiş olarak görüp, direniş stratejisini muhalefet ekseninde kurmayı aslında seksenden sonra keşfetti. Forta'nın söylediği de oydu, "biz, eskiden iktidardan başka bir şey düşlemiyorduk ki?". Eh, biraz Lenin okuyan solcu, "siyasal devrimin toplumsal devrime önceliği" belgisine sahiptir. Bunun somut anlamı, siyasal iktidarı ele geçirmenin stratejik olarak her sosyalistin birincil planı olduğudur.
Diyelim ki, aydın eğilimi, Lenin'i referans almıyor, Berkan "sol" derken bütün genişliği içinde daha merkez bir yönelimi kast ediyor; bu, bütün stratejisini seçim zaferi üzerine kuran sosyal demokrasiye ve birikiminin içinde Marksizm şu ya da bu kadar yer tutan solcu aydına gerçek bir haksızlık olur. Zaten Berkan da gerçekte sosyalist solu içine sosyal demokrasiyi de koyarak hedef alıyor. Yine de Lenin'den vazgeçelim, Poulantzas açıkça "devrimci hareketin başlıca hedefi devlet iktidarıdır ve her sosyalist devrimin gerekli önkoşulu, burjuva devlet örgütünün yıkılmasıdır"(Kapitalist Devlet Sorunu, İletişim, 1990, s.14) diye yazar.
Berkan, bunları bilir bilmesine de, bir sahibinin sesi eski kırkbeşlik olarak, bütün solu derleyip toplar ve "kaybeden kültürü" diye paketler. Berkan'a göre sol, kazanmaktan, iktidardan korkmaktadır. Doğrusu ise, seksenden sonra, Berkan gibi iyice liberaleşmeyen sol aydın eğiliminin, post-yapılsalcı retorikten beslenerek iktidar stratejisinden kopmasıdır.
"Bir Öpmek İsterim"
İstanbul'da Sahibinin Sesi'nde, bir eski kırkbeşlik Cem Karaca'nın sesiyle böyle kulağımıza değiyordu: "bir öpmek isterim." Berkan da istiyor ve kaybeden kültürü hastalığına yakanmış sola liberal reçete uzatıyor; hep karşı olarak olmaz! Halbuki bunun altında, düzenin devrimci bir değişiklik geçirmeyeceğine dair liberal inaç yatıyor. Hatta, Berkan, açıkça eşitlik ilkesine saldırarak solu öperken muhafazakar ağzını kullanmayı tercih ediyor; liberal ağız kirlenmemiş oluyor.
Berkan, solun ve solculuğun çok geniş bir içeriği olduğunu söylerken haklı, ama nedense bu genişliği eleştirirken birden kavram daralıyor ve sistem karşıtı hareketler hakettiklerini alıyorlar: Berkan öpücüğü.
"Bir Teselli Ver"
Berkan yazınca, Serdar Turgut da duramadı. Belli ki sahibinin sesi, "bir teselli ver"i çalıyordu. Turgut, bir önceki (27.11.2001, Hürriyet) rakı kapakları artık açılmadığı için bu hükümetin artık gitmesi gerektiğine dair incelikler ve inciler dolu mizah yazısını bir sonraki gün sürdürmedi ve Berkan'a nazire yaptı: Turgut da, şimdi onun zamanında rakı kapakları açıldığı için Turgut Özal'ı rahmetle ansa da eskiden solcuydu. Bu memleketin en kafası çalışan adamları solcuydular zaten, hala da öyleydi. Ama onların halkla bir bağı yoktu. Halkla bağ kurmak için Amerika'da bir evde toplanıyor, salona bağdaş kurup oturuyor ve kötü sesli türkücünün "Amerika Katil" türküsünü bile dinliyorlardı ama, güzel memleketimizde kimsenin onlardan haberi yoktu.
Yine de teselliye ihtiyaç vardı: Solcular kafası çalışan adamlardı, hem de bu memleketin en kafası çalışan adamlarıydı(28.11.2001, Hürriyet). Yine de, ne yapalım ki, rakı şişelerinin kapaklarının açıldığı tek dönem Özal'ınkiydi.
"Eğrisi, Doğrusu"
Solculuk gerçekten çok geniş bir kavram. Dünyada da öyle, örneğin Fransa'da Fransız Komünist Partisi de, Sosyalistler de, Devrimci Komünistler Ligi de solcudur; Althusser de, Foucault da, Derrida da, Bourdieu de solcudur. Evet, bir kısım solcu, muhalefetin çağımızın solcu siyasetinin esaslı bir aracı olduğunu düşünmektedir. Örneğin Zapatistalar, iktidar istemediklerini ilan etmişlerdir. Bir kısım solcu ise, iktidarda ısrar etmektedir; emekçilerin bir eşitlik ve özgürlük toplumunun temel yöneticileri olabileceğini bunun için de burjuva devlet iktidarının dağıtılması gerektiğini savunmaktadır. Diğer bir kısım solcu, devlet iktidarından daha fazla, toplumsal ilişkiler ağının içine yayılmış iktidarlara karşı mücadeleyi önemsemektedir, onlara göre mesele, disiplin toplumunun (bugün için kontrol toplumunun) aşılmasıdır, toplumsal ilişkiler ağının her düzeyinde muhalefeti geliştirmektir. Bu kısa ve indirgenmiş özet, uzayıp gidebilir.
Ama kriter, neo-liberal olunca, soru Berkan tarafından sorulunca, solcular aynı pakete konur; böylece Turgut'a da yazı konusu çıkar. Fakat bizim bildiğimiz sol, anti-kapitalist olandır; eşitlik ve özgürlük ilkesini birlikte temel alandır. O yüzden bizim bildiğimiz solun içine, Berkan'ın paketi sığmaz. Berkan, hiç sığmaz!
Zaten solcu kimdir diye Berkan'a sormak yanlıştır; bu sorunun mahatabı Emin Çölaşan'dır. O resmi istihbarat bilgilerinden kimin solcu olduğunu bize söyleyecektir, muhtemelen ilk sıraya da, "eskinin eli silahlı eşkiyası" diye tanımladığı "Ertuğrul Kürkçü"yü koyacaktır. Evet bir kerteriz lazımdır, Emin Çölaşan kerteriz olamazsa bile kimin solcu olduğunu bilmektedir. İşte o solcunun, kaybeden kültürü ile, müzmin muhalfetle bir ilgisi yoktur. O solcu, kapitalizmin eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal düzen lehine radikal bir şekilde dönüşebileceğini bilmekte ve bunun gereğini yapmaktadır.
Yani, Berkan, soruyu yanlış sormuştur. Kısaca tersine çevrilebilir ve "neo-liberalizm rekabetçi kazanan kültürü hastalığından ne zaman kurtulacak?" diye sorulabilir. Irkçılığı, eşitsizliği, açlığı, yoksulluğu ve daha binbir musibeti dünyaya hediye eden bu kültürün beslediği kapitalizm değil midir?
"Bim Bam Bom"
Ankara'da solcuların itibar ettiği eski kırkbeşlikler dinletisinde, "bim bam bom"u çok sık çalıyorlar. Solcular, sıradan ve sahici öznellikler olarak bu şarkıyla oynuyorlar. Sahibinin sesi eski kırkbeşlik Berkan'ın ağzından çıkanları da büyük oranda bir "bim bam bom" sayacaklardır. Eşlik edip oynayan gençlerden biri Berkan'a "nanik" yaparsa, buna şaşmamalı, ve artık kazanan kültürünün parçası olmayı seçen Berkan, onlardaki radikal değişiklikleri görüp bu genç solculara kızmamalıdır.