* Fotoğraf: Pixabay
Sağlık emekçileri, sağlık sektörünün doğası gereği, bulaşıcı hastalıklara daha sık yakalanma riski altında.
COVID-19 salgınında da birçok ülkenin paylaştığı verilerde, enfekte olanların ve hayatını kaybedenlerin çoğunun sağlık emekçilerinden oluştuğunu görüyoruz. Maalesef ülkemizde, verilerin şeffaf ve ulaşılabilir olmaması nedeniyle, toplam kaç sağlık emekçisinin enfekte olduğu veya hayatını kaybettiği konusunda net bilgiye sahip değiliz. Buna rağmen, ulaşabildiğimiz bilgiler neticesinde, sadece Mardin'deki sağlık emekçilerinin enfekte olma sıklığının (yüzde 4), toplumun enfekte olma sıklığından (yüzde 0,7) yaklaşık 6 kat daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Sağlık sektörünün benzersiz ve zorlu çalışma gereklilikleri ve koşulları göz önüne alındığında, pandemi yönetiminde sağlık çalışanlarının sağlığı ve güvenliği ayrı bir önem arz ediyor. Sağlık çalışanlarını korumak salgın ile mücadelede başarının temel taşıdır; daha doğrusu ''sağlık çalışanlarının sağlığını korumak, halkın sağlığını korumak'' demektir. Ancak, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) olarak genel merkezimizin, farklı zamanlarda, ülke geneli sağlık kurumlarından veri toplayarak sunduğu raporlarda, salgının başından itibaren sağlık emekçilerinin sağlığını ve güvenliğini korumaya yönelik önlemlerin yetersiz olduğu ve hatta bazı yerlerde neredeyse hiç önlem alınmadığı ortaya konuldu.
Nitekim SGK'nın sağlık emekçilerinin COVID-19'a yakalanmasını iş kazası veya meslek hastalığı kabul etmeyeceğini belirtmesi ve son olarak 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun kamu kurumlarında işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hemşiresi bulundurulmasını zorunlu kılan maddesinin bu zorlu pandemi sürecinde yürürlüğe alınması yerine 2023'ün sonuna ertelenmesi, yetkililerin sağlık çalışanlarının sağlık ve güvenliğine ne kadar değer verdiklerinin göstergesidir.
İktidar unutmamalı ki sağlık emekçilerinin enfekte olmasında ya da hayatını kaybetmesinde sorumluluk sahibidirler. İşveren konumunda bulunan kamu yetkililerinin, çalışanların sağlık ve güvenliklerini koruması gerektiği Türkiye'nin de taraf olduğu birçok uluslararası sözleşmede ve ulusal mevzuatta belirtilmiştir. Herkesin sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışması temel bir insan hakkıdır ve yöneticilerin bunu sağlamıyor olması bir insan hakkı ihlalidir. Bu yüzden, yetkililerin en kısa zamanda bütün sağlık kurumlarında iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerini görevlendirmeleri ve sağlık emekçilerinin çalışma ortamlarının ve koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor.
Geleneksel işçi sağlığı ve iş güvenliği yaklaşımında çalışanları korumada ilk adım tehlikenin bertaraf edilmesidir; yani doğru ve bilimsel bir pandemi eylem planı uygulayarak vaka sayılarını düşürmektir. Çünkü salgının devam etmesi durumunda, sağlık kurumlarına başvuran hastalara müdahale ederken arkadaşlarımızın virüs ile temas riski devam edecek ve enfekte olmaya ve hayatlarını kaybetmeye devam edeceklerdir.
Herhangi bir bilimsel veriye dayanmadan, 'normalleşme' adı altında, tamamıyla politik ve ekonomik kaygılarla 1 Haziran sonrası alınan kararlar sonrasında artan iş yükü nedeniyle, geçirdiği iş kazası sonucu enfekte olan çalışan sayısında ciddi bir artış oldu. Örneğin Mardin’de 1 Haziran öncesindeki 3 aylık dönemde enfekte olan sağlık çalışanı sayısı 100'ün altında iken, 1 Haziran sonrası vaka sayılarındaki artışa paralel olarak bu sayı 400’e yaklaştı.
Çalışanlar için sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamak için ikinci adım ise çalışanların tehlikelerden izole olmasını sağlayan mühendislik önlemleri. Ancak koşulların uygunluğuna bakılmadan birçok hastanenin pandemi hastanesi olarak ilan edildiğini ve hatta pandemi hastanesi ilan edilmeyenlerde hasta yatışının yapıldığını görüyoruz. Uygun havalandırma sistemlerinin olmaması, yeterli çalışma ve izolasyon alanlarının sağlanmaması, COVID-19 hastaları için ayrı giriş çıkış kapılarının ve servislerin olmaması ve bu servislerde çalışan arkadaşlarımız için ayrı yemek yeme ve dinlenme alanlarının oluşturulmaması virüsün bütün hastane içinde yayılmasına ve daha fazla çalışanın enfekte olmasına neden oluyor.
Maalesef ki COVID-19 hastalarını, bu hastalara hizmet sunmayan çalışanlardan ve diğer hastalardan ayrı tutmak için ideal olan sahra hastaneleri de siyasi bir şova kurban edildiği için hem bütün sağlık emekçileri risk altında kalıyor hem de mevcut servis yatakları dolduğu için diğer hastaların nitelikli sağlık hizmeti alması imkânsız hale geliyor. Yetkililerin en kısa zamanda sağlık emekçilerinin ve COVID-19 olmayan hastaların sağlık ve güvenliklerini korumak için klinik durumu hafif seyreden hastaların takip edileceği sahra hastanelerini kurması ve hastanelerde takip edilen COVID-19 hastalarının hizmet gördüğü alanları diğer alanlardan ayıracak şekilde planlamalar yapması gerekiyor.
Bir sonraki adım, sürekli güncellenen eğitimlerin verilmesini, bilgilendirmenin yapılmasını, önlemlere yönelik prosedür ve talimatların oluşturulmasını ve çalışma sürelerinin kısaltılmasını içeren idari önlemlerin alınmasıdır. Birçok arkadaşımız eğitilmeden hastalardan numune alınmaya zorlandığı ya da hastaların yatışlı olduğu servislerde uzun süreli çalıştığı için enfekte oluyor. COVID-19 hastalarının hizmet gördüğü bütün alanlar riskli birim ilan edilmeli ve bu alanlarda hizmet sunan çalışanların günlük hizmet süreleri 4 saate indirilmeli; bütün çalışanların bilgilerini güncel tutacak şekilde eğitim programları oluşturulmalıdır. İş kazaları ve meslek hastalıklarından korunmada uygulanması gereken en son adım kişisel koruyucu ekipman kullanımı olsa da pandemi sürecinde birçok hastanedeki arkadaşlarımızın uygun ve yeterli ekipmana erişimde bile sıkıntı yaşadıklarını görüyoruz.
Tabii ki insanlık onuruna yakışır koşullarda yaşamanın olmazsa olmazları arasında geçinmeye yetecek bir ücretin alınması ve yeterli sürelerle kullanılan izin günleridir. Pandemi süreci ile beraber iş yükünün artması nedeniyle arkadaşlarımız daha yoğun çalışmak zorunda kaldı ve buna rağmen aldıkları ücretler neredeyse en aşağı seviyeye düştü. Özellikle, özünde de emekçiler arasında gelir adaletsizliğine neden olan döner sermayenin 'sıfırlanmış' olması ciddi mağduriyetlere neden oldu.
SES’in sürekli gündemde tuttuğu şekliyle bütün emekçilere, TÜİK'in açıkladığı yoksulluk sınırının üstünde olacak şekilde temel sabit ücret, 3600 ek gösterge hakkı verilmeli ve pandemi devam ettiği sürece bütün sağlık emekçilerine çift maaş ödemesi yapılmalı. Arkadaşlarımızın artan iş yükünü hafifletmek için, öncelikle, haklarında herhangi bir soruşturma olmayan ya da mahkemelerce suçsuz oldukları kanıtlanan, haksız ve hukuksuz şekilde KHK'lar ile işinden atılan sağlık emekçileri görevlerine iade edilmeli ve yeterli sayıda sağlık çalışanı ataması yapılmalıdır.
Sağlık çalışanlarının korunamadığı politikalarla salgın ile başarılı bir mücadele yürütülmesi mümkün değildir. En kısa zamanda, döner sermaye uygulaması kaldırılarak sağlık emekçilerinin ücretleri iyileştirilmeli, KHK ile işinden atılan arkadaşlarımız görevlerine iade edilmeli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu eksiksiz uygulanmalıdır. Biz sağlıklı olmazsak, halkın sağlığını koruyamayız. (ÖB/AS)