Sağlık ve tıp alanında da böyle oldu. İnsanlık belki de daha önce hiçbir yılda bu kadar çok, hastalıktan, ölümden, mikroplardan söz etmedi. Bu kadar çok doktor bilim insanı görmedi. Dünyanın her yanını odamıza getiren yaygın medya, bu kadar çok hasta, ölü, yaralı ya da sakat göstermedi. Yeni bir düzenin doğum sancıları çekilirken sağlık ve tıp alanının profesyonelleri oradan oraya koşarak her yere yetişmeye çalışıyorlardı. Tabii bir de gazeteciler...
Açlık ve Yoksulluk
İnsanlığı tehdit eden en temel sorun açlık ve yoksulluktu. Yıl içinde BM "Dünya Açlık Haritası" hazırlayıp duyurdu. Türkiye henüz "açlık sorunu çekmeyen ülkeler" arasında yer alıyor. Milyonlarca emekçinin "açlık sınırı" altında yaşadığı Türkiye'yi kapsamayan haritada, açlıktan ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olan yaklaşık 1 milyar insan var.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu verilerine göre, Türkiye'nin kişi başına sağlık harcaması 187.2 dolar, kişi başına eğitim harcaması ise 146.4 dolarda kalıyor. Oysa araştırmaya dahil ülkeler içinde kişi başına en fazla eğitim harcaması yapan Norveç'te bu rakam 1,951.6 doları, en fazla sağlık harcaması yapan ABD'de ise sağlık harcaması 1,913.8 doları buluyor.
Cezaevleri ve sağlık
2001'e girerken Türkiye'de, en önemli sağlık sorunlarından birisi insanların yaşama ve varolma hakkıyla ilgiliydi. Yıl başına kadar geçen üç ay boyunca süren cezaevlerindeki açlık grevleri, "30 can"a malolan bir "Hayata dönüş" operasyonu sırasında yaşama, sağlıklı yaşama dönememiş insanların çığlıklarıyla yeni yıla girmişti.
Birçok yerde adına F tip denilen cezaevlerindeki hücrelerde insanlar "yaşam/ölüm" arasında gidip gelerek duyarlı olanların dışında pek de kimsenin duymadığı "çığlık"lar atıyordu. O çığlıklar yıl boyu birçok can bedeli vererek sürdü, sürüyor. Bugün de birçok cezaevinde tutuklu ve hükümlüler, ağır tecrit koşulları altında.
Kimse yıl biterken gelinen durumun envanterini çıkarmaya yanaşmasa da 2001'e bizim ülkemiz açısından damgasını vuracak çok temel sağlık sorunu "yaşama, sağlıklı yaşama hakkı" sorunuydu. Bu sorunu yerli yerinde ifade eden tek sağlık kurumu ise "Türk Tabipleri Birliği"ydi. 90 bine yakın hekimi temsil eden bu örgüt; seçilmiş, görevli ve gönüllüleri bu sürecin temel aktörlerinden birisi olmuş, üzerine düşenden çok daha fazlasını yapmaya çalışmış, ama sonunda "tu kaka" ilan edilmiş, dahası sonucunda aklansa da mahkemelere düşerek "hesap" vermek zorunda bırakılmıştır.
Konunun doğrudan sorumlusu olan bakanlığın en üst yetkilisi, yapılan uygulamaların ardındaki gerçekleri bilimsel olarak ortaya koyan Adli Tıp Kurumu'ndan rahatsızlığını ''Kurumun görevini en iyi şekilde yapmasını sağlamak zorundayız. Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun gözden geçirilmesinin zamanı gelmiştir'' diyerek belirtti.
Ekonomik Kriz ve Sağlık Hizmetleri
Türkiye Kamu-Sen tarafından yapılan araştırmada, Aralık ayı sonu itibariyle 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 629 milyon 242 bin lira, açlık sınırı ise 200 milyon 10 bin lira olarak belirlenmişti. Yıl boyunca yaşanan halkın büyük kesiminin "keriz" yerine konulduğu ve milyarlarca doların bir gecede kaybolduğu (?) iki büyük "krizle" daha çok yoksullaştık.
Toplumsa sağlık hizmeti finanse eden sosyal güvenlik kurumları da, hizmeti veren sağlık kuruluşları da; "İSO Belgeleri", "Vardiyalı Çalışma", "Surtime Uygulamaları", "Randevulu Hizmet" gibi görüntülerini iyileştirmeye yönelik cilalar alttaki gerçeği kapatamadı. İnsanların sağlık ve tıp hizmeti talepleri hâlâ büyük oranda yanıtsız. O nedenle hâlâ ülkede her doğan bin çocuktan 45'i bir yaşına gelmeden, 52'si de 5 yaşını tamamlayamadan ölüyor.
Hizmeti veren kurumlardan SSK bir yandan birikmiş prim borçlarını tahsil etmeye (daha doğrusu erteletmeye) çalışırken, bir yandan da elindeki kaynaklara bu alanda hizmet veren, çoğu eş dostun kurduğu özel sağlık kuruluşlarına dağıtmayı sürdürüyor. SSK Yaklaşık 25 yıldır olduğu gibi artan nüfusa karşın, sağlıkla ilgili yatırım yapmamayı başardı. Bu arada kimisi politik ve ideolojik nedenli yönetsel değişiklikler de yapıldı. Örneğin Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında yapılan protokol gereği İstanbul Bezmi Alem Vakıf Gureba Hastanesi'ndeki sağlık hizmetleri 15 Ocaktan başlayarak SSK'ya devredildi. Daha sonra taraflar mahkemelik oldular. Halen yürütmeyi durdurma kararı verilmesine karşın hastane SSK'lılara hizmeti sürdürüyor.
2001 yılı başında açıklanan çeşitli özel ve resmi sektör kuruluşlarından gecikme zammı dahil, toplam 1 katrilyon 263 trilyon 464 milyar 126 milyon 116 bin 800 lira tutarında prim alacağı yıl içinde yapılan değişik erteleme manipülasyonlarıyla yıl sonunda büyük miktarlara ulaştı.
Bölgeler arasındaki sağlık hizmeti farklılıkları da sürüyor. Güneydoğu'da, kadınların eğitim düzeyinin düşük olması, sosyal güvencelerinin olmamasının, anne ve çocuk sağlığını olumsuz etkilediği belirlendi. Örneğin nüfusu 65 milyon olan Türkiye'de, 3250 kişiye 1 diş hekimi düşerken, illere göre bakıldığında Ankara merkezde 1200 kişiye, Bayburt'ta 33 bin kişiye 1 diş hekimi hizmet vermek zorunda kalıyor.
Sağlık Bakanlığı ve uygulamaları
Sağlık Bakanı Osman Durmuş bu yıl da bir fenomen olarak tarihe geçti. Yaptığı açıklamalar, tepkileri ve çıkışları ile zaman zaman bizi güldürse de alanın temel sorun yaratıcılarından birisiydi. Sağlık Bakanı bazen bakanlığa, diş hekimi olmayanların diş hekimliği yaptığı yolunda şikayetler geldiğini belirterek, sahte diş hekimlerine karşı halkı uyardı, bazen de bizzat başhekimlerini makamlarında "fırçalayarak" uyardı. Hatta bazılarıyla mahkemelik oldu. Kendi teşkilatıyla barışık olamadığı, altında görev yapan bürokratlarla geçinemeyip sık sık değiştirdiği gibi yıl biterken bu kez de gazetecilerle takıştı.
Durmuş sorunları genelgelerle yazışmalarla çözme yöntemini benimsedi. İl sağlık müdürlüklerinde, kurumların yöneticilerinin elinde çok sayıda örnek var. Son olarak bakanlığa bağlı kurum hastanelerinde kullanılacak ilaçlar için merkezi olarak ihale yapacağını açıkladı.
Sağlık Bakanı Durmuş ayrıca, ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin daha iyi yürütülmesi amacıyla 81 il valiliğine birer genelge göndererek her zaman yaptığı gibi sorunu kendisi açısından çözmüş oldu. Yıl içinde Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde verilen hizmet karşılığında SSK ve Bağ-Kur'dan alacağın, 73 trilyon liraya ulaştığı ifade edildi.
Depremzedelerin sorunları bu yıl da sürdü
Başta "Sıcak bir ev" olmak üzere temel gereksinimleri, bu arada da sağlık gereksinimleri karşılanmayan deprem bölgesindeki binlerce depremzede 1999 Ağustos ve Kasım'ındaki depremi bu yıl da yaşamayı sürdürdüler. Başta Türk Tabipleri Birliği'nin 2 yılda sağlık yönünden nelerin "yapılmadığını" ortaya koyduğu raporda yazılanlar olmak üzere pek çok çığlık, bir bakanın istifasına yol açsa da yetkililer ve sorumlular tarafından yine duyulmadı.
Sağlık Ocaklarında paralı hizmet
Daha ucuz ve etkin olan sağlığın korunmasını bu yıl da kurumsal ölçekte hizmet veren sağlık ocaklarını geliştiremediğimiz için gerçekleştiremedik. Döner Sermaye uygulaması getirilerek bir anlamda "sağlığın ocağı" söndürüldü.
Cumhurbaşkanının onayı ile sağlık ocaklarında döner sermayeye geçiş gündemde. Uygulama 2002'de başlayacak. Böylelikle sağlık alanında özelleştirme, en küçük sağlık kurumları olan sağlık ocaklarına kadar indirilmiş oldu. Bu uygulamayla birlikte koruyucu aşılar ve muayeneler paralı hale getirilecek.
Diş Hekimlerinin meslek örgütleri, bazı özel kuruluşların destekleriyle çabalarını kamuoyuna ulaştırdı. İnsan organizması için kaçınılmaz gıda maddelerinden biri olan şekerin, diş çürüğünde başlıca etken olmadığı, olumsuz bazı etkilerinin ise fırçalamayla ortadan kalktığı bildirildi. Diş sağlığı bakımından önem taşıyan florun azlığının diş çürümelerine yol açtığı; fazlasının ise ciddi rahatsızlıklara neden olabildiği bildirildi.
Diğer yandan yapılan son araştırmalar, az miktarda tüketilen kahvenin bile, sigara içmeyen hamilelerde düşük riskini artırdığını gösterdi. (NU)
İkinci Bölüm: Hastalıklar