İskoçya’da 18 Eylül’de yapılacak bağımsızlık referandumuna gün sayılırken tartışma konularından biri de sağlık hizmetlerinin geleceği. Bilindiği gibi sağlık sistemini çökerten kamu özel ortaklığı (PPP) yöntemini uygulamakta ısrar eden İngiltere’ye ilk karşı çıkan da İskoçya olmuştu.
İskoçya hem hastane maliyetlerini açıklamış hem de projeleri uygulamayacağını söylemişti. Gelinen aşamada İskoçya haklı çıktı; İngiltere’nin 2. Dünya Savaşının ardından kurduğu dayanışmaya dayalı kamu sağlık sistemi (NHS) derin bir krize girdi.
İskoçya Bölgesel Hükümeti Başbakanı Alex Salmond’un bağımsızlık referandumunda sağlık hizmetini de bir başlık haline getirmesi şaşırtıcı değil elbet. Sağlık temel bir kamu hizmeti. Niteliği gereği ertelenemez, ötelenemez, ikame edilemez. En temel hak olan yaşam hakkıyla doğrudan ilişkisi nedeniyle büyük önemde. Diğer yandan sağlık trilyon dolarlık bütçelerin konuşulduğu büyük bir pazar. Sülük tedavisinden en gelişmiş görüntüleme sistemlerine kadar kimin bütçesi neye elveriyorsa pazarın aktörü olmak istiyor. İnşaatından sigortasına, otelcilik hizmetinden turizmine varana kadar başlıklar alt alta sıralanıyor.
Sağlık hizmetinin nasıl, hangi koşullarda sunulacağı aslında devletin nasıl tanımlanacağıyla da doğrudan ilgili hale geliyor.
Hatırlanacağı gibi 1990’ların başında İtalya’da sağlık hizmetlerinin bölgelere göre yeniden yapılandırılması gündeme gelmişti. Bu dönemde “zengin” kuzey ile “yoksul” güney arasında tartışmalar başlamıştı.
Bugün Türkiye’de kimilerinin yüksek sesle söylemeye hiç çekinmediği sözler o dönemde İtalya’da dile getirilmeye başlanmıştı. Zenginler “yoksullara bakmak zorunda mıyız?” diyordu, “herkes parasına göre hizmet alsın” diyordu. Böylece İtalya kuzey-güney olarak ikiye bölünme noktasına geldi.
Tartışma öyle bir aşamaya geldi ki “zengin” kuzey bağımsızlık ilan ederek Padania Cumhuriyeti'ni kurduklarını duyurdular. Hatta yeni cumhuriyet için marş bile hazırlandı.
Liberal ekonomik politikaları büyük bir kararlılıkla savunanların kurdukları parti ilerleyen zamanlarda ilginç bir ortak da buldu. Kendisi futbol ve medya alanında büyük bir güce sahipti ve tüm liberaller gibi “zenginlerin” doğa vergisi yetenekleri olduğuna inanıyor, yoksulluğun bir beceriksizlik göstergesi olduğunu savunuyordu.
Silvio Berlusconi, Padania Cumhuriyeti Fırkasına dahil oldu ve uzun yılların ardından “bunga bunga” partileri neticesinde turuncu tulumlar içinde çöp toplama cezasına çarptırıldı. Kamu hizmeti yapmanın “ceza” olması ve bir devlet başkanının bu “cezaya” çarptırılması da liberalizmin başka bir cilvesi olsa gerek.
İskoçya, İngiltere, İtalya derken Türkiye’nin de “sağlıkta dönüşüm programı” için Dünya Bankası ile yaptığı anlaşmanın Temmuz 2015’te tamamlanacağını anımsayalım. Hedeflenen aşama, sağlık hizmetinin bölge esasına dayalı planlanması ve hizmetlerin yerel yönetimlere devri. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde kuzey-güney, doğu-batı gibi yeni tartışma başlıklarımız olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek olmadığı açık. (ÖE/HK)