Yeni bir yıla girdik. Takvimi sıfırladık, ama sorunlar eski yılda olduğu gibi sürüyor... Üstelik daha da ağırlaşıyor. Sağlık alanında da öyle!
Memurların sağlık hizmetlerinin bedelinin de SGK tarafından ödenmesi, böylelikle kurumun sağlığın tek "finansör kuruluşu" haline gelmesi, parayı ödeyen olarak sağlık için ne kadar ödeyeceğine kendi karar vermesi, katkı paylarının yükseltilmesi, özel sağlık kuruluşlarının sınıflanması ve oralarda verilen hizmetlerin karşılığı yapılacak cepten ödeme miktarlarının çoğaltılması, eczanelerle toplu değil, tek tek sözleşme yapılıyor olması, her ne kadar Çalışma ve Sağlık Bakanlıkları "bizim böyle bir çalışmamız yok" deseler de başbakan tarafından söylenen "marketlerde ilaç satışı" konusu, IMF ile yeniden yapılan borç anlaşması, krizin büyüklüğü, istihdamdaki azalma, sağlık da dahil toplumun gereksindiği pek çok yaşamsal hizmet alanındaki "taşeronlaşma", dolayısıyla sağlık ve sosyal güvencesiz insan sayısının artması, hemen her alanda yeniden zamların gündeme getirilmesi, küresel "domuz gribi pandemisi" ile ilgili tartışmalar ve itiraflar, tüm bunların arka planında küresel ısınmadan kaynaklanacak yeni acil durumlar ve sağlık sorunları...
Tüm bu "ahval şerait içinde" ortaya çıkan olumsuzlukların çoğunun toplumun yararlanacağı "sağlık hizmetleri" alanında yaşanacak olması, çok da uzun olmayan gelecekte bunun "yaşam/ölüm" ikileminde ölümden yana ağır basacağı gerçeği yazımın başlığındaki soruyu sormama neden oluyor:
"Sağlık neden manşet değil? Neden manşette değil?
* * *
Bu sorunun her durumda ve herkes için değişen pek çok karşılığı olduğunu kestirebiliyorum. Bunların içinde eğer birisi de "bilgisizlik" ve "ileriyi görememe ya da kestirememe" ise, habercilerin, onların sorumluları ve yayıncılarının "felaket tellallığı" diye nitelendirmeden, gerçek bilimsel verilere ve bunlardan kaynaklanan öngörülere göre ortaya konulmuş senaryoları öğrenmesi ve tartışmaya açmalarının gerekli olduğu sonucuna ulaşıyorum. Bir çok şeyi affetmek mümkün olabilir ama "bilgisizlikten kaynaklanan" nedenlerle hepimizin yaşayacağı olumsuzluklar asla affedilmemeli.
Çok uzun bir zamandır medya organlarında "sağlık alanında uzmanlaşmış" haberciler yok ve görünen o ki istihdam edilmesi de düşünülmüyor. Az sayıdaki uzman haberci ise birkaç görüntülü yayın organında çoğu zaman büyük bir yük üstlenerek görev yapmaya çalışıyorlar.
Sağlıkla ilgili bilgi kaynağı durumunda olanlar ise ya maddi çıkar ya da politik tutum ve tercihleri nedeniyle "bilgisine güvenilmeyen kaynak" durumunda. Akademisyenler ise bir kaçı dışında neredeyse bu konulara kafa yormuyorlar, kafa yoranlar ise yıllardır aynı şeyleri söylemekten, aynı uyarıları yapmaktan usanmış, hatta yılmış durumdalar. Toplumun sağlığını savunma durumunda olan sivil örgütlenmeler ise, "sözlerine kulak asılmayan" yapılardan sayıldığı için "kaynak"lık yapacak durumda değiller.
Kısacası haberin kaynağı ile yazanı bir "kısır döngü" içinde asıl yapması gerekeni yapmadan yalnızca günü izlemek ve "ahlanıp vahlanacak" durumları ortaya koymakla yetiniyor. Tabii ki bu durumda "ahlar vahlar" ve o çığlıkları atan insan sayısı çoğalıyor.
* * *
Bu ortamda bulabildiğim tek çözümün medyanın her haberinde sormak zorunda olduğu "doğru soruları sorması" ve bunları "çoğaltması ve çeşitlendirmesi", farklı boyutlardan bakarak "zenginleştirmesi", doğru yanıtları alana kadar da bunları "yinelemesi" olduğunu görüyorum.
Sormak için öncelikle verili olanı kabul etmemek ve kuşkulanmak gerekir. Bu kaynağa ya da soru sorulana güvensizlik anlamına alınmamalıdır. Amaç gerçeği ortaya koymak ve olacakları kestirebilmektir. Doğru soruların doğru yanıtları kadar verilmeyen ya da verilemeyen yanıtlar da gerçeği ortaya koyacaktır.
Bunların hepsini yapacak, yapsa da yazacak bir "medya"nın varlığı ise günümüzün bir başka temel tartışması" ama ihtiyacımız olan budur.(MS/EÜ)