Sağlıkçıların bazıları yalnızca işlerini yapmıyorlar; işlerinin gereğini yaparken, bir yandan da "sağlığın bütünü" başta olmak üzere ve özellikle de yaptıkları işleri üzerinde düşünüyorlar, tartışıyorlar, saptadıkları sıkıntıları, sorunları, olumsuzlukları ortaya koyuyor, kararları verenler dikkâte almasalar da ürettikleri çözümleri öneriyor ve toplumla paylaşıyorlar.
Bu hemen her dönem böyle olmuş. Ancak günümüzde sağlık alanında çok daha derin sorunlar var. Aslında sonuçları itibariyle toplumun tümünü olumsuz etkileyecek bu gidişi yalnızca sağlıkçıların değil herkesin dert edinmesi ve tartışması gerekiyor.
Küreselleşen kapitalizmin etkisiyle hızlı bir ticarileşme ve giderek artan oranda bir "kâr" etme dürtüsü, sağlığı tümüyle bir "meta"ya dönüştürmüş durumda. Sağlık alanında hizmet verenler de giderek bu "kâr"ın elde edilmesine aracılık eden insanlara dönüşmüş durumda. Bir yandan sömürülürken, diğer yandan da başkalarının sömürülmesine aracılık ediyorlar.
Bu yüzden insanların "yaşama hakları"nı bütünleyen ve onu anlamlı kılan "sağlık hakkı" daha çok dile getiriliyor, daha çok üzerinde duruluyor.
Düşünmek ve yazmak
Sağlık hakkı alanında toplumu bilinçlendirme mücadelesi sırasında yakından tanıdığım bir sağlık emekçisi olan sevgili Zeynel Abidin Kaplan bu ortamdan kaygılanan ve başta belirttiğim gibi bu alanı düşünen ve düşüncelerini yazarak, tartışarak toplumla paylaşanlardan biri.
Manisa'da özellikle "Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası" (SES) örgütlenmesi içindeki çalışmalarıyla ve daha sonra benim de oluşumuna katkıda bulunduğum "Sağlık Hakkı ve Hasta Hakları Derneği" (SAHHAD) içinde çalışmalarını sürdürüyor.
Bu çabaları sırasında örgütlenmenin gerektirdiği diğer faaliyetler yanında bir de yazma çabası içinde. Düzenli yazı yazmaya ilk olarak Manisa Yarın Gazetesinde "Sağlığın SES'i" adlı köşede başlamış. "Manisa Manşet", "Kentsel Sağlık Dergisi" gibi çeşitli yayın organları yanında Birgün, Evrensel, Radikal gibi ulusal ölçekteki gazetelerde yazıları yayınlanıyor.
Bu yazılarından derleyerek oluşturduğu "Sağlık Hakkı Yazıları" başlıklı kitabı "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf" yayını olarak bu ay içinde yayınlandı.
Pencerelerimiz
Sağlık alanının pek çok konusunu ele aldığı kitabının önsözünde İranlı kadın şair Furuğ Ferruhzad'ın "Pencere" adlı şiirinden bir alıntı yapmış:
"Bir pencere yeter bana bir tek pencere/ Bilince ve bakışa ve suskunluğa /.../ Bir pencere, bakmaya/Bir pencere, duymaya/ Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi/ Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan."
Ardından da bu dizelerin "kendisi ve kendisi gibilerin çabalarından söz ettiği" düşüncesiyle bu "kitabı kendi yaşamım için açmaya çalıştığım bir pencereye benzetiyorum ve o pencere yoluyla sizin yaşamınıza değmek ve sizinle söyleşmek istiyorum" demiş.
Gerçekten de insanın yaşamında ilgi alanlarına göre pek çok pencere var. Kimisi yaşamları süresince olanlara ek olarak "yeni pencereler" de açmayı sürdürürler. Dışarıya açılan pencereler kadar "içeriye" insanın içine açılan pencereler de çok önemlidir. Her açılan pencere yalnız o insana dışarıyı göstermez, aynı zamanda dışarıda olanlar da o pencerelerden içeri bakarak o insanı ve onun farklı yanlarını görürler.
Aslında bu farklı yanlarının görülmesi gereken insanların arasında "sağlık emekçileri" de vardır. Çünkü onlar hizmet sundukları insanların işleri gereği içlerine bakarlar. Onları dışarıdan göründüklerinin ötesine geçerek görmeye çalışırlar. Bu aslında bir tür eşitsizlik yaratır; bu yüzden de yalnızca bir parçasını gösterir insanların çoğu. Ne zamanki hizmet sunan sağlıkçı da içini açar o zaman bir eşitlik duygusu ortaya çıkar ve bu ilişkinin sonuçları daha olumlu, yararı da daha büyük olur.
Sevgili Kaplan yazılarında "sağlık alanını" irdelerken aslında bu pencereleri de aralamaya çalışıyor; yöntem olarak da kendi düşünce ve duygularını dile getirmeyi yeğliyor.
Güncel, sağlıkla ve sağlıkçıyla ilgili
Kitaptaki yazıların önemli bir bölümü sağlık çalışanlarının "örgütlenmesi" ve "örgütlerin" yaptıklarıyla ilgili. Bununla birlikte yazıların yazıldığı dönemde ülke genelinde yaşanan kimi olaylar ve bu olaylarla ilgili duygu ve düşüncelere de yer verilmiş. Bunları zaman zaman dışarıdan bakarak, zaman zaman da kendi iç dünyası ve kişisel yaşantısıyla iç içe anlatmış.
Yazıların başlıklarına bakıldığında, insana ve yaşama dair pek çok yön sağlık alanı ve hizmetiyle bağlantılı bir şekilde ele alındığı görülüyor. Ortaya koyduğu gerçekler ve sorarak üzerinde düşünmemizi istediği kimi sorular bu alandaki sıkıntıların büyüklüğünü ve eğer olumlu değişimi yaratacak bir şeyler yapılmazsa varılacak yeri de bize gösteriyor:
"İbrahim Bey Evde mi ölsün Hastanede mi?", "Benim sosyal güvencem var mı?", "Halkın Sağlık Hakkı... Hakkı Kim?", "Kötü haber, kim için, kime?", "1 mm'lik küpeye kaç sürgün sığar?", "Bir doktor bir günde 546 hasta bakabilir mi?"
Yazıların yalnızca sağlık çalışanlarına değil, toplumun tümüne, özellikle de sağlık hizmetinden yararlananlara yönelik olarak yazılmış olması da çok önemli. Çünkü sevgili Zeynel bu olumsuz gidişin yalnız sağlık çalışanları tarafından engellenemeyeceğini biliyor ve toplumun kendi sağlığına ve sağlık hakkına sahip çıkmadığı sürece değişmeyeceğinin bilincinde. Aslında okusalar, sağlıkla ilgili süreçlerde karar verenlerin de öğrenecekleri pek çok nokta var kitabın içinde. O yüzden "Kabahatin çoğu senin canım kardeşim" gibi kimi zaman sağlık hizmetinden yararlananlara kendi tutumlarını da fark ettirecek yazılar yazmış.
Mizah ve hoşgörü
Sağlık gibi önemli bir alanda, hem de bir dolu sorunla ilgili yazarken geçmiş deneyimler, toplum olarak sahip olduğumuz kültürel birikim ve bunların içinde en önemlilerinden birisi olan "mizah" kitabın hemen her yazısı içinde kendine küçük de olsa yer bulan bir unsur ve kitabı da daha kolay okunur kılıyor.
Mizah aslında direnmeyi ve baş etmeyi sağlayan en önemli olanaklardan birisi. Bu ülkede de sevgili Aziz Nesin'in "bu ülkede Aziz Nesin olmak değil, olmamak" zor şeklindeki sözleriyle vurguladığı gibi nereye ve hangi konuya el atsan bol bol var. Zeynel Abidin Kaplan da bundan kitaptaki pek çok yazıda yararlanmış.
Ayrıca yazıların "acaba arkasından ne gelecek" dedirten girişlerindeki merak unsuru, bu mizahi yaklaşımla bir araya gelince okuma eylemini zaman zaman eğlenceli bir oyuna dönüştürüyor.
Açtığı pencerelerden uzattığı eli tutuyor ve "iyi ki yazmışsın ve iyi ki bunları birleştirip bir kitap haline getirmişsin" diyorum, "Sağlık Hakkı Yazıları" kitabını okuduktan sonra.
Geleceğe bırakılan bir belge ve tarihe konulan bir de "not" sayılacak kitabın çok okunması dileğiyle ve onun önsözünün sonuyla bağlayayım.
"Umut olsun..." (MS/EÜ)