Sene 1910. Şartlı padişahlık rejiminin ikinci ilanının üzerinden iki yıl geçmiş. Dünya savaşına dört yıl var. Mebuslar Meclisi, ateş gibi, zıpkın gibi çalışıyor. Nihayetinde onlarca yıl uğruna mücadele edip meclislerini açtırmışlar. Hakkını veriyorlar. Konuşuyorlar, müzakere ediyorlar, yumruklaşıyorlar hatta birbirlerini düelloya davet ediyorlar. Bu ateşli, ihtiraslı mebuslar günlerinin çoğunu memleketin ihyasına harcıyor tabii.
Meseleleri memleketin şimendifer (demir yolu taşımacılığı) işinin nasıl çözüleceği, ama çözülemiyor malum. Her bölgenin mebusu asıl ihtiyaç sahibinin kendi seçmenleri olduğunu söylüyor doğal olarak. İşin en can alıcı yanı şimendiferi çok arzu etseler de para yok. Hem para yok hem de bu işin talibi çok. Nasıl oluyor, derseniz meşhur imtiyazlarla oluyor. Bu defa mebuslar, şimendifer imtiyazını kim alırsa çok iyi olur, en iyisi olur bunu tartışmaya başlıyor. Arzunun sesi ve işin rengi değişmeye başlıyor.
Mebusların bir kısmı Almanlardan başkası yapamaz, diyor. Diğer ekip hem İngilizleri hem Fransızları beğeniyor. Bir aşamada iş iyice kızışıyor. Mebuslar ayakta, oturum başkanı masasını tokmaklıyor. Ama sakinleşmeleri ne mümkün! Ekipler birbirini komisyonculukla suçluyor.
Oturum başkanı hepsini kınıyor, oturuma ara veriyor, ama yine çare olmuyor. Bu defa koridorlarda birbirlerini kovalıyorlar. Araya girenler de nasibini alıyor. Zor bela sakinleştirilen mebuslar üstlerine başlarına çeki düzen verip salona giriyor. Oturum başkanı hepsini tekrar kınıyor, sakin olmaya davet ediyor, ayıplıyor. Müzakereler aynı şimendifer gibi önce yavaş yavaş sonra hızlanarak devam ediyor. İş yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyor. Eh nihayetinde para yok!
Arada ilginç sözler söyleyenler de oluyor. Fikri sert mizacı yumuşak bir mebus Edirne’den İstanbul’a kadar yapılan tren için kilometre garantisi verilmesi nedeniyle tren yolunun yılankavi seyrettiğini, dümdüz gidecek yerlerin dolaşıp durduğunu, kimsenin bunu dert etmediğini, kendi kendimizi soyduğumuzu, bozuk yolda giden şimendiferlerde seyahat edenlerin canının hiçe sayıldığını söylüyor. Biraz önce birbirinin gırtlağına yapışanlar bu konuşmaya yanıt verme telaşına düşmüyor niyeyse.
Bir başka mebus bir devletin şimendifer yaptıracak parası olmadığı iddiasının tümüyle asılsız olduğunu söylüyor. "Koskoca imparatorluğun nasıl parası olmaz", diye soruyor. "Kendi parasını üreten devletin parasız kaldığı külliyen yalandır. Bunu söyleyenler imtiyazların yolunu açmaya çabalayanlardır" diyor. Sözleri sert olduğundan bunun hedefi haline gelmek istemeyenler ona da cevap vermiyor. Müzakereler devam ediyor, en çok nereye şimdendifer yapılsa iyi olur, yapılsın ama kim yapsın diye esas konu başlığına dönüyorlar bir süre sonra.
O arada bütçe görüşmeleri yapılıyor. Kurumların bütçelerinin kalemleri arasında aktarma olsun mu olmasın mı diye tartışılıyor. Dili eski gelebilir ama ortalaması tanıdık gelecektir.
Nisim Mazelyah Efendi (İzmir): Bütçenin bir faslından diğer faslına nakil caiz olmayacağına dair bir kaide var. Onu Nazır beyefendi de bilir.
Mehmet Cavit Bey (Maliye Nazırı) (Selanik): Caiz olmadığı içindir ki kanun yapıyoruz.
Nisim Mazelyah Efendi (İzmir): Hiçbir yerde böyle yapılmaz.
Mehmet Cavit Bey (Maliye Nazırı) (Selanik): Her yerde yapılabilir.
Nisim Mazelyah Efendi (İzmir): Eğer bir fasıldan diğer fasla geçilmesi mümkün olsa, o halde Meclisi Mebusanın Hükümet üzerindeki murakabesi kat'iyen mümkün olamaz.
Mehmet Cavit Bey (Devamla): Efendim, kanun istiyoruz. Bütçe Kanununda Kuvvei İcraiyyenin fasıldan fasla tahsisat nakledemeyeceği musarrahtır. Fakat maddeden maddeye nakil mümkündür. Binaenaleyh Kuvvei İcraiyye lüzum hissettiği vakit, Meclisi Âlinize müracaat etmeden maddeden maddeye tahsisatı nakledebilir. Maddeden maddeye nakil demek fasıldan fasla hiçbir zaman nakil edilmeyecek demek değildir. O lüzum hissedilince, Kuvvei Teşriiyyeden bir kanun geçirilerek yapacak demektir. Kuvvei İcraiyyenin yapmaya mezun olmadığı bir şeyi Kuvvei Teşriiyye yapmaya daima mezundur. Hükümetin de istediği, bir maddei kanuniyyedir. Binaenaleyh bu itiraza mahal yoktur.
Reis: O halde kabul ediyor musunuz? Encümenin teklifini kabul edenler ellerini kaldırsın. (Eller kalkar.) Ekseriyetle kabul olundu efendim.
Zeynelabidin Efendi (Konya): Bütçeye taalluku var, tayini esami ile olmalıdır. Bütçe bu sene de rüzgâr gibi geçecek.
Ömer Feyzi Efendi (Karahisarı Şarki): Bütçe, milletin ahvaline taalluk eden bir şeydir. Umum millet anlayacak. Mebusları, şu meselenin lehine mi, aleyhine mi rey veriyor, bunu milletin anlaması lâzım gelir, murakıp millettir, Millet ve ahalidir. (Tayini esamiye lüzum yok sadaları.) Kanunun tayin ettiği bir meselede başka suretle hacet yoktur.
İsmail Paşa (Tokat): Feyzi Efendi biraderimiz, nâbemahal olarak telâş etti. (Alkışlar.) Bizim burada bu kadar mühim bir işimiz varken ehemmiyeti olmayan ve kanunen musarrah olan bir mes'elei zahirede böyle yeni baştan ızaai evkat etmemiz günahtır. Buraya iş görmeye mi geldik, yoksa kıylükal ile vakit geçirmeye mi geldik? Akşamı ediyoruz, saat yedi. Yahu bunu vallahi mecnunlar yapmaz.
Reis: Tayini esamiyle reye koyuyorum. Kabul edenler beyaz, kabul etmeyenler kırmızı rey verecek.
Kabul edilmiştir.
Sağdan alkışlar soldan yuh sesleri.
(ÖE/AB)







