* Fotoğraf: Canva
Geçenlerde ne dediği anlaşılmayan bir gazete haberine denk gelince yüksek lisansta aldığım bir ders aklıma düştü. Eser Köker hocadan aldığım "Retorik" dersinden söz ediyorum; benim mantık bilimine bir süre sarmam o ders vesilesiyle olmuştu. Sevdiğim derslerin notlarını üzerinden yüzyıl geçse bile sakladığımdan hemen bulup keyifle okudum tümünü.
'Belâgat' veya 'Etkileyici ve İkna Edici Konuşma Sanatı' olarak bilinen retorik sanatının Atina'da geliştiği kabul edilse de ders notlarına göre asıl merkez Sicilya. Bu sanat aslında Milattan Önce (M.Ö.) 5. yüzyılda Sicilya adasında Siraküza'da yöneticiler ile halk arasında arazi kavgalarının olduğu bir çatışma ortamında (M.Ö. 466-461) doğuyor.
Dönemin gaddar tiranı Hieron askerlere dağıtmak amacıyla halkın topraklarına el koyup bazı toprak sahiplerini de sürgüne göndermiş zamanında. M.Ö. 467 yılında Tiran Hieron ölünce, olayın üzerinden geçen zamana rağmen adaleti sağlamak için halk mahkemeleri kuruluyor.
Hukuk bilgisinden yoksun, eski olayları "hatırlayanların" veya "hatırladığını söyleyenlerin" başında olduğu mahkemeler bu davalara bakmaya başlıyor. İşte bu halk mahkemelerinde Sicilyalılar el konulan servetlerini geri kazanmak için doğru kanıtlar bulmak, onları sunmak ve yargıyı ikna etmek zorunda kalıyorlar. Yani, o dönem retoriğin birincil amacı inandırmak, ikna etmek.
Bu şekilde, gayet hayati bir ihtiyaçtan doğuyor retorik. Sicilya mahkemelerinde doğru olana en yakın şekilde konuşanın, ikna gücünü en doğru şekilde kullananın jüri üyelerini etkileyebildiği ortaya çıkınca, konuşmanın çeşitli alıştırmalarla öğretilebilmesi için kullanılan teknikler bütününe dönüşüyor.
Aristoteles kendi yazdığı çeşitli tekniklerle retoriğe felsefi bir temel kazandırıyor. Mantık disiplininin kurucusu da Aristoteles olarak kabul ediliyor. Retorik ve mantık birbirinden ayrı dallar olsa da – mantık, tartışma ve önerme teknikleri ile ilgili iken, retorik konuşma ve konuşmayı süsleme teknikleri ile ilgili- Cicero gibi pek çok düşünür mantık eğitimi almadan belâgatli konuşma tekniğinin öğrenilmesinin olanaksız olduğunu söylüyor.
Doğru akıl yürütme
Akıl yürütme sürecinin temel öğeleri mantık disiplininin konusu. Yanlış akıl yürütmeler de genel olarak mantık hataları oluyor haliyle.
Burada mantık ile akıl yürütme (muhakeme) arasındaki nüansa dair ufak bir hatırlatma yapalım: Mantık tartışma biçimlerinin kurallarla, sistematik bir şekilde incelenmesi iken, muhakeme bir şeyi anlamak veya yargılamak için mantığın uygulanmasıdır.
Aman akıl deyince sadece bilgi gelmesin aklınıza. Akıl, daha çok bilgiler arasında illiyet ya da başka türden bağlantılar kurabilmek çünkü.
Muhtaç olduğumuz kudret kafatasımızın içindeki o beyaz peltemsi organda mevcut aslında. Carl Sagan Kozmos kitabında beyin kütlesinin üçte ikisinden fazla bir bölümünün sezgi ve muhakeme imparatorluğunun sınırlarına girdiğini söylüyor. Bu muazzam merkezde muazzam işler yapıyoruz. Fikirler beyin kabuğunda doğuyor. Beyin kabuğu yaşamımızın bilinç yanını düzenliyor; burada okuyoruz, yazıyoruz, beste yapıyoruz mesela.
Düşünme tarzımızın, muhakeme süreçlerimizin bu hayatı nasıl yaşadığımız üzerinde etkisi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla insanın hem kendini hem de içinde yaşadığı toplumu doğru bir şekilde anlamlandırabilmesi, karşılaştığı sorunları çözebilmesi için doğru düşünmeye, doğru akıl yürütmeye ihtiyacı var.
Konu 'doğru akıl yürütme' olunca hemen bir kitap önermek istiyorum. Aysun Aydın ve Bahar Muratoğlu Pehlivan'ın DER yayınlarından çıkan 'Eleştirel Düşünme, Sosyal Bilimler ve İletişim Perspektifi" isimli kitabının ortaokul veya lisede ders kitabı olarak okutulması gerektiğini düşünüyorum. Lafı hiç dolandırmadan, böbürlenmeden, basit ve net bir şekilde meramını anlatan kitaplara çok bayılıyorum. Söz ettiğim kitap da öyle, nasıl duru bir çalışma anlatamam.
Doğru muhakeme, her şeyin birbirine karıştığı, doğrunun eğriden ayrıştırılmasının giderek zorlaştığı yeni zamanlarda bizi çevreleyen problemleri anlama ve çözme için tek yol. Doğru düşünme süreçleri için de öncelikle yanlış akıl yürütme süreçlerini fark edip değiştirmek gerekiyor.
15 yanlış akıl yürütme süreci ve 'ad hominem'
Doğru akıl yürütmenin bizi nasıl etkileyeceği belli, peki ya yanlış akıl yürütme? Çok zor değil, doğru akılla gideceğimiz yerin tam karşısına çıkıyor o da. Yanlış akıl yürütmeler çeşit çeşit. 15 tane yanlış akıl yürütme süreci belirlenmiş söz ettiğim kitapta.
Bu kez çok kararlıyım, spoiler vermeyeceğim, kitaptaki on beş yanlış akıl yürütmeden sadece birini örnekleyeceğim izninizle. Seçtiğim yanlış akıl yürütmenin adı; Ad Hominem yani 'İnsan Karalama'.
Ad Hominem isimli yanlış akıl yürütme, bir kişinin fikirlerini değerlendirirken fikrin kendisine değil de o kişinin kişiliğine ya da kişiye ait özelliklere saldırarak eleştirme durumudur. Önermenin kendisini değil o önermeyi yapan kişinin ilgisiz bir özelliğini (genelde en çok etnik kökeni, politik durumu, dini vb. nitelikleri) gündeme getirerek karşı çıkmak gibi düşünün.
Ad Hominem argümanları basit ad takmalardan taammüden hakarete kadar geniş bir yelpazede çeşit çeşit, boy boy. Bazıları öyle ustaca gizlenmiş ki bulup çıkarmak zorlu bir çaba gerektiriyor. Kimi zaman bir Ad Hominem argümanı birkaç kategoriye birden giriyor. Bizim dikkat kesilmemiz gereken en önemli nokta "Ad Hominem saldırısının tartışmayla alakası olmaması".
Daron Acemoğlu örneği
Envaiçeşit (üslup polisliği, önyargı oluşturma, kişi karalama, sen de safsatası vb) Ad Hominem var ama izninizle ben 'argümanın kendisi yerine argümanı ileri süren kişinin etnik kökeni, politik tutumu, dini görüşü gibi niteliklerinin ön plana atıldığı' niteliksel insan karalama üzerinden bir örnekle ilerleyeceğim. Çünkü canım ülkem bu konuda adeta bir cennet, kazmayı vurduğun yerden bu tipte bir Ad Hominem fışkırıyor.
Daron Acemoğlu'nun Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ekonomik kadrosuna dâhil olması geçtiğimiz ay gazetelerde yer alan bir konuydu, hatırlarsınız. CHP'nin 3 Aralık 2022'de İstanbul'da düzenlediği 'İkinci Yüzyıla Çağrı' toplantısında "siyaset üstü beyin takımı" denilen 70 kişilik uzman ekibinden bazı isimler tanıtıldı. Prof. Dr. Daron Acemoğlu da bu isimlerden biriydi.
Ben de izledim Acemoğlu'nu. Türkiye'deki ana problemin 'düşük kaliteli büyüme' ve 'verimlilik' olduğunu; bunun nedeninin ise, 2006 sonrası değişen göstergelere değinerek, kaynakların doğru kullanılmaması olduğunu ve olası çözüm önerilerini ilettiği yirmi dakikalık bir video idi.
Baştan sona büyük bir ilgiyle takip ettiğimi söyleyemem, hatta bir ara ekran grafiklere, oklara, kutulara boğulunca Acemoğlu'nun tam arkasındaki kitaplıktan görünen, sol kolunu havaya kaldırmış bebek fotoğrafının güzelliğine kapılıp konuşmayı bir süre dinleyemedim bile.
Ertesi gün, birbirine hiç benzemeyen, sağdan soldan, aklıma gelen, karşıma çıkan tüm haberlere baktım. Bazı haber siteleri etkileyici özgeçmişi satır satır vermekten başka hiçbir bilgi sunmuyor, bazıları da "toplantı salonuna dahi gelmeye tenezzül etmeyip, uzaktan canlı bağlantı yoluyla katıldı", ya da "sunum esnasında kullandığı grafikteki bilgiler Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) ve Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın yayımladığı resmi rakamlarla uyuşmuyordu" gibi Acemoğlu'nu yeren haberlere yer vermişti. İnanın bence bunda sorun yok. Çeşit çeşit açı var, o taraftan bakınca öyle görünüyor olabilir.
Sorun burada değil, sorun bazı haber sitelerinin Acemoğlu isminin önüne iliştiriverdikleri ifadelerde; 'Ermeni Acemoğlu', 'FETÖ'nün övdüğü Ermeni Daron Acemoğlu' ya da daha hafif bir ifadeyle 'Türkiyeli Ermeni bir ailenin mensubu olarak İstanbul'da doğan Acemoğlu' gibi.
Daron Acemoğlu'nun video konuşmasını izleyip gazetesinde Acemoğlu'nun görüşlerine ilişkin olumsuz bir haber yazarken bu şekilde bir ifade kullananların iyi niyetli olduğunu düşünmek safdillik olur gibi geliyor açıkçası. Konuşmaya ilişkin belirtilecek ilk husus bu mudur yani? Ermeni Daron Acemoğlu...
Ayrımcılık ve nefret suçu olarak 'Ad Hominem'
Siyasal iktisat, ekonomik kalkınma, büyüme, teknolojik değişimler, gelir eşitsizliği ve çalışma ekonomisi gibi alanlarda çalışan ve dünyada en çok alıntı yapılan beş iktisatçıdan biri olduğu söylenen Acemoğlu'nun Ermeni, Kürt ya da Çingene olmasının konuyla ilgisini kurabilen varsa beri gelsin.
Bu türde bir Ad Hominem'in diğer yanlış akıl yürütmelere nazaran çok daha büyük bir tehlike barındırdığını düşünüyorum. Çünkü burada karşı karşıya olduğumuz şey, geçiştiremeyeceğimiz kadar büyük bir ayrımcılık, hatta nefret suçu. Akıl yürütmek için en çok akla ihtiyacımız var doğal olarak. Daron Acemoğlu örneği üzerinden aslında olmayan bir şeyi yürütmeye çalışmanın neye benzediğini de deneyimlemiş oluyoruz sanki.
Neyse ki çabuk pes edecek insanlar değiliz. Yanlış akıl yürütmeleri ısrarla hem kendi hayatımızdan hem de bize gelen tüm enformasyon setlerinden ayıklamaya çalışmamız gerektiğini biliyoruz. Karşılaştığımız, yakaladığımız, ayıktığımız zamanlarda şartlar elverdiğince, elimizden geldiğince bunları değiştirmeye, düzeltmeye çaba göstermekten başka çaremiz yok. Çünkü mantık hepimize lazım annem!
Ama bazen, çok nadiren de olsa değiştirmenin, düzeltmenin, ikna etmenin mümkün olmadığı anlar gelebilir. Öyle insanlarla karşılaşırsınız ki değil kendi muhakemesini sorgulamak, sizi dinlemez bile. Ekonomi konusunda görüşlerini dinleyelim dersiniz 'Ermeni Daron Acemoğlu' der, demans tanısı nedeniyle cezaevinde kalmamalıydı dersiniz 'Kürt Aysel Tuğluk' der. İşte o zaman ne yalan diyeyim, iletişim kurma çabası nafiledir.
Böyle bir ana gelip tıkandığınızda, akıl yürütmenin bu noktasında, bu türden bir akıl yürütmeye maruz kalan sıradan bir muhatap olarak yapabileceğiniz tek şey kalıyor bence. Bırakın yürütsün. Çünkü engel olamazsınız, ikna edemezsiniz. Belki de o artık siyaset, sosyal bilimler ya da başka bir disipline ait değildir; belki de artık bambaşka bir bilim dalının yardımına ihtiyacı vardır bilemezsiniz. Bırakın kalanı yürütsün, uzakta yürütsün, hatta yürüterek uzaklaşsın... (AA/SD)