Gabriel García Márquez ne demişti,
"Yaralarını bilgeliğe dönüştür."
Karanfil Bezeli Elma (Sêva Mêxekrêj). İstanbul’da, Cezayir Salonu’nda, 14 Şubat 2018 günü gerçekleşen bu etkinliğe katılmıştım.
Asıl amacım etkinliğin sanatçısı, Seywan Saedian’la bir söyleşi gerçekleştirmek olsa da, Sêva Mêxekrêj, bunu da deneyimlemek istedim. Zaten bu atölye çalışması da Seywan Saedian’ın bir projesiydi. Bu projenin gerçekleşmesine katkıda bulunan Chalak Events’i de unutmamak lazım. Belirtmek isterim ki göründüğü kadar kolay değil Karanfil Bezeli Elma yapmak. Bu kişisel uyarımı, yine de pek dikkate almayınız!
Peki Karanfil Bezeli Elma nasıl hazırlanır?
Bunun için kırmızı bir elma, iki avuç kadar karanfil tanesi ve sabır lazım.
Kırmızı elma şart değil, fakat seçenek varsa neden olmasın. Hikayenin aşka bağlanacak olması da göz önünde tutulursa, kırmızı seçin derim.
İki avuç karanfil tanesi, bu da yaklaşık bir ölçüdür ve işin en estetik tarafı, karanfil tanelerini hazırlama kısmıdır. Bamya nasıl hazırlanır, bunu bilenler bana hak verecektir. Bamya sapının üçgen biçimli kesilmesi, o duruma benzer bir uğraşla, karanfil tanelerinin uç kısımları hazır hale getirilecek. Sonra hazırlanmış olan bu karanfil taneleri, tek tek kırmızı elmaya, boşluksuz bir şekilde saplanarak, işin acılı olan kısmı da budur, sert karanfil tanelerini elmaya saplamak, parmak uçlarınız sızlayabilir.
Sonuç: Kokusu cesur, rengi kırmızı, acısı sızlayan parmak uçları olan, Sêva Mêxekrêj, elde edilmiş olur.
Sahi bamya direk kesilse de olmaz mı? Her işi erbabına bırakmak lazım ve bamya çorbası harikadır.
Konuyu epey dağıttım biliyorum! Kısacası o denli estetik ve zahmetliydi, karanfil tanelerini hazırlamak. Yapamıyor olduğumu farkeden Seywan, masalar arasında dolaşıp bilgi verirken, itiraf ediyorum, yardım etti ve masadaki arkadaşlar da.
Ama sonunda her tarafına karanfil saplanmış olan elmadan, ben de yapmıştım.
İşin ucunda aşk varsa, zahmetsiz ve acısız olursa, kıvamı eksik olurdu. Buraya bir keşkeyi koyup durumu sulandırmayacağım.
Aşkın tarifi de tam olarak bu değilse, buna yakın bir şeydir. Bu gelenek İran Kürtlerinde yıllardır varmış. Aşık genç kızlar sevdikleri erkeğe karanfille bezedikleri elmayı gönderiyorlarmış. Elmayı alan erkek, böylece kendisine aşık genç kızın varlığından haberdar oluyormuş.
Biri açık diğeri normal çayların eşliğinde dört saat sürdü söyleşimiz. Bunu da bazı konu başlıklarıyla paylaşacağım.
İlk başlık: Sadelik
"Her şeye sade bakıyorum, İstanbul dahil "
Gürültülü bir sokaktan geçerken, İstiklal’den mesela, köşedeki kestanecinin “Ses seda yok” demesi gibi. Şaşırdım. Neden mi? Heykel, resim, edebiyat, sinema, fotoğraf sanat alanlarının hepsinde eser vermiş olan bir sanatçı vardı karşımda ve sade bakıyormuş.
Dahası bu sanatçının yaşamı, savaşlarla beraber, Ortadoğu coğrafyasında, oradan oraya yapılan göçlerle yol alıyor.
İkinci başlık: Aykırı
“Aykırılık, yaptığına inanmaktır!”
Tarihte bunun birçok örneğinin olması dışında, mahallemizde, ailemizde, işyerimizde de görürüz onları, yaptıklarına tutkuyla bağlı olanlar.
Hurdadan aldığı metallerle yaptığı heykelleri, galerilere ve çeşitli illerde gerçekleşen sergilere götürmüş, sadece bu kadar da değil. Elinde megafonla köy meydanlarına götürmüş, hem de şu sloganla;
"Ey köy halkı! Siz ve çocuklarınızı sergimize bekleriz."
Mardin’in köylerinde gerçekleştirdiği bu sergiler, özellikle çocuklar ve kadınlar tarafından ilgiyle karşılanmış.
Hatta bunun detaylarını içeren bir belgesel filmle bunu belgelendiren Seywan, filmin masrafları için gerekli olan parayı da takas usulüyle karşılamış. Yapmış olduğu heykelleri vererek, filmi için gerekli olan hizmeti satın almış.
Filmi izlerken dikkatimi çeken durumlar arasında köy halkının tepkileri oldu.
Bu tepkilerden bir örnek vermek istiyorum.
Metal hurdadan yapılmış üzgün kadın heykeline bakan kadına, düşünceleri soruluyor. Cevap;
"Bu heykeller bizi anlatıyor, bana hiç garip gelmediler."
Üçüncü başlık: Samimiyet
“ Seyirciyi kandırabilirim, ama kendimi kandıramam”
Elimdeki kalemi aldı ve not aldığım deftere; gözlerini kocaman açmış, şaşkın ifadeli bir kadın çizerken bunu söyledi. Seslere, renklere, durumlara karşı düşüncelerini ve kendini serbest bırakmış olduğunu ve kalıplara olan uzaklığını defalarca ifade ederek beni de buna alet etti. Yani ben öyle sandım.
Dördüncü başlık: Gelecek
“Ortadoğu için zihniyet ve kültürel olarak bir devrim lazım.”
Şuan Diyarbakır’da yaşayan Seywan, atölyesinde heykel yapmaya devam ediyor. Bunun yanında geçenlerde Diyarbakır’da kukla gösterileri düzenledi. 18 Nisan'da da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sergisi olacak. Sosyal medya hesaplarını takip ederek çalışmalarının örneklerini ve etkinliklerle ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz. Kısacası birçok alanda üretken bir sanatçı var karşımızda. İmkansızlıkları başarmak konusunda da antrenmanlı bir yaşam öyküsüne sahip.
“Yaptıklarım oyun ama bu oyunu da güçlü bir temele dayandırarak oynuyorum. O temel felsefe ve edebiyat.” (GB/BK)