Bugünlerde ayaklarım beni hep aynı yere sürüklüyor.
O yerde insanların gerçek acılarının ve nedenlerinin öyküleri vardır.
O yerde ayran gönüllü, genç bir adamın çocuksu aşklarına yazdığı şiirler vardır.
Ve o yerde ebedi dostlukların izlerini taşıyan mektuplardan alıntılar vardır.
Evet, bildiniz: Orası, büyük hikâyeci Sabahattin Ali’nin hayatına, arkadaşlıklarına, aşklarına ve dünya görüşüne değinen “Şehirlere Alışamadı - Sabahattin Ali’nin Şehirleri” sergisidir.
Sabahattin Ali’yle arkadaşlığım; ortaokul yıllarında başlamıştı. Türkçe öğretmenimiz Niyazi Yaşar, sınıftaki herkesten birer kitap parası alıp sınıf kitaplığımızı kurduğunda ve biz yazarların hepsini döne döne okuduğumuzda, o kitaplıkta Sabahattin Ali’nin de öykü kitaplarının olduğun
u anımsıyorum.
Kimler kimler vardı orada: Orhan Kemaller, Aziz Nesinler, Samed Behrengiler, Yaşar Kemaller…
Ve o sınıfta Niyazi Öğretmen, bazı öyküleri zevkle okurdu. Bunlardan biri Yeni Dünya, öteki Hanende Melek’ti. Sabahattin Ali’nin ölümsüz kadın kahramanları… Cinsel açıdan da sömürülen, emekçi ve yoksullaştırılmış kadınlar…
Nazım Hikmet’e göre Sabahattin Ali, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinin (genç Türkiye’nin) en önemli öykü ve roman yazarıdır.
“Hikâye ve romanda bugün sen varsın, senden sonra Kemal Tahir var, sonra Orhan Kemal var, Suat Derviş var. (…) velhasıl büyük Türk hikâye ve romanının tek bayrağı bilfiil sensin.” (Hep Genç Kalacağım, Sabahattin Ali, s. 398-399)
Sabahattin Ali’nin mektuplaşmalarından anlıyoruz ki: Onun üzerinde gerek siyasi, gerek edebi açıdan en etkili isim, tıpkı Orhan Kemal’de olduğu gibi; Nazım Hikmet’tir. Nazım Hikmet’le olan arkadaşlığı, Sabahattin Ali’nin safını netleştirmesini sağlamıştır. Mektuplarında Nazım Hikmet hakkında hakarete varan sözler söyleyen Nihal Atsız’la arkadaşlığının bitme nedenlerinden biri de bu olumsuz ifadelerdir (Hep Genç Kalacağım, Sabahattin Ali, s. 224).
Çok kısa yaşadı. Olağanüstü öyküler, romanlar ve şiirler yazdı. Genç Türkiye’nin ilk komünist öykü ve romancısı oldu. Öykü ve romanlarında gerçeğin, çıplak gerçeğin ta kendisi apaçık görünür. Onun öykü ve romanlarını okuduğumuzda Cumhuriyet’in ilk döneminin, özellikle işçi ve köylü kesiminden insanların acıları, sıkıntılarını görürüz. Öte yandan dönem aydınının acıları, çabaları da bütün çıplaklığıyla gözümüzün önüne gelir. Çünkü tüm yalınlığıyla, tüm gerçekliğiyle onun öyküleri ve romanları derinliklerimizde iz bırakır.
Bütün vazgeçişler, başkaldırılar, aydınlanmalar; onun yapıtlarıyla öykü ve romanımızda yerini bulur. Tabii ki bu aydınlanmanın ve aydınlatmanın cezası ağır olacaktır. Yalnız öldürülmekle kalınmayacak, çevresindeki bütün arkadaşları da yasaklarla, sürgünlerle boğuşacaktır.
Unutturulmaya çalışılan hiç kimse unutulmuyor; Sabahattin Ali de öyle…
YKY’nin Galatasaray Sergi Salonu’nda bütün canlılığı, enerjisi, vatan ve insan sevgisi, sevecenliği, romantikliğiyle bizi bekliyor.
*Sabahattin Ali, çocukken de erkenden kalkıp kitap okurdu. Bu yüzden mahalledekiler ona Sabah Yıldızı derdi. (Metin Avdaç’ın Sabah Yıldızı-Sabahattin Ali adlı belgeselinden…)