Ayrımcılığa karşı mücadele şart. Çünkü bu memlekette ulusalcıların ve İslamcıların ideolojik bahçesinde yetişen Türk-İslam Sentezi kalıbına uymayan "ötekiler" ayrımcılığın doğrudan ve dolaylı mağduru haline getiriliyor. Şu kendine demokrat ve kendine özgürlükçülerin aksine, farklı olana yönelik ayrımcılık gerek kamusal alanda, gerekse özel alanda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti döneminde giderek artıyor.
Devlet ve siyasi iktidarlar her ne kadar kendisine ideolojik kimlik olarak, Sünni-Türk-İslam Sentezini benimsemiş olsa bile, AKP dahil, bu ülkede yaşayan Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Gayri Müslimler üzerinde bir baskıya, sömürüye ve hak ihlallerine dayalı bir tutum içindedir.
Ayrımcılık tohumlarının düzenli şekilde ekildiği bu topraklarda, medyanın ve aydınların bu gelişmeler karşısında tutumu ve sorumluluğu önem kazanıyor. Para ve statü kazanmanın önemine düşkün olanların, demokrasi, hukuk ve insan hakları açısından tutum almayacağını biliyoruz. Medya dünyasında yaşanan kirlenmişlik, kimi yazarların zamana, ev sahibine, güce, iktidara göre kıvrak kalem olmasından kaynaklanıyor.
Son dönemlerde Alevilere yönelik aşağılayıcı, rencide edici, iftiracı, ayrımcı ve tehditkar yayınların İslamcı medyada belirgin hale gelmesi tesadüf değil. Fettulahçı Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne'nin Alevileri darbecilikle suçlama acizliği bu kez, diğer bir AKP yandaşı gazete olan Sabah'ın köşe yazarı Emre AK-öz'e kadar uzandı.
Emre AK-öz tarzı ayrımcılık üreten soruları
Emre AK-öz sorular soruyor. Her sorusu ayrımcılık üretiyor. Her sorusu Aleviler üzerinde sürmekte olan sosyal baskı mekanizmalarına güç kazandırıyor. Her sorusu Alevileri hedef gösteriyor.
Peki Emre AK-öz ne soruyor? Bizim cevabımız ne olmalı?
Emre AK-öz'ün birinci sorusu: "Gerçekten de yüksek yargı kadroları belli bir mezhepten hukukçuların hâkimiyetinde mi? "
Cevap bir; Sayın AK-öz, Bizler Alevi yurttaşları olarak, kamusal alanda görev yapanların mezheplerinden daha çok, savundukları değerler ve mevcut hukuk anlayışıyla ilgileniyoruz. Türkiye'deki hukukun ve yargının dili Türk İslam Sentezidir. Mevcut yargı ve hukuk sistemi Aleviliği görmez ve tanımaz. Mevcut yargı ve hukuk zorunlu din dersi ile Alevi çocuklarına devlet Sünniliğinin öğretilmesini engellememiştir. Hukuk karşısında Aleviler hiç bir zaman avantajlı duruma gelmemiştir. Çünkü siz ve sizin eleştirdiğiniz hukuk ve yargı sisteminde lügatinde Alevilik ve Alevi hakkı yoktur. Hukuksal ve kamusal desteği olan Diyanet Alevi değil, bir devlet Sünniliği kuruluşudur. İmam Hatip Okulları devlet Sünniliği okulludur. Türkiye'de Alevilerin kendi inançlarını öğrendikleri okulları ve okulların açılmasına onay veren bir yargı ve hukuk düzeni yoktur. Alevi köylerine cemevi yapma hakkı tanıyan yasa, kanun ve buna dair destek veren bir yargı yoktur. Ama Alevi köyleri dahil, her köye cami yapılmasını yasalar ve kanunlar güvence altına alınmıştır.
Sayın AK-öz ikna olmadınız mı? Buyrun birkaç yargı ve hukuk hâkimiyeti örneği daha size; Madımak katliamının failleri Almanya'dan istenmiyor. Gazi katliamının suçluları serbest bırakıldı. Alevilere yönelik Çorum, Maraş, Dersim ve Malatya gibi katliamlarda hukuk ve yargı mezhep hâkimiyete miydi? Cemevleri ile ilgili davalarda, hukuk, Yargı ve İç İşleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkalığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Ulemalarına danışmadan karar veremiyor.
Sayın AK-öz soruyu yanlış soruyorsunuz. Doğru soru şu; Hukuk ve yargı hangi mezhebin değil, hangi anlayışın ve ideolojinin hâkimiyetinde?
Emre AK-öz'ün ikinci sorusu: "Nüfusun yüzde 15'ini oluşturan bir mezhep üyelerinin, yüksek yargıdaki koltukların diyelim ki yüzde 50'sine oturmaları normal mi?"
Bu soru ancak kafatasçı birinden gelebilir. Çok kültürlü ve çok kimlikli bir ülkede, kamusal alanda hizmet veren üst düzey yöneticilerin hangi kriterlere göre işe alındığını ya da atandığını sağır sultan biliyor. Ama bu kriter AK-öz'ün iddiasın aksi yönündedir. Bilgi çağında demagoji artık prim yapmıyor. Dolaysıyla yargı dahil bürokrasinin tüm üst düzey koltuklarında Aleviler, kadınlar ve gayri müslimler sürekli ayrımcılığa maruz kalmıştır. Üst düzey makamlarda göreve gelen kişiler arasında bir Alevinin varlığı bile rahatsız edici olmasını dışa vurmak, ancak orta çağın karanlık zekasına ait olabilir. Sayın AK-öz yargıda, bürokraside Alevi avına çıkmış durumdadır. Yakaladığı an kendisine verilen siyasi komutlar doğrultusunda, bu Alevileri darbecilikle suçluyor ve hedef gösteriyor.
Sayın AK-öz kamu yönetiminin gerçeklerini çarpıtmak, dinci kadrolaşmayı görmezden gelmemizi istiyor. Aynı zamanda devletin erkek-Türk-İslamcı kimliğini örtmeye çalışıyor. Samimiyet ve dürüstlük Türkiye'nin gerçek resmini çekmeyi önerir. Türkiye cumhuriyetinin yargı koltukları dahil, meclis koltuklarında oturanlara, özel İl idarelerine kadar bakın. Mezhepçiliğin ve erkek egemenliğin devlet ve siyasi iktidarlarca kimin lehine ve kimin aleyhine üretildiğini görürsünüz.
Sayın AK-öz bir gazeteci ve dolaysıyla bizden daha fazla araştırma imkanlarına sahip.
Kendisinde ricam olacak;
- 81 ilimizin Valisinin kaçı Alevi?
- TBMM'deki Bakanların kaçı Alevi?
- Kaç Müsteşar Alevi?
- YÖK'ün kaç üyesi Alevi?
- TÜBİTAK'ın kaç üyesi Alevi?
- Cumhuriyet tarihinde kaç Cumhurbaşkanı Aleviydi?
- Cumhuriyet tarihinde kaç Başbakan Aleviydi?
- Peki nüfusun % 50 sini oluşturan kadınların bu kurumlardaki oranı nedir?
Sayın AK-öz size şunu belirtelim ki, ulaşacağı her sorunun cevabı Alevier açısından SIFIR'dır. Kadınlar açısından ise, yüzde 1 ile 5 civarındadır. Ayrımcılık kaynağının adresini yanlı yerde arıyorsunuz? Bulmak için önce aynaya, sonra da AKP hükümetine bakın.
Emre AK-öz'ün üçüncü sorusu:: Hele hele, bu mezhepten vatandaşlar, istisnalar haricinde, kitlesel olarak CHP'yi destekliyorsa... Darbe amaçlı cumhuriyet mitinglerinde aktif olarak yer aldılarsa... Ergenekon'un hükümetin uydurması olduğu propagandasını yapıyorlarsa... Zihinler karışmaz mı?
Bu soru oldukça kin, önyargı, yanlış tanımlar ve ayrımcılık kokan ifadelerle dolu.
Eğer sayın AK-öz bilgi eksikliği değilse teolojik konularda ulema gibi tanım yapma merakından olsa gerek, Alevilerle ilgili resmi tanımlara sığınmış. Aleviliği bir mezhep olarak tanımlamış. Oysa Alevilik bir mezhep değildir. Aleviler de kendini bir mezhep olarak tanımlamaz. Kul Nesimi sizin gibi başkaları için tanım yapma merakında olanlara "Sorma be birader mezhebimizi, biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır" der.
Aleviler yurttaş kimliği üzerinde siyaset tercihinde bulunurlar. Türkiye'de kimi partilere oy veriler. CHP'ye daha fazla oy vermişlerdir. Bir zamanlar da DP'ye vermişlerdir. Bunun bir suç ya da kötü bir şeymiş gibi sunulması, akli selim bir izah tarzı değildir. Sünni çoğunluk AKP'ye oy verdi diye, şimdi Sünni kardeşlerimizi AKP'nin yanlışlarına neden ortak edelim. AKP'nin "Üstekine han hamam, alttakine din iman düzeni" kurma siyasetine, Sünni seçmeni niye ortak edelim. Sünniler de, Aleviler de AKP'nin gerici ve yıkım politikalarının ortak mağdurudur. Sünni çoğunluk bu partiye oy verdi diye, AKP'nin ABD taşeronluğu yapan siyasetine, ona oy verenleri neden ortak edelim ki? AKP bu seçmenlerden oy isterken ABD politikalarına harfiyen uyacağı sözü mü verdi? "Dokunulmazlıkları kaldıracağım" dedi, kendilerini dokunulmaz kıldı. Şimdi biz AKP'ye oy verenlerimi suçlayacağız? Oy kişinin özel tercihidir, saygı duymak lazım.
Nüfusun yüzde 15'ini ya da yüzde 25'ni Alevilerin oluşturması suç mu? Mademki "hukuk devleti" ve "eşitlik ilkesi" Anayasanın 10. Maddesine göre emir buyurmuş, o zaman Aleviler de bu ülkenin aynı haklara sahip eşit vatandaşı olarak, her mevkide bulunma hakkına sahip olabilirler. Ama bu hakları, sizin iddianızın aksine ellerinden alınmıştır. AKP hükümeti döneminde bu hak ihlali daha da artmıştır. Sayın AK-öz siz "öküz altında buzağı aramak" yerine, demokratikleşelim derken, faşistleşen AKP iktidarına bakınız.
Ayrıca Aleviler Ergenokon dahil, hukuk dışı her türden kirli ve derin çeteleşme ilişkilerinin aşığa çıkarılmasına taraftır. Siz kaybettiğiniz tarafsızlığınızı arayın. "Biz zaten din-imam sahibiyiz gereken hesabı ahirette veririz diyerek" Deniz Feneri ve diğer AKP yolsuzlukları hakkında halka ve hukuka hesap vermeyenleri görme engelinizi ortadan kaldırın.
Deniz Feneri ve AKP yolsuzlukları dahil. Mesele Alevilerin, solcuların bu davalara uzak durduğu yalanı değil, sizin gibi güç, para ve iktidar yanlısı köşe yazarlarının Ergenekon davasına neden bu kadar yakın ve Deniz Feneri davasına neden bu kadar uzak durduğunuzdur.
Gazeteci olmak kolay iş değil. Zor şartlarda bile doğruyu temsil etmektir. Doğru bilgiye ve kanıta dayalı yazmaktır. Tek bir tarafınız olmalıdır; Demokrasi, evrensel hukuk, insan haklarına saygı ve ayrımcılığın her türüne karşı çıkmak. İktidarın "nimetlerine" tav olmamak. Güçlüden, paradan ve mevkiden yana değil, akıldan ve haklıdan yana olmak gerekir. İktidar yanlısı medya avantajını kullanarak, hükümete yaranan yazılar yazmadan, gerçeğin yanında durmaktır. AKP'nin şefkatini ve desteğini kazanmak için, Alevilere yönelik ayrımcılık üretmek, size her hangi olumlu bir insani değeri kazandırmaz, kaybettirir.
Ayrımcılık üreten köşe yazarlığına sıcak bakacağınıza, köşesini kullandığınız Sabah gazetesinin basın emekçilerinin haklarını nasıl gasp ettiğini ve grevdeki işçileri kovduğunu yazın. Alevi avını bırakın, http://www.bizsabahokumuyoruz.com sayfasına takılın.(TE/EÜ)
* Turan Eser, Alevi Bektaşi Federasyonu, eski genel başkanı